Avrupalılar adeta 'Türkiye şaşkını'. Türkiye'deki demokratikleşme sürecinde yaşananları, son dönemde iyiden iyiye görünür hale gelen her cephede proaktif dış politikayı yakından izleyip, neler olup bittiğini kavramaya çalışıyorlar. Bunun son örneğine geçen hafta Suriye'nin başkenti Şam'da, Danimarka Kültür ve Bilim Enstitüsü'nün Uluslararası Medya Desteği adlı bağımsız kuruluşla düzenlediği etkinlikte tanıklık ettik.
Avrupa'dan ve Türkiye'den gazeteciler, parlamenterler ve akademisyenler olarak, Türkiye'deki demokratikleşme süreci, Türk dış politikası ve özellikle bunun Ortadoğu'ya yansımalarını tartıştık. 'Chattam House' kurallarına tabi olduğumuzdan, kimin ne dediğini aktaramayacağım. Lakin dinlediklerimden edindiğim izlenimler ve kanaatimce öne çıkan hususlar şöyle oldu:
* Türkiye'nin AB üyeliğine olumlu baksın yahut bakmasınlar, Avrupalılar özellikle Türk dış politikasının etkinliğini, Türkiye iç kamuoyundaki 'eksen değişikliği' formülasyonundan ziyade, 'bağımsız güç olma çabasına' yoruyor. Pek çok Avrupalı, Türkiye'nin Ortadoğu'daki ülkelerden farkının ve özgünlüğünün ayırdında. Bu perspektiften Türkiye'nin 'model ülke' rolü, olumlanası bir durum görülüyor. 'Model Türkiye'nin Avrupa'ya ne kadar yakın, ne kadar uzak mesafede duracağı' ise ister istemez bizim 'eksen değişikliği' tartışmasına çıkıyor. İş, Türkiye'nin nereye kadar 'bağımsız' bir güç olabileceği ve 'bağımsız' bir güç olduğunda neler yapacağında düğümleniyor.
* Avrupalılar, Türkiye'nin son dönemde komşularla 'sıfır sorun' diye anılan ve 'azami işbirliğine' dönüş-türülmeye çalışılan dış politika stratejisinin, aslında AB'nin epeydir Balkanlar'dan Kafkasya'ya uzanan geniş bir coğrafyada hayata geçirmeye çalıştığı 'komşuluk politikasının' benzeri olduğunun ayırdında değil.
* Türkiye'nin AB üyeliğinin keskin savunucuları da, kültürel olarak Avrupa'dan gayrı olduğunu düşünenler de, Türkiye'nin AB için önemini teslim ediyor. 'Türkiye'nin dahil olduğu AB'nin savunucuları bir yana, 'imtiyazlı ortaklık' fikri Avrupalılarda çok canlı. Türkiye'nin Gümrük Birliği ve NATO'daki güvenilir müttefikliği vesileleriyle zaten 'imtiyazlı ortak' konumunda bulunduğunu ve bu önerinin Ankara açısından beyhudeliğini tam olarak ayırt edemiyorlar.
* AB'nin 21. yüzyılda küresel güç olarak etkinliğini kafi düzeyde kuramadığı, daha da kuramayacağı beklentisi Avrupalılarda yüksek. Buna karşılık Türkiye'nin de katılımıyla vizyonu çok daha geniş bir AB'yi yaratma fikri mevzu bahis olduğunda ikiye bölünüyorlar. AB'yi küresel güç yapma meselesinde çıtayı yüksek tutanlar için Türkiye'nin üyeliği olmazsa olmaz bir katalizör. Bu kesimde 'Türkiye elden kaçıyor' telaşı var. Çıtayı alçak tutanlar ve yerel siyasetle ilgili kaygıları öne çıkanlar açısından AB, '27 yaramaz çocuğu aynı evin içinde tutma çabası' olarak zaten belli kısır döngüleri aşmaya muktedir değil.
* Türkiye'nin AB'ye kısa vadede üyeliğini mümkün görmüyorlar. Salt Türkiye'deki AB'ye uyum süreci yahut dış siyasette Kıbrıs gibi engellerden ötürü değil. Temel olarak kültürel ayrımlar ve Avrupa'nın kendi içindeki 20-25 milyon Müslümanla entegrasyon sorununda yaşadığı çıkmazdan kaynaklanan bir bakış açısı bu.
* Türkiye'nin üyeliği için en iyimser tabloları çizenler 10-15 yıldan söz ediyor. Bu süre zarfında 'kim öle kim kala' diye soran yok. Kıssadan hisse Türkiye yanlısı Avrupalılar, Türkiye'nin AB üyeliği meselesinde 'olmayacak duaya amin der' gibi.
Doğrusu konferansın en eksik tarafı Ortadoğu'nun kendi bakışını, misal Arap ve İranlıları işitememekti. AB'nin yokluğu, ABD'nin ise 'en zayıf' göründüğü bir ortamda, Şam'dan görülen Türkiye'nin çarpıcı barış ve ekonomik kalkınma söylemi, gururlu duruşu, adalet ve uyum arayışıyla bölgesinin yüksel gücü olduğu aşikâr. Sokakta 'Türkiye' dediğimizde yüzlerinde gülücükler açan Suriyeliler dikkatten kaçacak gibi değil. Konuşma fırsatı bulduğum Suriyelilerin gözünde gayet de 'Batılı' Türkiye, dünyaya açılmanın kapısı. Bu salt sermayeye ve yatırıma aç olmalarından kaynaklanmıyor. Türkiye'yi Arap yönetici elitinin sunduklarının 'anti-modeli' görüyor, Türk sivil toplumundaki Batılı değerlere imreniyorlar. Bu imrenmenin en keskin görüntüsünün şimdilik yayınlandığında sokakları in cin top oynar hale getiren Türk dizileri olması üzücü elbette. 'Model ülke' olma sorumluluğu üzerinde daha fazla düşünmek lazım...
Kaynak: Radikal