Geçtiğimiz 2006 yazında 2 askerinin kaçırılmasını bahane eden İsrail, Lübnan'a yönelik gerçekleştirmiş olduğu orantısız ve hukuk dışı operasyonun hezimetle sonuçlanmasını takiben, yaşadığı askerî mağlubiyetin etkisinden kurtulma yolları ararken beklenmedik derecede büyük bir siyasal krizle karşı karşıya kalmıştı.  
 
Yenilginin sebeplerini ve sorumlularını araştırmak üzere geçen sene İlyahu Winograd başkanlığında kurulan ve ülkenin önde gelen yargıçlarından oluşan 5 kişilik komisyon, çalışmalarını tamamlamış, uzun ertelemelerden sonra yüzlerce sayfadan ibaret olan son raporunu açıklamış ve İsrail'i yeni ve daha büyük çaplı çalkantıların ortasında bırakmıştır.

1948 yılında kuruluş tarihinden itibaren Araplarla yaşadığı kriz ve sorunları araştırmak üzere İsrail, özellikle 1973 harbinden sonra "agranat", 1982 Sabra-Şatilla katliamında "kahana" araştırma komisyonları kurulmuşsa da, Winograd örneğinde söz konusu komisyonun ele aldığı olayın boyutu, görev ve yetkileri bakımından büyük farklılıklar içermektedir. Aylar süren faaliyetleri esnasında askerî ve sivil hiyerarşinin tanınan pek çok ismini dinleyen komisyon, geçen sene yayınlamış olduğu ön değerlendirme raporundan farklı olarak, yaşanan yenilgiye ilişkin önemli tespitler içeren ve ulusal güvenlik nedeniyle bazı bölümleri gizli tutulması kaydıyla raporun son halini kamuoyuna açıklamıştır. Söz konusu metinde temel olarak:

Lübnan'daki durum hakkında ciddi bir çalışma ve somut bir savaş planı ortaya konulmadan, ordu yeterince hazırlanamadan derhal ve yoğun bir saldırıya girişildiği;

Askerî birimlerin gerek birbirleriyle; gerekse istihbarat ile ordu arasında ciddi koordinasyon zaafının bulunduğu;

Hükümetin inisiyatifi eski Genelkurmay Başkanı Dan Halutz'a bırakarak hatalar zincirine yeni halka eklediği,

İsrail'in asker kökenli olmayan dönemin savunma bakanı Amir Perets'in askerî, siyasi ve yönetime ilişkin yeterli bilgi ve deneyime sahip olmadığının ortaya çıkması;

Yaşananları "Tehlikeli ve büyük bir başarısızlık" şeklinde yorumlayan raporda, Amir Perets'in yanı sıra Başbakan Ehud Olmert, Dışişleri Bakanı Tzipi Livni başta olmak üzere hükümetin hezimete sebebiyet verdiği, ancak asıl sorumluluğun Ehud Olmert'e ait olduğu yönündeki tespitleri yer almaktadır.

Bu bağlamda Winograd raporundan çıkarılması gereken ilk sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Ordunun moralini bozan olayların başında İsrail donanmasının gözbebeği olan "AHİ-Saar 4,5" isimli son derece gelişmiş savaş gemisine Hizbullah füzeleriyle "ağır hasar verilmesinin hesabının sorulamamış olması" raporda ele alınan hususların başında yer almıştır.

Raporda başarısızlığın başlıca sebepleri arasında "savaşın düşman topraklarında sürdürülememesi'', yedek askerî birliklerin geç çağrılması" ve "kara savaşının geç başlatılması" vb. olaylar gösterilmiştir. Rapor, her ne kadar İsrail'in iç siyasetine yönelik sunulmuş ve sonuçları bu yönde değerlendirilmiş olsa da metnin ortaya koyduğu bir başka sonuç savaşın esas galibi Lübnan'da aranmalı izlenimini vermektedir. Zira 34 gün boyunca bölgenin önde gelen askerî güçlerinden biri olan Zahal'a başarılı bir biçimde direnen ve İsrail'in çekilmesi sonrasında da meydan okumayı sürdüren Hizbullah, asıl kazançlı taraf olarak gözükmektedir. Söz konusu örgütün lideri Hassan Nasrallah'ın "Asıl deprem, raporun tamamının açıklanması sonrasında yaşanacak." şeklindeki ifadesi yukarıdaki tespitlerimizi doğrular niteliktedir.

ABD'nin, Başbakan Olmert'in bölgesel barışın sağlanmasında temel bir aktör olduğunun altını çizerek, kendisine verdikleri desteğin devam edeceğini ilan etmiştir. Bu destekten cesaret alan Olmert'in giderek sarsılan imajını kurtarmak için yeni bir savaşa sarılabileceği ihtimali bölgedeki senaryolar arasında en korkulan seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Winograd raporunda hükümete yönelik doğrudan görevi bırakma tavsiyesi yapılmamış ise de Olmert'in halk desteğinin daha önce görülmemiş bir biçimde %30'lara kadar düşmesi hükümetin halk nezdinde son aylarını yaşadığını göstermektedir. Bu bunalımdan çıkılması için erken seçim fikri seçenekler arasında yerini almıştır.

Son dönemde hükümetin ülke genelinde, üst düzey askerî ve sivil yetkililerin de katıldığı geniş kapsamlı askerî tatbikatlar ülkede giderek ağırlığını hissettiren sertlik yanlılarının çağrılarının yanıt bulduğunu göstermektedir.

Sonuç itibarıyla raporun yayınlanması ile birlikte ortaya çıkan izlenim ve gözlemlerimiz: Çoğu asker 160'tan fazla İsraillinin öldüğü ve milyonlarca dolarlık maddi zararın olduğu savaşın hesabı verilmemiştir. Ayrıca Lübnan harekâtına kadar yenilgi yüzü görmeyen Ortadoğu'nun en donanımlı ordusunun birkaç bin gerillaya karşı yaşadığı ve büyük prestij kaybına uğradığı mağlubiyetin sorumlularının bedel ödeyecekleri, kamuoyunun savaş sonrasında yaşanan sınırlı çaptaki istifalarla yetinmeyeceği, siyasi ve askerî kanatlarda daha büyük sarsıntıların yaşanacağı kesin gibidir. Winograd krizi, iç siyaset tartışmalarına gömülen İsrail'in, Ortadoğu'daki barış çabalarının başka bir bahara ertelenmesine sebebiyet vermiş, bu ülke içindeki şahin politikacıların ekmeğine yağ sürmüş ve böylece Riyad'da gerçekleştirilen son Arap Birliği Zirvesi'nde ortaya konan uzlaşma arayışlarını gölgelemiştir. Winograd raporu barışa yönelik somut öneriler getirmekten uzak, yenilginin nedenleri ve tekrarlanmaması hususunda yapılması gerekenleri ilk planda ortaya koymuşsa da, ciddi, çok kapsamlı ve bütün siyasi ve askerî otoriteler tarafından taşımış olduğu satır arası mesajlardan ders alınmadığı takdirde "dağ'ın fare doğurduğu" kanaati ortaya çıkacaktır. Görülen odur ki İsrail'in yeni rapordan alacağı en önemli ders, bölgesel barış ve istikrardan ziyade, iç siyaset sorunlarını çözmeye yönelik olacaktır.

Bütün bu tartışmaların Arap âleminde nasıl değerlendirileceği konusu merakla izlenmektedir. Bunun cevabı Arabistan ile Suriye arasında Lübnan konusunda yaşanan kriz, Mısır'ın İran ile gelişen yakınlaşma politikaları ve Hamas-Filistin Kurtuluş Örgütü arasında devam eden iç kargaşalar ve devamında silahlı çatışmaların tekrar patlak vermesi gibi hususların çözüme kavuşturulmasından sonra verilecektir. Bush'un Ortadoğu gezisinden sonra tekrar alevlenen bölge, özellikle Gazze'de yaşanan Tel Aviv hükümetinin sert tedbirleri, İsrail'i hem siyasal hem de güvenlik yönünden zor günlerin beklediği göstermektedir.
 
Kaynak: Zaman