Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'yi kapatmayan kararı, iktidarda ikinci döneminde bulunan Recep Tayyip Erdoğan ve parti yönetimi için zafer gibi görülebilir. Fakat bu son deneyimin pratik sonucu -parti açısından olumlu sona ermesiyle birlikte- derin bir şok oluşturdu ve hatta AK Parti içindeki 'koruyucu başların' yatışmasına destek oldu ve olacaktır.
Bu deneyimdeki temel ders/şok, Erdoğan'ın Atatürkçü laik dokunulmazlara dokunarak daimi çatışma hattını seçmesi durumunda devlet içinde 'Atatürkçü kurumların' engellemesinin durmasının bir sınırı olmadığı gerçeğini, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve AK Parti yönetimine göstermesiydi.
Türk yargısının, şayet isteseydi partinin hukuki varlığına son verme yetkisi vardı. Türkiye dışında hiç kimse Türk yargısını bu sonuca varmaktan alıkoymadı. Zira karar geri dönmesi gereken ve öteki çatışmacı hatta devletin bazı çevrelerindeki radikal başların hâlâ düşündüğü 'kökünü kurutmacı' mantığına baskın gelmesi gereken 'devlet mantığının' sonucudur. Fakat Türk siyasi bağımsızlığı bu alanda kesin olsa da Türkiye'nin imajı ve çıkarlarının dış denklemlerinin mahkeme kararının arka planında yer aldığı şüphesiz.
Koruyucu başların gelecek dönemde beklenen ateşkesi, AK Parti'nin Atatürkçülerle ilişkilerine damgasını vuran kurumsal çatışmanın duracağı anlamına gelmez. Zira Türkiye toplum ve devlet olarak hiç kimsenin durduramayacağı yükselen bir fikrî-siyasî-ekonomik aktif doğum sancılarının merkezinde bulunuyor. Fakat Anayasa Mahkemesi'yle yaşanan son deneyim sonrası halihazırdaki iki temel taraf olan askerî kurum ve AK Parti'nin, yakın vadede gerginleştirici politikalar izlemesi uzak ihtimal. Partinin resmî finans desteğinin yarısından mahrumiyet cezasına maruz kaldığı doğru, ancak temel etken maruz kalmadığı cezalarda saklı.
Bu kararın sonuçlarını anlamanın temel anahtarı, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün geçen yıl savunma değil de atak konumunda olduğu gerçeğini kabul etmektir. Zira eşi başörtülü Gül'ün partinin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinden Atatürk'ün ilk sarayı Çankaya'da bayan Gül'ün başörtüsünün bulunmasının sembolik yönünü reddeden askerî kurumun tepkisinden Erdoğan ve arkadaşlarının seçim zaferi sonrası başörtüsüne Türk üniversitelerinde izin veren yasal düzenlemelerine ve Anayasa Mahkemesi'nin bu düzenlemeleri anayasal görmemesine kadar bütün bu konularda Türkiye Başbakanı yaygın kanaatin aksine savunma değil, atak konumundaydı.
Tarihsel bağlamda ise bu 'mutlu' dönemin sona ermesiyle birlikte Türk laikliği yeni ancak devlet-din tartışmasının karışık dönemine giriyor. Görünen o ki laikliğin 'Fransız formatı' yani din ile devlet arasındaki olumsuz ayırım, devletle toplumun uzlaşmasını isteyen İslamî köklere sahip bir parti olsa bile uzun dönem Türk laikliğinin rengine hakim olacaktır.
20'nci yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında Atatürk laikliğinin fikrî gücünün gölgesinde kurulduğu Fransız laikliğinin yürürlükte olması, daha uzun bir süre 'devleti dinden koruma' yapısının Türk deneyimi üzerindeki ağırlığının sürmesi ve dolayısıyla kiliseyi ve devleti ayırmanın tarihsel temeli olarak 'dini devletten koruma' düşüncesinin damgasını vurduğu Amerikan laikliğine geçiş unsurlarının olgunlaşmadığı veya tamamlanmadığı anlamına geliyor.
Her halükârda Türkiye geçen saatler içinde açık dosyalar içindeki bir sayfayı kapattı. Yalnız başsavcının Anayasa Mahkemesi önündeki davasını takip eden uluslararası ilgi bir kez daha 'Türk meselesine' hassasiyetini gösterdi.
Tabiatıyla Arap gözlemciler diğer gözlemciler içinde bu tartışmayı takip noktasında tam bir felçlilik hali sergiledi. Bunun sebebi sadece ülkelerimizdeki demokratik eksiklik değil, aynı zamanda Arap elitlerin din ve devlet meselesindeki tutumlarına damgasını vuran derin karışıklıktır. Bunun dışında genç Arap kuşaklarından büyük kesimler, köktenci akımların etkisi altındadır. Zira köktencilik kültürel olarak birçok Arap toplumunu kontrol altına alma noktasında ilerliyor. Bu durum Arap şartları ve hatta Müslüman dünya şartları açısından Türk sancılarının önemini artırıyor. Çünkü Türkiye modern yapıcı projenin bölgede yükselen tek 'modeli' değil sadece, aynı zamanda köktenciliğin köklerinden gelen ılımlı akımın doğuşu için bir testi temsil ediyor.
Kaynak: Zaman