Uzun süre TMSF'nin denetiminde olan Sabah-ATV medya grubu 5 Aralık 2007'de yapılan ve tek bir alıcının katıldığı ihale ile 1,1 milyar dolar karşılığında Çalık Holding'e bağlı Turkuvaz Radyo ve Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık AŞ'ye satılmış, ihale bedelinin ödenmesi için alıcıya 60 gün süre tanınmıştı.
Söz konusu ödeme 22 Nisan 2008 günü gerçekleşti. Turkuvaz AŞ'nin bu ödeme için iki kamu bankasından (Halk Bankası ve Vakıfbank) 375'er milyon dolar kredi aldığı; Katar'da yeni kurulan "Lusail International Media Company"nin Turkuvaz AŞ'ye % 25 oranında ortak olduğu açıklandı.

Sabah-ATV satışında ne ihaleye tek bir alıcının katılmasının, ne Çalık Holding'in en tepedeki yöneticisinin Başbakan Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak olmasının, ne ödeme için iki kamu bankasından kredi alınmasının, ne de şirkete % 25 yabancı ortak gelmesinin yürürlükteki hukuk kurallarına aykırı bir tarafı var. Ne var ki, Turkuvaz AŞ'nin bağlı olduğu Çalık Holding'in en tepedeki yöneticisinin Başbakan'ın damadı olmasının, ödeme için iki kamu bankasının kredi vermesinin ve Katarlı ortağın bu işe Başbakan'ın çabasıyla razı edildiğine dair iddiaların kamuoyunda Sabah-ATV grubunun bundan böyle iktidar yanlısı bir yayın politikası izleyeceği kuşkusunu uyandırdığı muhakkak.

Bu kuşkunun gerek iktidar partisinin siyasi prestijini, gerekse Sabah-ATV yayın grubunun ticari itibarını yıpratması olasılığı ciddi olarak mevcut. Sabah-ATV grubunun baş rakibi olan yayın grubunun hükümet karşıtı siyasi odakların ve ticari çıkarların gölgesinde olması, durumu değiştirmiyor. Önümüzdeki dönemde kamuoyunun dikkati Sabah-ATV grubu üzerinde toplanacak. Bu konuda söylenebilecek en iyimser şey herhalde şu: Sabah-ATV grubu eğer isterse, bünyesindeki gazetecilerin bağımsızlığına tam saygı göstermek suretiyle bu dezavantajlı durumu, Türk medyasına meslek ilke ve ahlakının yerleşmesi yönünde bir fırsat olarak kullanarak lehine çevirebilir. Göreceğiz...

Avrupa Konseyi'nin "Hukuk Yoluyla Demokrasi" (ya da kısa adıyla Venedik) Komisyonu, partilerin kapatılmasında Avrupa kriterlerini konu alan raporuyla bugünlerde Türkiye'nin gündeminde. Venedik Komisyonu'nun Sabah-ATV satışı bağlamında ilgimi çeken yeni raporu ise, "Gazetecilerin Editoryal Bağımsızlıklarını Koruma Alanında Karşılaştıkları Sorunlar" başlığını taşıyor. 7 Nisan 2008 tarih ve CDL(2008)038 sayılı raporun tavsiyelerini okurken aldığım notlardan bazıları şöyle:

"Medyanın özgürlüğünü ve bağımsızlığını, medyada çoğulculuğu koruma mücadelesi hiç bitmeyecektir. Çünkü medyayı kişisel ya da siyasal amaçlarla kullanma, kazancı artırmak için medya tekelleri kurma, medyanın içeriğini medya patronlarını, kamu makamlarını, haber kaynaklarını veya başkalarını hoşnut edecek şekle büründürme çabaları son bulmayacaktır. İfade özgürlüğü sürekli mücadeleyi gerektirir. Bu mücadelede başarı, demokrasinin korunması ve gelişmesi açısından hayati önemi haizdir...

"Medyanın bağımsızlığı açısından hayati olan, gazetecilerin kendi meslek ilkelerine ve ahlakına sahip çıkmalarıdır... Bu hem gazetecilerin eğitimiyle, hem de medya kuruluşlarında meslek ahlak kurallarının uygulanmasıyla sağlanabilir. Medyanın gerek siyasi otoritelerden, gerekse medya patronlarından bağımsız özdenetim kurullara sahip olması gerekir...

"Medya sektöründe satın almaları ve birleşmeleri düzenleyen rekabet kanunları, bunları 'kamu çıkarı' açısından değerlendirecek bir düzenlemeyi de kapsamalıdır. Medya patronları sahip oldukları kuruluşlarda mesleki becerilerin geliştirilmesinden ve meslek ahlakının yerleşmesinden sorumlu tutulmalıdır..."

Önerilerin en dikkat çekici olanı ise şu: "Devlet ve medya ayrılığı, ifade özgürlüğünün mutlak gereğidir. Medya üzerinde siyasi denetim kurulması ya da medyaya siyasi müdahalelerde bulunulması, demokrasiye karşı büyük bir tehdittir. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler bu tehdidin önlenmesini güven altına almaya yönelik bir sözleşme imzalamalı..."

 
Kaynak: Zaman