Ahmet Davutoğlu, 1 Mayıs'ta dışişleri bakanlığına getirildiğinden beri 80 civarında dış ziyaret gerçekleştirdi. Sonuncusuna ben de katıldım. Ekibiyle birlikte oradan oraya gittikleri uçağını kast ederek "Ankara burada" diyordu. Bu hareketlilik uygulanan 'ritmik diplomasi'nin sonucu. Bakana göre dış politikanın hem 'hareketli' hem de 'uyumlu' olması lazım. "Uyum olmaz, salt hareketli olursa kaos ortaya çıkar, hareketsiz bir uyumluluk da işe yaramaz."

Anlaşılan o ki, en fazla 'gücüne giden', son dönemde sürekli karşısına çıkarılan 'Yeni Osmanlılık' tartışmaları.  "Bu ifadeyi hiçbir yerde kullanmadım ben" diyor. Türkiye'nin yürüttüğü dış politikayla kendi hinterland'ında aktif hale gelmesinden daha doğal bir şey olmadığını aktarırken, "Tam böyle bir aktiflik sağlanmışken, birileri buralarda korku yaratmaya çalışıyor. Türkiye sanki hegemonya kurmaya çalışıyor gibi yansıtılıyor" diye yakınıyor. Gerekçe olarak tarih referanslı bir dış politika üslubu gösterilirken, Davutoğlu'na göre bundan daha doğal bir şey olamaz: "Tarih referansı ideolojik çerçeve gibi yorumlanamaz, ama tarihi referans olmadan da durumlar anlaşılamaz. Yeni Osmanlılık gibi kavramlarla Türkiye 'gizli bir suçluluk duygusuna' sokulmaya çalışılıyor." Oysa etrafında bu denli sıcak gelişmeler yaşanırken, Türkiye ölçeğinde bir ülkenin bunlara kayıtsız kalamayacağını vurguluyor.

Haksız değil bakan. İsviçre'de sandıktan minare yasağı mı çıktı, bu ülkenin dışişleri bakanı Davutoğlu'yla görüşme talep ediyor. ABD'nin Ortadoğu Temsilcisi George Mitchell, İsrail-Filistin barışını canlandırma yollarını konuşmak üzere Davutoğlu'nu arıyor. Bosna Hersek'in NATO üyeliği yolunda 'Üyelik Eylem Planı' verilip verilmemesi mi tartışılıyor, Sırp, Hırvat ve Boşnaklar üzerinde uzlaştıkları nadir konulardan biri olan bu sürece destek çıkması için en çok da Türkiye'ye bakıyor. Bunca mesele arasında en son Filipinler'de Hıristiyan yönetim ile onlara karşı savaşan Mindanao Adası'ndaki Moro gerillalarının arabulucuk için başvurduğu birkaç ülke arasında Türkiye yer aldı. 'Yeni Osmanlılık' görüntüsü yüzünden mi acaba?

Dünyada bu türden korkuları kabusa çevirebilen Türkiye gibi bir memleket var mıdır? Misal Fransızlar, 2003'teki Irak işgalinde ABD'ye sırt çevirdiklerinde içlerinden pek çok eleştiriler yükselmiştir de, "Eyvah, Amerikalılar bunların ekseni kaydı, sömürgeci kibriyle bezeli ruhları hortladı diyecekler" feryadı eden çıkmış mıdır! Yahut yıllardır AB'nin Schengen bölgesine girmemekte ısrarcı kalıp gayet de 'Euroskeptic' politikalar izleyen Britanyalılar ha bire "Eyvah Avrupalılar bizi Avrupalı saymıyor" diye kara kara düşünüyorlar mı?

Türkiye'nin tarihsel ve ideolojik miraslarının yüküne bakınca, 'Osmanlı ruhu şahlanıyor', 'Yoksa emperyalist mi olacağız' türünden evhamlanmak anlaşılır bir şey elbette. Lakin bunu kabusa çevirmenin de alemi yok. Hele hele  'Osmanlı' mirası yüzünden 'Aman tanrım, Batılılar bizim eksenin kaydığını düşünüyor' diyerek paniğe kapılmanın hiç. Hattızatında Batılıların Türkiye'nin son dönemdeki dış politikasına şaşırarak bakıp bu tür düşünce cimnastikleri yapması kadar doğal bir şey yok. Türkiye'ye 'Yeni Osmanlı' sıfatını yakıştırmalarının arkasında Batılı ülkelerin de dünyaya kendi emperyal perspektiflerinden bakmaları yatıyor.

"Osmanlılık da, Milliyetçilik de, İslam da, Batılılaşma da bizim tarihi tecrübemiz" diyor Davutoğlu. Türkiye için mühim olan bu tecrübelerin nereye evrileceği... Misal Özal döneminde Orta Asya'ya 'ağabeylik' taslamanın olumsuz sonuçlarından ders alınmış, mütevazılığın erdemi öğrenilmiş olunsa gerek. Değişen konjonktürün gerekleri uyarınca, artan gücüne paralel olarak küresel bir aktör gibi davranmaya çalışan bir Türkiye var bugün. En mantıklı, en az sorun yaratacak çözümlere yönelik kendi argümanlarını çekinmeden ortaya koyan bir görünümde Ankara. Bu, ancak tarihsel, coğrafi ve ekonomik paradigmalar hesaba katılarak yapılabilir. Risklerse işin doğasına içkin.

Örnek mi? Kıbrıs'ta adil çözümü zorlamak; Irak ve Suriye'yi yakınlaştırarak bölgede istikrar ve refah aramak; Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki husumetleri gömmeyi hedeflemek; Batı'yı İran meselesinde aklı selime çekmeye çabalamak; Bosna'da Sırplarla Boşnaklar ve Hırvatları makul noktalara getirmeye çalışmak...

Dünyada on yıllar boyunca dört bir yanındaki komşularıyla kavgalı Türkiye gibi bir başka memleket var mı? (İsrail örneğini vermeye kalkışacaklara herhalde tarih, coğrafya bilenler el insaf der!) Bu sürdürülebilir bir şey miydi? 
Türkiye on yıllardır bölgesinde sömürgecilerin kötü yönetimlerine tanıklık etmiş bir memleket. Sonuncusu Bush yönetiminin Irak işgali. Sonuçları da ortada. Newsweek dergisinin bu haftaki sayısında Owen Matthews ile Christopher Dickey imzalı son derece ilginç bir analiz var. Diyorlar ki, "Osmanlı'nın en eski merkezi Türkiye, bu (Irak) savaşın dışında kalmak için elinden geleni yaptı. Hatta Irak 2003 yılında işgal edildiğinde, ABD güçlerinin Türk topraklarından geçişine bile izin vermedi. Buna rağmen savaşın gerçek galibi, -çoğu gözlemcinin iddia ettiği gibi İranlılar değil- Türkiye görünüyor. ABD'li bir çok ticari kuruluş kenarda çaresizce otururken, Türkiye Irak'ın en büyük ticari ortağı olmak için İran'la başa baş yarışıyor.."
Kıssadan hisse. 'Yeni Osmanlılık' öcüsü yaratmanın alemi yok.

Kaynak: Radikal