Bir süredir dunyabulteni.com'da iktisatçılarla söyleşiler yayımlanıyor. Merhum Sabahattin Zaim'in yanısıra Ahmet Tabakoğlu ve Cengiz Kallek ile söyleşi yapan Aynur Erdoğan şimdi de Dr. Cengiz Ceylan'la konuşmuş.

"Liberalizmle eşitlik olmaz" başlıklı söyleşide Dr. Ceylan, liberalizmin rekabeti değil tekelciliği getirdiğini savunmuş. Cemil Meriç'in "liberalizm, hür bir kümeste hür bir tilki ile hür bir tavuk" sözünün gerçeği çok iyi tanımladığını belirtmiş. Sosyalist ekonomi sistemi iflas etti de Karl Marx'ın görüşleri tümden de mi yanlış? Bakın Dr. Ceylan ne diyor:

"Marks'ın kapitalizmin emeği sömürerek birikim sağladığı iddiası, onun yaşadığı dönemden bugüne kadar ki süreçte düşünüldüğünde haklı olduğu söylenebilir. Zira bu süreçte artık topraktan birikim yoktur. Birikim, fabrikalarda ve kitleler için üretim sonucunda yapılmaktadır. Bu birikimde emeğin rolü çok büyüktür."

Liberal felsefenin sorunları çözemediğini belirten Dr. Ceylan kapitalizmin kilitlenmeye başladığı kanısında. Peki ne yapmalı? Dr. Ceylan'ın önerisi şöyle:

"Kendi kültürümüze inançlarımıza, geleneklerimize, üretim biçimimize, coğrafyamıza uygun yeni bir iktisadi anlayış geliştirmek zorundayız. Dünyanın doğusu artık bunun arayışına geçmek zorundadır. Bunun Türkiye'de sıkça dile getirilmesi gerekir. Türkiye kendisine uygun bir kalkınma modeli oluşturmak zorundadır."

Dünyabülteni'nde yer alan iktisat söyleşilerinin yeteri kadar tartışılmadığını söylemek zorundayım. Güncel siyasi tartışmalar her şeyin üstünü kapatıyor. Oysa ben bu söyleşilerin yeni bir tartışma dalgası yaratacağı umudu taşıyordum. Geçelim.

Kapitalist ahlakın insanı değil sermayeyi kutsadığını vurgulayan Dr. Ceylan yabancı bir şirkette çalışan bir arkadaşının başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor:

"Bir arkadaşımız pazarlama bölgesi olan Van'da bir çatışmanın arasında kalıyor. Kaza yapıyor, yuvarlanıyor. Kendisi arabadan sağ çıkıyor ve hemen telefon ediyor. Müdür Beye durumu anlatıyor. Takla attım, üzerimden kurşunlar uçuşuyor diyor. Müdür beyin cevabı şu: Arabaya bir şey oldu mu? Ne kadar hasar var? Kapitalizm bu işte."

Dr. Ceylan'ın bu sözlerini okuduğumda Tuzla'daki tersane bölgesinden yeni bir kaza olayı düştü ajanslara. 12 bin 500 grostonluk tankerin filikasının klas kontolü sırasında halatından kurtularak denize düşmesi sonucunda üç işçimiz feci şekilde hayatını kaybetmişti. Filikanın içinde ağırlık kontrolü için 19 işçi bulunuyormuş. Bu tür denemelerde kum torbası kullanılması gerekiyormuş. Öyle yapmamışlar işçileri kullanmışlar. Üstüne üstlük emniyet kemerleri bağlı olduğundan kurtulabilmek için çırpınmış işçilerimiz. Adeta ölüm pazarına dönüşen Tuzla tersanelerinde geçen 8 ay içinde 18 işçi öldü. Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla Denizcilik Müsteşarlığı tarafından hazırlanan "Tersane, Tekne İmal ve Çekek Yerlerine İşletme İzni Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" 9 Ağustos'ta yürürlüğe girmişti. Maalesef iki gün sonra gelen bu elim kaza umutlarımızı berhava etti.. Bu kazaların en önemli nedeni profesyonel eleman istihdam etmek yerine ucuz işgücünü tercih etmek. Fazladan üç kuruş para kazanmak için değer mi?


"Albay Tuncay'la görüşeceğim"

Ergenekon İddianamesi'ne giren öyle belgeler var ki insan okuyunca ne düşüneceğini bilemiyor. Bunlardan bir tanesi şimdi Kanada'da 'haham' olduğu belirtilen Tuncay Güney'in 2001'de sahtekarlık ve dolandırıcılık yaptığı gerekçesiyle tutuklanmasına ilişkin dava metinleri. İnanılmaz bir hikaye arkadaşlar!

Adamlar Sarıyer'de Kısırkaya diye bir köye gidiyorlar. Kendilerine "JİTEM" süsü veriyorlar. Maşallah öyle güzel oynuyorlar ki zavallı köylüleri de muhtarı da kandırıyorlar. E tabii yanlarında Hasdal Kışlası'nda görev yapan bir de subay olunca gel de inanma.. Tuncay Güney "JİTEM Albayı"nı oynuyor. Yanında Hasdal kışlasından bir teğmen, yanı sıra binbaşı kılığında bir arkadaşı daha. "Kısırkaya Plajı'nı işletenlerin PKK'ya yardım ettiklerini belirledik. Derhal Mehmetçik Vakfı'na devredeceksiniz" diyorlar muhtara. Tesis çalışanlarını tekme tokat dışarı atıyorlar. Muhtara "köy mührünü al gel kışlaya" diye tembihliyorlar. O da mührünü kaptığı gibi Hasdal Kışlası'nın nizamiye kapısından "Albay Tuncay'la görüşeceğim" diyerek giriyor. İnanabiliyor musunuz! Ekip odada hazır. Sahte Albay, sahte binbaşı ve sahte olmayan teğmen karşılıyor muhtarı. Devir işlemleri yapılıyor. Hatta bir kısım köy arazisinin sözüm ona Mehmetçik Vakfı'na devredilmesini sağlıyorlar. "Albay Tuncay" o kadar kurnaz ki şeytana külahını ters çevirir. Sözleşmeye "Mehmetçik Vakfı" yerine "Mehmetçik İşletme Tesisleri" yazdırıyor. Köy arazisiyle ilgili devirler ise şahıslar üzerine yapılıyor. Kim anlayacak ki! Benzer bir sahtekarlığı Zekeriyaköy'de yapmaya kalkınca da yakayı ele veriyorlar.

Mahkeme belgelerine göre Tuncay Güney kendisini her yerde JİTEM'ci olarak lanse etmiş, General Veli Küçük'ün adını da bolca kullanmış. Genelev patroniçelerinden Matild Manukyan'dan JİTEM adına kullanmak üzere Beyoğlu'nda bir ofis aldıklarını söylemiş, vs. Adamın ilişkileri geniş. Pis işlerine alet ettiği teğmenin kışladaki odasına Ulusal Sanayici ve İş Adamları Derneği başkanı Kemal Özden'in mobilya göndermesini falan bile sağlamış.

Ve daha neler neler.. Sözkonusu dava dosyasında Veli Küçük'ten Yalçın Tanfer'e, eski polis şefi Ümit Bağbek'ten işadamı Korkmaz Yiğit'e, Ergenekon sanıklarından Ümit Oğuztan'dan Turgut Büyükdağ'a kadar pek çok isim geçiyor. Benim merak ettiğim husus, uluorta isimlerini kullanan ve menfaat temin eden Tuncay Güney hakkında resmi nitelikli kişi ve kurumların dava açıp açmadıkları.


"Abdullah batıyoruz, oyumuz yüzde onbeşe düştü"

Ergenekon sanıklarından birine ait bir belgede genel seçimlerden önce siyasi havaya ilişkin notlar tutulmuş.. Notlar SESAR adlı stratejik araştırma kurumu antetli.. SESAR'cıların öyle seçim öngörüleri var ki evlere şenlik.. Mesela seçimlerden CHP birinci, DYP-ANAP ikinci, Genç Parti üçüncü, MHP dördüncü, AK Parti ise yedinci parti çıkıyor..

Ağar, Mumcu, Baykal, Uzan ve Bahçeli tavırlarını sürdürürlerse AKP yüzde 10'un altına düşebilirmiş. Çünkü toplumsal-siyasal desteğini kaybetmiş AKP.

Hem Cumhurbaşkanlığı gerilimi AKP'ye daha da oy kaybettirecekmiş. Bu kadarla kalsa iyi, adamlar uçmuş.. Güya Başbakan Erdoğan'ın bir arkadaşı, "Başbakan Erdoğan siyaseti bırakacak.. Dubai, Arabistan, ABD veya Ürdün'e yerleşme seçeneklerine bakıyor.. Gizlice yurtdışına çıkıp istifasını oradan verebilir" demiş bunlara.

Çok üst düzey bir AK Parti yetkilisi dostları da varmış bu son derece stratejist adamların.. O da parti toplantısından bir anekdot aktarmış.. Başbakan Erdoğan, Abdullah Gül'e "Abdullah batıyoruz.. Oy oranı yüzde 15'e düştü" diyesiymiş. Ufak at da civcivler yemlensin.. Oltaya takılanlar da olmuş tabii. Mesela Ergenekon sanıklarından Fikri Karadağ'ın bir arkadaşına "Birinci parti CHP dedim bana kimse inanmadı" demesine galiba bu adamlar sebep olmuş.


Kaynak: Yeni Şafak