Anadolu'ya her gidişimde Türkiye'nin modernleşmesinin ve demokratikleşmesinin geri dönülmez bir süreç olduğuna inancım tazeleniyor ve İstanbul'a, akıl almaz parti kapatma davalarının ve elitler arası kutuplaşmaların neden olduğu karamsarlığı yenmiş olarak dönüyorum.
TESEV ile Türkiye - İsveç İşbirliği Merkezi'nin birlikte düzenledikleri "AB Yolunda İl İl Türkiye" programı dolayısıyla geçen hafta sonu Amasya ve Çorum'daydım. Baroların evsahipliği yaptığı toplantılarda İsveç'in İstanbul Başkonsolosu Büyükelçi Ingmar Karlsson ve ben Türkiye - AB ilişkilerinde gelinen nokta, Prof. Dr. Ergun Özbudun ile Doç. Dr. Serap Yazıcı da Türkiye'nin demokratikleşme sorunları üzerine, çoğunlukla Baro ve üniversite mensuplarından oluşan katılımcılarla görüşlerimizi paylaştık.

Tahmin edebileceğiniz gibi, "istenmediğimiz AB'ye girmenin, bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi yitirmenin" ne gereği olduğundan tutun, "görüşlerimizin belirli bir siyasi partinin propagandası niteliğinde" olduğuna varıncaya kadar hayli "Ulusalcı" yorum ve sorulara muhatap olduk. Ne var ki, gerek toplantılara hakim olan uygar ortam nedeniyle, gerekse katılımcıların büyük çoğunluğunun Türkiye'nin demokratikleşmesine güçlü destek verdiğini görmekle çok mutlu olduk. "Millet mazbut..." demekten kendimizi alamadık. Amasya'da Sayın Belediye Başkanı İsmet Özarslan ve Baro Başkanı Sayın Adnan Yalçın'a, Çorum'da Sayın Vali Mustafa Toprak ve Baro Başkanı Sayın Uğur Küçük'e gösterdikleri sıcak evsahipliği için ne kadar teşekkür etsek azdır.

Amasya'ya gitmek ilk kez nasip oldu. Bundan böyle yabancı dostlarıma Türkiye'nin en görülmeye değer şehri Antakya mı, Mardin mi yoksa Amasya mı diyeceğim, bilemiyorum. Amasya kalbimi fethetti. Çakallar mevkiine tırmanıp, oradaki seyir teraslarından aşağıya, nazlı akan Yeşilırmak'a, ırmak boyunca kıvrılan şehre, karşı kıyıda kökenini İ.Ö. 2000'lerden, Hitit döneminden alan kaleye, İ.Ö. 3. yüzyılda kayalara oyulmuş Pontus Kral Mezarlarına ve ırmak boyundaki Osmanlı konaklarına baktığınız zaman, içinizde uyanan duygu ve düşünceleri tasvir kolay değil. Osmanlı'nın tahta geçecek şehzadelerini neden orada eğittiğini şimdi anlıyorum.

Amasya'da unutulmaz bir akşam yaşadık. Sayın Özarslan'ın davetiyle, İlhanlılar döneminde inşa edilen Bimarhane'de (Darüşşifa) Amasya Belediye Konservatuarı amatör sanatçılarının sunduğu konseri huşu içinde dinledik. İtiraf edeyim, Klasik Türk müziğini hiç bu kadar sevmemiştim. Öğretmen, öğrenci, memur, tornacı, muhtar, hemen her meslekten kadın ve erkek, genç ve yaşlı Amasyalılardan oluşan orkestra, koro ve solistlerin sunduğu Klasik Türk ve Klasik Batı müziği ziyafetleri yaz boyunca sürüyor. Sakın kaçırmayın.

Kırk yıl önce gittiğim Çorum ile bugünkü Çorum arasındaki tek ortak nokta, Sultan Abdülhamit'in yaptırdığı, şehrin ünlü saat kulesi. Her yerinden sanayilerin ve ihracatın fışkırdığı Çorum bir "Anadolu kaplanı". Sayın Vali'ye göre bunda birinci derecede rol oynayan, Çorumluların girişimci ruhu. Çorum'da bizi en çok etkileyen, 1914 yılında hastane olarak inşa edilen nefis binada bulunan, başta Alacahöyük ve Boğazköy olmak üzere çevredeki arkeolojik kazılarda elde edilen eserlerin sergilendiği, yenilenmiş haliyle henüz bir ay kadar önce hizmete giren, Anadolu'nun belki en modern müzesi oldu. Ve bir de Osmanlı Çorumu'nu yaşatan Katipler Konağı'nda yediğimiz İskilip Dolması...

Amasyalılar, Yeşilırmak kıyısındaki anıta Mustafa Kemal Paşa'nın kurtuluş savaşını başlatan Amasya Tamimi'nden şu sözleri kazımışlar: "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..." Atatürk'ün bu sözlerini hatırlayınca, "Milletin demokrasi yolunda yürüyüşü de yine milletin azmi ve kararlılığı ile sürecektir..." diye düşündüm. Bu gezide en dikkate değer sözü, Atatürk'ü Türkiye'yi modernleştiren ve Batılılaştıran büyük reformcu olarak belleyen Büyükelçi Karlsson, Amasya'da bir muhabirin sorusuna verdiği cevapta söyledi: "Atatürk bu CHP'ye oy vermezdi..."

 
Kaynak: Zaman