Amerikan askerlerinin Irak'tan çekilmesinin ardından İran ve Suriye, ülkedeki siyasi aktifliklerini geri kazanma çabasına başvurabilir.

10 yıl önce köklü laikliğiyle övünen Türkiye’yi bir gün İslamcı bir hükümet yönetecek deseler, şaka olarak görülürdü. 2002’de İslamcı AKP iktidara geldiğinde, ‘yeni Osmanlıcılık’ temelinde bir dış politika kararı almıştı, ancak Türkiye bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan ülkeleri yakından bilmesine rağmen, geçen altı ay zarfında Arap dünyasını sarsan ayaklanmalar serisinden dolayı başkaları gibi şaşırdı. Esas büyük sürpriz de Suriye oldu. Türkiye, Suriye’de iç savaşın patlak verme ihtimalinin, Beşşar Esad rejiminin devrilmesiyle son bulabileceği kanaatine yaklaşıyor. Seçimlerin ardından Başbakan Erdoğan, bölgede Türk rolünü yeniden değerlendirmek istiyor. Bütün ülkeler, Türkiye’nin iç gündeminden etkilenebilir. Erdoğan ‘Suriye’nin Türkiye’nin iç sorunu’ olduğuna işaret etmişti.

Suriye’deki İslamcılar, Türk seçim sonuçlarından memnun, ancak son yıllarda Suriye’yi ziyaret eden 60’tan fazla dışişleri bakanı ve yanı sıra Davutoğlu, Suriye yönetimini Suriye İhvan’ına iktidarda yer vermeye ikna etmekte başarılı olamadı. Bütün komşularıyla ‘sıfır sorun’ isteyen Türk dış politikasının yaşadığı sorunlarda da bu durum açıkça görülüyor. Şimdi Türkiye, Suriye’de açık bir sorunla mücadele edecek. Çünkü Esad rejimini destekleyip güçlendirmeye çalıştıysa da karışıklıklarla yüz yüze geldi. Şu an da başka karışıklıklarla mücadele içinde.

Mısır, liderliği geri istiyor

İhvan ve diğerleriyse, Suriye rejiminin bekasını istemiyor. Türkiye, her iki tarafla dost olamaz; bir tarafın yanında durması gerek. Bir yandan ayaklanmayı bastırması durumunda Esad’ı yabancılaştırmak, diğer yandan da İhvan’ın üstüne çöken despot rejimi desteklemek istemiyor. Türkiye’nin bölgeye böyle ‘özel bir bakış açısı’ yoktu. Türkiye, şu anda liderlerinin açıklamalarına yoğunlaşmamıza rağmen, Arap-İsrail çekişmesi gibi bölgesel sorunların kahramanı olma rolünü kaybedecek. Arap dünyası siyasi açıdan ölüyken, bu rolü oynaması kolaydı. Bugünse Mısır, diplomatik lider rolünü geri almak istiyor. Mısır’da olayların başlamasıyla birlikte Erdoğan, Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığını bırakmasını istedi. Fakat Erdoğan Türkiye’si, Libya’da net tutum almakta tereddüt etti, zira orada milyarlarca dolarlık Türk yatırımı var. Fakat maruz kaldığı eleştiriler sebebiyle Suriye’deki insan hakları ihlallerine yönelik sert bir tutum sergiledi. Üstelik Türkiye-Suriye ilişkileri, olağanüstü hal yasası sırasında parlamışken...

Erdoğan, hassas bir denge oyununa yöneldi. Olayların gelişim nabzını tutmak istiyordu. Suriyeli Müslüman Kardeşler hareketine, Türk toprakları üzerinde bir araya gelme imkânı verdi. Ardından Esad’ı reforma teşvik ettiği bir zamanda, Suriyeli muhaliflere Antalya’daki ilk toplantılarını yapma izni verdi. Bu toplantı, ‘Suriye’de değişim’ başlığı altında yapıldı. Türkiye’ye komşu bir ülke, Türk muhalif partilere böyle bir başlık altında toplanma izni verseydi, Ankara çıldırabilirdi. Türkiye, toplantının yapılmasını Kürt partilerine çarpılmaması uyarısıyla onayladı. Davutoğlu, Türkiye’nin ‘özgür ve demokratik’ bir devlet olduğu gerekçesiyle, Ankara’nın toplantıyı engelleyemeyeceğinde ısrar etti. >>DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ<<<