ABD, insan haklarının küresel savunucusu rolünü terk ediyor.
Üst düzey yetkililerin yurtdışında Amerikan vatandaşları dâhil, insanlara suikast düzenlediklerine dair ifşaatlar ulusumuzun insan hakları ihlallerinin nereye vardığını gösteren rahatsız edici en son delildir. Bu gelişme, 11 Eylül 2011 terör saldırısından sonra başladı ve kamuoyundan muhalefet görmeksizin, partiler-üstü yürütme ve yasama faaliyetleriyle tasdik edilip tırmandırıldı. Sonuç itibariyle de ülkemiz bu can alıcı meselede ahlâki yetkinlikle konuşamaz oldu.
Amerika geçmişte hatalar yapmakla birlikte, son on yılın yaygın insan hakları ihlalleri geçmişe nispetle çarpıcı bir değişimdir. İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi “özgürlüğün, adâletin ve dünyada barışın temeli” olarak 1948’de ABD liderliğinde benimsendi. Gücün, insanları ezmek veya incitmek için artık bir kılıf olarak hizmet etmeyeceğine dair cesur ve açık bir vaatti bu ve tüm insanlar için yaşam, hürriyet, masuniyet, hukuk koruması altında olmak; işkenceye, keyfi tutuklamaya veya zorunlu sürgüne tabi tutulmamak gibi eşit haklar tesis etmiştir.
İnsan hakları eylemcileri ve uluslararası câmia, dünya diktatörlüklerini demokrasilerle değiştirmek, ülke içi ve küresel meselelerde hukukun üstünlüğünü teşvik etmek için Beyannâme’ye başvurmuştur. Bu ilkeleri güçlendirmek yerine, hükümetimizin terörle mücadele politikalarının, Beyannâme’nin “zâlim, gayri insâni yahut onur kırıcı muamele ya da cezalandırma” dâhil 30 maddesinden en az 10’nu açıkça ihlal etmesi rahatsız edicidir.
Çıkarılan son kanun, bir terör örgütüyle veya “ilişkili güçlerle” - geniş, müphem bir güçtür ve mahkemelerin ya da Kongre’nin anlamlı nezareti olmaksızın suistimal edilebilir- bağı olan bir şahsı başkanın süresiz olarak tutuklama hakkını yasal hale getirdi ki bir federal hâkim bu kanunu şu an tıkamıştır. Bu kanun, Beyannâmenin mukaddes bildiği iki hakkı, ifade özgürlüğünü ve suçluluğu ispatlanana dek herkesin masum olduğu ilkesini de ihlal etmektedir.
Son kanunlar, Amerikan vatandaşlarına suikast düzenlenmesine veya süresiz olarak tutuklanmalarına ilave olarak, mahremiyet haklarımızın yasadışı dinleme ve elektronik iletişimimizin izlenmesi üzerinden emsalsiz bir şekilde ihlal edilmesine imkân tanımak için Yabancı İstihbarat Örgütlerini Gözetleme Kanunu’nun (FISA, 1978) getirmiş olduğu kısıtlamaları da kaldırdı. Popüler eyâlet kanunları, nerede ibadet ettiklerine veya kiminle arkadaşlık ettiklerine göre bireylerin tutuklanmasına müsaade ediyor.
İnsansız hava araçlarıyla öldürülmüş her hangi bir adamın düşman terörist ilan edilmesi gibi keyfi bir kurala rağmen, yakındaki masum kadın ve çocukların da ölümü kaçınılmaz denilerek kabul görüyor. Bu yıl Afganistan’da sivil hanelere düzenlenen 30 hava saldırısından sonra Cumhurbaşkanı Hamdi Karzai bu saldırıların sona ermesini talep etti ancak bu uygulama Pakistan, Somali ve Yemen gibi savaş bölgesi olmayan yerlerde halen devam ediyor. Her biri Washington’daki en üst yetkililerce onaylanan bu saldırılarda kaç yüz masumun hayatını kaybettiğini bilmiyoruz. Bunlar evvelce düşünülemezdi bile.
Bu politikalar Amerikan dış politikasını etkilemektedir. İnsansız hava araçlarıyla yapılan saldırıların mağdur aileleri terör örgütlerine yönlendirdiğini, sivil nüfusu bize karşı çevirdiğini ve baskıcı yönetimlere kendi zorbaca davranışlarını haklı kılmak için böylesi eylemlere atıf yapma imkânı tanıdığını hem üst düzey istihbarat ve askeri yetkililer hem de hedef bölgelerdeki insan hakları savunucuları doğrulamaktadır.
Bu arada, Guantánamo Körfezi’ndeki hapishane şu an 169 tutukluya meskendir. Yaklaşık yarısı suçsuz bulunduğu halde özgürlüklerine kavuşma ihtimalleri yok. Amerikalı yetkililer yargılanan (o da sadece askeri mahkemelerde) az sayıda tutuklunun, itiraf ettirmek amacıyla, basınçlı suyla 100’den fazla işkenceden geçirildiğini ya da yarı otomatik silahlarla, matkaplarla yahut annesine cinsel saldırısı tehdidiyle gözdağı verildiğini ifşa ettiler. Müthiştir, bu gerçekler itham altındaki kişi tarafından savunma olarak kullanılamaz çünkü yönetim bunların “ulusal güvenlik” kılıfı altında gerçekleştiğini iddia ediyor. Diğer tutukluların çoğunun haklarında iddianame hazırlanması veya yargılanmaları ihtimali de yok.
Halk devrimlerinin küreyi silip süpürdüğü bir zamanda Amerika Birleşik Devletleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’nde sıralanan hukukun temel kurallarını ve adâlet ilkelerini zayıflatmak yerine güçlendirmelidir. Amerika’nın insan hakları ihlalleri, dünyayı daha güvenli kılmak yerine, düşmanlarımızı azmettirmekte ve dostlarımızı yabancılaştırmaktadır.
Endişeli vatandaşlar olarak, bizim diyerek benimsediğimiz ve yıllarca el üstünde tuttuğumuz uluslararası insan hakları kaidelerine göre gidişatı değiştirmesi ve ahlâki liderliği tekrar kazanması için Washington’u ikna etmeliyiz.
Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın