Hiç kuşkusuz "serbest seçim ve demokrasi" istiyorlar, kendi kaderlerinde söz sahibi olmak istiyorlar..
Hiç kuşkusuz her biri kral gibi yirmişer, otuzar yıl ülkelerinin kaderlerine hükmedenlerin çekip gitmesini istiyorlar..
Hiç kuşkusuz her biri elli yıldır, altmış yıldır ülkelerine çöreklenmiş oligarşik askeri rejimlerden azade olmak istiyorlar..
Hiç kuşkusuz aş istiyorlar, iş istiyorlar, doğru dürüst eğitim istiyorlar..
Hiç kuşkusuz adil gelir paylaşımı istiyorlar, onurlu ve güvenli bir yaşam istiyorlar..
Hiç kuşkusuz taleplerini dile getirecek hür basın istiyorlar, dünyaya açılmak istiyorlar..
Hiç kuşkusuz örgütlenme özgürlüğü istiyorlar, seslerini meydanlarda duyurmak istiyorlar..
Başka türlüsü mümkün müdür?
Türkiye "vesayet rejimi"ni büyük ölçüde sona erdirerek kendi yolunu çizmiştir.
Türkiye'nin sivil demokratik inisiyatif kullanarak gerçekleştirdiği reformları görmezden gelenler Mısır ve Tunus'taki halkın haklı isyanını çarpıtmaktan utanmıyorlar.
Dikkatinizi çekerim, Mısır halkının, Tunus halkının yıkmak istediklerini muhafaza etmek isteyenler yapıyor bu çarpıtmayı.
Mısır ve Tunus halkının "demokratik devrim" için önünde kapılar kapalıydı.
Bu yüzden sokaklardalar, caddelerdeler.
Kapılar açılana kadar da sokaklarda kalmaya ve seslerini duyurmaya devam edecekler..
Elbette demokratik ülkelerde insanlar taleplerini duyurmak için sokaklara çıkabilirler.
Ancak, sınırları bellidir, Mısır ve Tunus'la hiçbir ilgisi yoktur bunun.
Çünkü seçimle gelenin seçimle gittiği bir ülkede yaşıyoruz.
Birkaç ay sonra halkımız iktidarı kime vereceğine sandıkta belirleyecektir.
Herkesin yolu açık, seçmeni ikna etsinler, iktidara da gelsinler, başımızın üstünde yerleri var.
Ülkemiz Kuzey Afrika halklarının sokaklarda aradıkları çözümü sandıktan çıkan millet iradesinin desteğiyle bulmuştur.
Milli iradenin vesayet altına alınmasına göz yumulmamıştır ve sırf bu yüzden bin bir badire atlatılmıştır.
İşte Kuzey Afrika halkları "hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olsun" diye ayaktalar.
"Hiçbir güç, hiçbir zümre, hiçbir sınıf millet iradesinin üstünde olmasın" diye yürüyorlar.
"Hükümetler milletin istemediği rotalara girmesinler" diye kurşunların üzerine gidiyorlar.
"Ne tek adam cumhuriyeti, ne oligarşik cumhuriyet, halkın egemen olduğu cumhuriyet istiyoruz" diye bağırıyorlar"
Çaktınız mı mevzuyu?
Raşid Gannuşi'nin dönüşü..
İşgalciler gider, sürgünler döner.. Diktatörler gider ve yine sürgünler ülkelerine dönerler.
Tarihin tekerleği bir o yöne döner, bir bu yana.
Amma bir de dönemeyen sürgünler vardır..
Bir yerlerde vatan hasretiyle ölenler vardır.
Milletinin makus talihini değiştiremediklerine içleri yanarak ölenler vardır. Yirmi üç yıl aradan sonra Raşid Gannuşi'nin sürgünden dönüşünü izlerken yüz yıl önceki Tunuslu yurtseverleri hatırladım.
Mesela "Genç Tunuslular" hareketinin lideri Ali Başhamba'yı, kardeşi Muhammed'i ve yoldaşları Salih Tunusi'yi hatırladım.
Ama o zaman durum farklıydı.
Yerli diktatörler yerine Tunus'ta işgalci Fransızlar vardı.
Bir avuç mücahit aydın Tunus'u bağımsızlığa kavuşturmak için ülkelerinden çıkmak zorunda kalmışlar ve İstanbul'a kapağı atmışlardı.
Yabancı işgali altında inleyen Mağrib'in özgürlüğünün İslam dayanışmasıyla mümkün olacağını düşünüyorlardı.
Bu yüzden mücadeleyi işgalcilerin olduğu her alana yaymak istemişlerdi.
Ali Başhamba Osmanlı savaşı kaybettiğinde yatağa düşmüş ve Mondros Ateşkes Sözleşmesi'nin imzalanmasından kısa bir süre sonra Rabbine kavuşmuştu, İstanbul'da..
Kardeşi Muhammed Hamba da ağabeyinden iki yıl sonra, Avrupa'da sürgündeyken vefat etmişti.
Ali Başhamba 42 yaşındaydı, Muhammed ise 39 yaşındaydı.
Tunus milli mücadelesi büyük bir kayıp vermişti.
Gannuşi'nin sürgünden dönüşünü izlerken, yanı başında sanki Başhambalar'ı görür gibi oldum.
Başhamba'lar ve Gannuşi'ler, aynı çizginin farklı dönemlerde kaderlerini çakıştırdığı adamlar.
Fransızlar Tunus'tan çekildiler ama yerine gelen "Burgiba rejimi" onları hiç aratmadılar.
Tunus halkı özgürlüğüne hiçbir zaman kavuşamadı.
Hamba'ların kalbini yakan özgürlük ateşi Gannuşi ve arkadaşlarının da yüreklerini tutuşturmuştu.
Aynı sevdaya gönül vermişlerdi.
Dile kolay, yirmi üç yıllık sürgünden sonra Gannuşi ülkesine döndü.
Onu biraz yorgun gördüm.
Belki 1881'den bu yana özgür olmak için işgalcilere ve diktatörlere karşı mücadele veren bir halkın yorgunluğudur bu.
Umarım kısa sürer bu yorgunluk.
Kemal Kılıçdaroğlu neyin izinde koşuyor?
İsmet Paşa'nın Menderes için söylediği, "Demokratik rejimi baskı rejimine çevirirseniz ihtilal, millet için meşru bir hak olur" sözüne karşılık olarak Kılıçdaroğlu, "Evet aynı durum, hatta daha ağır" diye konuşmuş.
Kafa karıştırmanın alemi yok, Menderes bir halk isyanı sonucunda değil, 1950'de iktidardan düşmenin yarattığı husumetle hareket eden CHP'nin işbirliği ile bir cunta tarafından gerçekleştirilen darbeyle devrildi.
Darbeden hemen önce gittiği illerde yüzbinlerce kişi tarafından coşkuyla karşılanan Menderes "İktidara gelmenin de iktidardan gitmenin de seçimden başka bir yolu yoktur, yolumuz seçim yoludur, serbest seçim yoludur. Bu yolu kapatmaya çalışanlara müsaade etmeyeceğiz" diye konuştu hep.DEVAMI>>>