Irak işgalindeki rolü aşikâr olan Blair'in AB başkanlığı için önerilmesi kabul edilemez. Blair bu savaş yüzünden Avrupa'yı da bölmüştü

Anlaması zor değil. Eski Britanya Başbakanı Tony Blair AB'nin ilk başkanı için en bariz aday. Kendisi dünya sahnesinde önde gelen bir rol oynayacak itibara sahip. Tatlı sözlerle ikna etmek için yeterli cazibeye, geri adım atma deneyimine ve direnme gücüne sahip.

Avrupa sahnesindeki diğer kişiliklerde bulunmayan o sihirli özelliğe de sahip. Bu kimilerine göre yıldız ruhu, kimilerine göreyse acımasızlık. Blair Fransızca bile konuşuyor. Britanyalı bir siyasetçi zaten daha ne kadar Avrupalı olabilir ki? 56 yaş için zaten etkileyici biçimde uzun özgeçmişinde, daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğumuz bir madde var sadece. O maddenin adı, Irak savaşı.

Irak'ı işgal etme kararı bir anlık bir hata, 'pardon yanlış yapmışım' denilecek bir durum değildi. Bu, Britanya'nın George W. Bush'un gemisine atlaması için parlamentodaki oylamadan önce soğukkanlılıkla hesaplanmış bir karardı. Eğer işgal bir içsavaşın önünü açmış olmasa ve Saddam'ın cephaneliğinde gerçekten kitle imha silahları bulunmuş olsa Blair kendini kurtarabilirdi.

Irak savaşının dalgaları çok uzaklara yayıldı. Bu işgal Afganistan üzerindeki dikkatleri dağıtarak Taliban'ın dönüşünün önünü açtı. BM'nin yetkisini altüst etti. İşgal, Avrupa'yı 'yeni' ve 'eski' diye bölmenin de bahanesiydi: Eski Avrupa, kendisini zenginleştirmekten başka hiçbirşey düşünemeyen post-Hegelci bir varlık olarak karikatürize edildi. Yeni Doğu Avrupa sadece gençlerinin kanını akıtmaya değil, aynı zamanda Washington'a da lideri olarak bakmaya hazırdı. Bu yüzeysel bölünme Avrupa'nın hiçbir bölgesinin işine yaramadı ve Blair'ın adımları da bölünmeyi sadece derinleştirdi.

Cumartesi günü Bağdat'ta gerçekleştirilen ikiz saldırıların da vahşi biçimde gösterdiği gibi, Irak savaşı kesinlikle bitmiş olmaktan çok uzak. Blair'ın bu savaştaki rolüne dair tartışma da sessizce dinmeyecek. İstihbaratın nasıl çarpıtıldığını ve başsavcının öğütlerini nasıl değiştirdiğini yanı sıra Bush'a tam olarak ne zaman ve neyin sözünün verildiğini de ortaya çakırması gereken Chilcot soruşturmasında Blair'ın adı öne çıkacak. Zaten demokratik eksiklik nedeniyle sıkıntı çeken AB, bugüne dek ne kadar güvenilir olduğu konusunda böylesine çok sayıda soruya tatmin edici cevaplar verememiş bir adam tarafından mı temsil edilmeli?

Miliband AB dış politika şefi olsun
Britanya Dışişleri Bakanı David Miliband dün AB'nin dünya sahnesinde oynayabileceği rol hakkında kapsamlı bir konuşma yaptı. Miliband BM bütçesinin yüzde 40'ının, tüm dünyadaki kalkınma yardımlarının yaklaşık üçte ikisinin, 2 milyon askerin ve 40 bin diplomatın AB'den gelmesine rağmen birliğin bunun karşılığını alamadığını savunmakta haklı.

Miliband bu konuşmayı yaparken belki de AB'nin dış politika şefliğine iş başvuru-sunda bulunuyordu ki, kendisi bu göreve gayet uygun. Evet Miliband Irak savaşının lehinde oy verdi ama savaş kararlarında etkili bir rol oynamadı. Ve kendisi diğer dış politika meselelerine ıyasla Avrupa konusunda her zaman daha ikna edici olmuştur.

AB sadece kendilerine inanan liderlere değil, Avrupalıların da inanacağı liderlere ihtiyaç duyuyor. Eğer Blair başkan olacaksa, Miliband da birliğin dış politika ve güvenlik temsilcisi olabilir. (Başyazı, 27 Ekim 2009)

Kaynak: Radikal