İsrail'in Sudan topraklarında Gazze'ye gittiği söylenen TIR'ları vurduğu iddia edildikten sonra hiçbir Arap ülkesi sert tepki vermedi.

İki gün önce, Sudan'a yönelik bir saldırı meydana geldiği gerçeği su yüzüne çıktı. Bütün göstergeler ve kanıtlar, düşman İsrail'in Sudan'a saldırdığına işaret ediyor. Şu ana dek ortaya çıkan az sayıdaki ayrıntıya göre düşman İsrail'in savaş uçakları geçen iki ayda Gazze'ye doğru yol aldığı söylenen silah dolu TIR'ların imha edilmesi için iki saldırı düzenlemiş.

Her iki saldırıda da onlarca kişi ölmüş. Doğal olarak, bu iki olayın bir Arap ülkesine yönelik barbarca bir askeri saldırıyı, egemenliğinin ayaklar altına alınmasını, uluslararası veya uluslararası olmayan yasalara karşı çıkışı temsil ettiğini hatırlatmaya gerek yok.

Ayrıca bu saldırıyla düşman İsrail'in sadece iddia edildiği gibi Hamas'a gönderilen silahları imha etmeyi hedeflemediği ve bunun daha ilerisini amaçladığını da işaret etme gereği duymuyoruz. İsrail herhangi bir Arap ülkesinin topraklarını mubah sayma ve dilediği an Arap dünyasında dilediği yere terörüyle ulaşma gücünü ispatlamak istiyor.

BM'den kınama bile talep etmediler
Bu saldırının açıklanan ayrıntıları birçok açıdan Arapların içine düştüğü dipsiz çukurun derinliğini ve ülkelerimizi hedef alan saldırgan planlar karşısındaki skandal boyuttaki acizliğimizle geldiğimiz tehlikeli durumu su yüzüne çıkardı. Açıklandığı kadarıyla şaşırtıcı nokta, Arap ülkelerinin saldırı emrini saldırının gerçekleşmesinden haftalar sonra öğrenmesi. Peki bu durum nasıl yaşandı?

Düşman uçakları, Arap hava sahasını ve Arap topraklarını ilgili ülkelerin karşı koyması bir yana bilgisi bile olmaksızın nasıl mubah sayıyor ve iki ay içinde en az iki defa saldırıda bulunabiliyorlar? Şu ana dek yaşananların ayrıntılarını ve saldırıya alan açan çatlakları bizlere açıklayacak ayrıntılı bir soruşturma yapıldığını duymadık.

Saldırının yapıldığının ortaya çıkmasından bu yana yaşanan en büyük felaket, bir Arap ülkesinden ve Arap Birliği'nden saldırıya dair kınama bir yana bir yorum bile duymamamız. En kötü ihtimalle, bir Arap ülkesinin topraklarının ihlal edilmesi ve bu şekilde saldırılmasına dair açık bir Arap kınaması duymamız öngörülüyordu. Örneğin Arap ülkeleri BM Güvenlik Konseyi'nden saldırının kınanmasını talep edebilirdi. Peki bu utanç verici Arap suskunluğu tam olarak ne anlama geliyor? Acaba bizlerin, ülkelerimizin egemenliklerinin ve saygınlıkların böylesine vahşi bir biçimde çiğnendiği bir ortamda yaşar hale geldiğimiz anlamına mı geliyor? Ülkelerimize saldırılması ve bunun mubah sayılması kabul edilebilir ve rutin işlerden oldu. Yoksa Arapların acziyetinin, hükümetlerimizin kınamada bile bulunamayacağı bir noktaya vardığı anlamına mı geliyor? Veya Arap ülkelerinin bu saldırıdan hoşnut oldukları anlamına mı geliyor?

Bu korkunç sorular, içinde bulunduğumuz acziyet, diz çökme ve alçalmışlığı kabul etme halini su yüzüne çıkarıyor. Bu suskunluğun tek bir anlamı var, o da düşman ülkelerin söz konusu Arap ülkelerini diledikleri zaman, hiçbir şeyden korkmaksızın ve uygun gördükleri sebeplerle mubah saymaya açık bir alan olarak değerlendirdikleri... (Bahreyn gazetesi Ahbar el Haliç, 29 Mart 2009)

Kaynak: Radikal