Küçük bir Suriye kenti olan Tel Kalah’da korkunç bir şey oldu. Azamide kırk sivil katledildi; asgaride ise silahsız sivillere gerçek mermilerle ateş edilen bir işkence, tevkif ve panik günüydü. Sünni Müslüman nüfusun neredeyse yarısı, nehir sınırından, kucaklarında bebeklerle Lübnan’a kaçtı; tekerlekli sandalyelerde yaşlılar, Nahr el-Kebir’in sığ sularından itilerek geçtiler.
Belki 4 bin Suriyeli Sünni, akrabaları ve yabancılar tarafından onlara yemek, barınak ve battaniye sağlanması için, güvenli Lübnan’a ulaştı ve dün oradaydılar; Lübnanlıların merhametine şükredecek kadar çaresiz, gördüklerinin korkusunu taşıyan ve başkanlarına aşırı bir kızgınlık duyan 80 Suriyeli, Suriye sınırına topu topu 20 metre uzaklıkta bir evde yaşıyorlar.
Bir adam, kentte gözaltına alınanların eve, tırnakları sökülmüş ve sakalları yanmış olarak döndüklerini anlattıktan sonra gözyaşlarına boğuldu. “Esad’ı devirene kadar mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz” dedi ağlayarak: “Kırk yıldır nefes alamıyoruz.”
Tel Kalah’daki cinayetlerden sorumlu olan adamlar, Suriye ordusu 4. Tugayı’nın mensuplarıydı. Başkan Beşşar Esad’ın küçük kardeşi Mahir tarafından kumanda edilen birlik; hükümetin keskin nişancıları ve Alevi dağlarından “şabiha” haydutları ile birlikte, güneydeki Der’a şehrini kuşatma altında tutan birlikle aynı. Suriyeli mülteci kadınların anlattığına göre, bu siyah giyimli haydutlar kızların peçelerini yırtıp onları kaçırmaya çalışmışlar.
İsyancı şehir Humus’un 20 mil batısında bulunan Tel Kalah, 28 bin nüfusa sahip; 10 bini Müslüman ve çoğunluğu Esad ailesinin de mensup olduğu Alevi Şii mezhebinden. Çarşamba ateş açılmadan önce bile, ordu ve sivil giyimli silahlı adamlar, Sünni Müslümanlarla Alevi kent sakinlerini ayırmaya çalıştı ve Alevilere evlerinde kalmalarını söylediler. Suriye’de yerel bir iç savaş başlatmak için bulunacak en iyi yol. Sonra hem kalabalıklara, hem de ana caddenin her iki yanındaki evlere tankların üzerindeki makineli tüfeklerle ateş açtılar.
Suriyeli yetişkinlerden hiçbiri isimlerini vermiyor veya fotoğraf çektirmiyor; fakat altı gün önce başlarına gelen şeyden öfkeyle bahsediyorlar. Birkaçı Esad karşıtı protestoların iki ay önce başladığını; ancak protestocuların, bütün Sünnilerin, kent camiinin saygı duyulan Şeyh’i Usame Akeri’nin araya girmesiyle korunduğunu iddia ettiler. Bu, kırsal alandaki ilk protestoların, dünya neler olduğunu öğrenmeden haftalar önce başlamış olabileceğini akla getiren şaşırtıcı bir iddia. Fakat geçen çarşamba sabahı, silahlı adamlar Şeyh’i evinden zorla aldılar ve şehrin Sünni Müslümanları sokaklara döküldü. “Biz ‘bağımsızlık; bize özgürlük ve bağımsızlık verin’ diye bağırıyorduk fakat onlar tanklardan bize ateş etmeye devam ettiler ve her yerde insanlar öldü” dedi bir adam. “Tanklar şehri tamamen kuşattılar. Bebekler çığlık atıyor, insanlar tarlalara doğru kaçıyor ve Lübnan’a ulaşmaya çalışıyorlardı.”
Sınırın Lübnan tarafında kalan ve Suriye’ye taş bir köprüyle bağlanan Arida Şarkiye köyü görünürken, pek çok kadın ve çocuk bir ordu kontrol noktasında durduruldular fakat görünüşe göre Tel Kalahlı erkekler barikatı ateşe verdi. Üç gün boyunca Sünni Müslümanlar kentlerinden kaçtılar; pek çoğu, gece ateş sürerken evlerinden gizlenerek çıktı ve bazı erkekler ailelerine Lübnan’dan yiyecek getirecek kadar da cesurdu. Bütün bu askeri operasyon, şu anda Der’a’yı felce uğratan kuşatmanın tam da bir minyatürü gibiydi. Diğerleri cesaret edemediler. Der’a gibi, Tel Kalah da, sadece kuşatma altında değil; aynı zamanda tüm elektrik ve su tedariği kesilmiş durumda.
Öldürülmekten kaçanlar öyle korkmuştu ki 24 saatten fazla evlerinde saklandılar ve ölenlerin cenazelerine katılmadılar. Benden, ilk adını bile veremediği için özür dileyen başka bir adam: “Tekrar öldürülmeyi göze almak istemedik. Ölülerin yakın aileleri ve bazı yaşlı insanlar mezarlığa gitti. Hepsi buydu.”
Öldürülen kırk kişiden birinin de tutuklanan Şeyh’in kuzeni Muntasır Akeri olduğunu söyledi. Köylüler olayları başka şekillerde anlatıyorlar. Görünüşte ateş 24 saatten uzun sürmüş ve Muhaberat gizli polisi tarafından otobüs ve arabalarda götürülen adamlardan bazıları ancak Perşembe günü geri gelebilmiş.
Bir başka adam şöyle anlattı: “Bazılarının tırnakları sökülmüş ve sakalları olanların sakalları yakılmıştı. O kadar çok asker, sivil giyimli polis ve haydut vardı ki kaçamadık. Aleviler protestomuza katılmadılar. Yalnızdık.”
Arida, Lübnan sınırının her iki tarafında da yer alıyor. Şarkiye “doğu” demek ve şehrin batı kısmı anlamına gelen Arida Garbiya, nehrin ancak 20 metre ötesinde, Suriye’de kalıyor. Mültecilerin yanısıra, aynı zamanda bir kaçakçılık merkezi; hatta dün, çocuklar nehrin üstünden varillerle Suriye propan gazı getiriyorlardı. Suyun diğer tarafından Suriyelilerle konuşmak mümkündü. Hatta mülteciler Suriye’ye öyle yakındılar ki, onlarla konuşurken Lübnan cep telefonum, Şam’daki cep telefonu şebekesi “Syriatel”e geçip duruyor; “ping” mesajı devamlı ve uğursuzca dikkatimi “Suriye’ye hoşgeldiniz... Turist rehberi için 1555’i arayın. İyi tatiller” sözcüklerine çekiyordu.
Fakat Tel Kalah’dan gelen erkek, kadın ve yüzlerce çocuk, böyle bir hayalin gerçekle ilgisini olmadığını gösteriyorlardı. Bunlar sonunda kentlerinden kısa süre önce kaçmış, çektikleri acılardan ilk kez bahseden, Muhaberat’tan ve Esad ailesinin eziyetinden kurtulmuş Suriyeliler’di. Çok azı geri dönmeye çalışmıştı. Konuştuğum kadınlardan biri, dün Tel Kalah’a yürüyerek döndü ve öğlen oranın, Sünni Müslümanların yaşamasının imkansız olduğu, “düşman” bir şehir olduğunu haykırarak geri geldi. Erkeklerin pek çoğu bütün hükümet işlerinin Tel Kalah’taki Alevi vatandaşlara verildiğini söyledi; asla onlara değil.
Tabii ki abartma payı var. Yaptıkları protestoların tamamen silahsız gerçekleştiğini söyledikleri halde, kimse bana Suriye’de neden bu kadar çok askerin öldürüldüğünü açıklayamadı. Sınırın Suriye tarafında hala geceleri ateş sesleri duyuluyor; bu da Lübnan ordusunu Lübnan tarafındaki meyve bahçesi ve zeytinliklere gece devriyesi yollamaya ikna eden bir hadise. Suriye ordusunun hızını alamayıp, kendi mültecilerine sıcak takip başlatması ihtimaline karşı.
Kaynak: Star