İslam dünyası içindeki yerleri ve değerleri tartışılmaz olan Hz. Ali (r.a) ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)"in kucağında büyümüş torunları, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhuma), kendini Müslüman olarak tanımlayan her insanın sevmeye mecbur olduğu, mahkum olduğu müstesnalıktadırlar. Vahşi cinayetlerle onları şehid eden canilere; insanın nefret dışında bir duyguyla bakması mümkün değildir. 

 

Ehlibeyt başımızın tacı gözümüzün nurudur. 

 

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)"in yatağına yatarak, onun için hayatını ortaya koymaktan bir an için bile çekinmeyen, hayatı Kur'an ve Sünnet olan, Hz. Ali'nin ve ehlibeytinin sevgisi biz Müslümanlar için ayırıcı değil birleştirici bir sevgi olmalıdır.

 

Ülkemizdeki barışın birlik ve beraberliğin ebediyen düşmanı olan dış odaklar ve onların içerdeki taşeronları yıllar boyu Alevi-Sünni kaplaşmasıyla büyük entrikalar çevirip, her iki kesimi de çeşitli oyunlarına alet etmeyi başarmışlardır

 

Hz. Ali ve onun aile efradına yani; Ehlibeyt'e duyulan yüksek sevgi ve muhabbetten beslenen Alevilik bu genel felsefi ve fikri söylemi dışlarcasına, İslam ve Kur'an köklerinden koparılmak suretiyle, Hz. Ali'siz bir kimlik etrafında bütünleştirilmeye, bazıları tarafından İslam'a alternatif bir din ve inanış gibi tarif edilmeye çalışılmaktadır. Bu durum Alevilerin bugüne kadar olduğu gibi siyasi bir oy potansiyeli olarak tek bir parti etrafında saflaşması ve içerideki bazı güçlerin hegemonyalarının devamı için bir çatışma aracı olarak kullanılmaya hazır bekletilmesi sonucuna hizmet etmektedir.

 

İnsan ben Galatasaraylıyım demekle Galatasaraylı, Fenerbahçeliyim demekle Fenerbahçeli olabilir. Ancak, Ben Müslüman'ım demekle Müslüman olunamayacağı  (İnsanın İmanın ve İslam'ın şartlarını kabul emesi icap ettiği) gibi, sadece Aleviyim "Ali'yi seviyorum" demekle de Alevi olunmaz. Hz. Ali'nin hayatı pahasına mücadele verdiği İslam ve Kur"an dışında tasavvuf ve felsefe adı altında süslü sözcüklerle bir topluluğun dini ve manevi değerlerinin içini boşaltmak tarihin affetmeyeceği, vebali çok büyük bir yanlıştır.

 

Alevilerin gerek batı kaynaklı sivil örgütler, gerekse içerde yapılanmış çeşitli dernekler aracılığıyla, siyasal ve ekonomik bir rant aracı olarak kullanılmak istendiği aşikardır. Her seçim döneminden önce gündeme gelen Alevi nüfusu üzerindeki tartışmalar, nicelik yani sayısal olarak Alevilerin varlığının kabul edildiğini, ancak nitelik açısından talep ve beklentilerinin pek de önemsenmediğini gözler önüne sermiştir.

 

Ülkemizde Cumhuriyet tarihi boyunca Alevilerin dini ve siyasi bir kimlik olarak kabul gördüklerini söyleyemeyiz. Sol partiler içindeki varlıkları; Marksist sol söylemlerle bütünleştikleri sürece var olmuştur.

 

 Ancak, Aleviler de ne zaman İslam'dan beslenen gerçek değerlerini benimseyerek, İslam çerçevesindeki inançlarına dayalı kimlikleriyle önde olmayı talep edecek olurlarsa, tıpkı diğer mezhepler gibi gericilik adı altında bir irtica tehdidi olarak görülecekleri kuşkusuzdur. İslam referansını kabul eden Alevilik ile diğer mezhepler arasında İslam'ı hasım gören bazı kesimler için hiç bir fark yoktur. Bu sebeple Aleviler kimliklerinin dayandığı İslam ve Kur'an merkezli bir düşünceyle yakın gelecekte Sol partiler içinde yer bulabilmekte zorlanacaklardır.

 

 Bu durumun farkında olanlar,  Hz. Ali'yi sadece bir sembol niteliğinde öne çıkarmak dışında onun Kur'an olan yaşayışını göz ardı eden felsefi bir doktrin kurmanın peşindedirler.

 

Çünkü; Alevi kökenli  araştıran  düşünebilen  genç jenerasyon, Aleviliğin tanımı ile ilgili İslam dışında bir tarifi kabullenmekte güçlük çekmektedir. Genç Aleviler Hz Ali'nin İslam ve Kur'an olan ahlakı ve yaşayışı nedeniyle örnek olması gerektiğini, Aleviliğin İslam ve Kur'an merkezinden kopuk düşünülmesinin imkânsız olduğunu fark etmektedir. Kaynağına akmak isteyen su gibi,  bu fikri sorgulama ve uyanışı, kaynağından kopararak setlerle başka suni mecralara akıtma gayretleri sürmektedir.

 

İktidarda olduğu hiçbir dönemde Alevilerin beklenti ve taleplerine kulak asmayan Sol partiler Alevi seçmenlerin varlığını sadece seçim dönemlerinde akıllarına getirmişlerdir. 

 

Alevilerin sağ partilerde konuşlanmaya başlamalarına da bu açıdan bakmak gerekir.

Sağ partilerin yelpazelerini genişleterek temsilde adaleti sağlamak gayesiyle,  Alevi kökenli düşünebilen donanımlı adayları listelerinde bulundurma yönündeki adımları, alternatif siyasi mecralar arayan Alevi kesim için yeni siyasal tercihler oluşturabilmesi bakımından çok önemlidir.

 

Bilişim çağının tesiri ile bilgiye ve hizmete çabuk ulaşma imkânına sahip kitleler için   devri kapanmıştır. Artık "Kim daha iyi hizmet verirse o idare etsin." düşüncesi revaçtadır.

 

Sivil halk kitleleri arasında kemikleşmiş, teslimiyetçi ideolojik anlayışlarla oy kullananların sayısı gittikçe azalmaktadır. Oy hizmet kalitesine ve devamlılığına göre şekillenmektedir. 

 

Seçmen artık pragmatist davranmayı öğrenmiştir. Siyasi partilerin de seçmenlerin taleplerine göre kendini değiştirmeyi, dönüştürmeyi ve proje üretmeyi öğrenmesi vazgeçilmezdir. 

 

Çünkü;

 

Sadece iyi hizmet oya layıktır.