Yunanistan’da yayınlanan Ta Nea Gazetesi, ilginç bir haber yayınlamış. Habere göre Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen hafta Başbakan Yorgo Papandreu’ya, Yunanistan’a mali yardım önerisinde bulunmuş.
Başbakan Erdoğan Mayıs ayının ortalarında bu ülkeye önemli bir ziyaret yapacak. İki ülke arasındaki gündem, sadece ekonomik işbirliği değil elbette. Ancak, Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik kriz, kuşkusuz bu ülkenin en önemli gündem maddesi. Dolayısıyla Erdoğan’ın ziyareti bu yönüyle de sonuçlar üretmeye aday.
***
Gelin bu meseleye daha farklı bir yerden bakmayı deneyelim.
Dimitri Kitsikis, Yunanistan deyince benim aklıma gelen ilk isim. İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Türk-Yunan İmparatorluğu’ kitabı, biz de hak ettiği ilgiyi görmedi. Ancak komşu ülkede, özellikle okur yazar kesimde kıyametler kopardı.
Dimitri Hoca’yı tanıtmaya kalkışırsam, herhalde bana ayrılan yeri tüketmiş olurum. Şu kadarıyla yetineyim. İki ülkenin ortak tarihi üzerinde kafa yoran ciddi bir entellektüel. Mao’dan Turgut Özal’a kadar pek çok liderle yakınlığı olmuş, Yunanistan’da köklü bir ailenin çocuğu. Çok sayıda şiir kitabı olduğunu da ekleyelim.
Kendisiyle 2008 yılının sonlarında Kanada’da tanışmak kısmet oldu. Müthiş sıcak, samimi ve kelimenin tam anlamıyla bir Ortodoks Hıristiyan. Uzun yıllardır Ottowa Üniversitesi’nde dersler veriyor. Birlikte Türk yemekleri yapan bir mekanda saatlerce sohbet ettik. Kendisi ve eşi Ada Hanım (evet, eşi Türk değil, ama ismi Ada), zamanlarının önemli bir bölümünü oradaki Türklerle birlikte geçiriyor.
***
Dimitri Hoca’nın kıyamet koparan tezlerine gelince. Şöyle özetleyebilirim. Bahsettiğim kitabında ve kendisiyle yapılan söyleşilerde Osmanlı’nın Türklerin ve Yunanlıların ortak imparatorluğu olduğunu anlatıyor.
Osmanlı’da Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler dört temel unsuru oluşturuyordu ve bunlar arasında Sünni Türkler ve Ortodoks Rumlar elbette öncelikle sayılan kesimlerdi ve imparatorluğun asıl çöküş süreci bu ikisi arasındaki sorunların tırmanmasıyla başladı.
Dimitri Kitsikis bakın bu durumu nasıl anlatıyor: ‘Diasporada yaşayan Yunan iş dünyası ve entellektüel çevre, Batıdan ve Masonların ayrılıkcı provokasyonlarından etkilendi. 1821’de bir yüzyıl süren ayrışma dönemi başladı ve 1923’de tamamlandı. Bunu Türklerin ve Yunanlıların yüzyıl süren iç savaşı olarak niteliyorum.’
Devamında neler olduğunu yine ondan dinleyelim:
‘Batılar, Yunanlıların Türklerden nefret etmelerini istediler. Türkler, imparatorluğun her yanını ırkçılık mikrobu sardıktan sonra, yüz yıl sonra uyandılar. Yunanlı kardeşlerini sevmeye devam ettiler ve Yunanlıların kendilerinden neden nefret ettiğini anlamakta güçlük çektiler. Bu fitnenin Batıdan kaynakladığını bilemediler. Bu nedenle bugün pek çok Türk halen Yunanlı kardeşlerini sever, buna karşılık daha az sayıda Yunanlı Türkleri sever.’ (Faruk Arslan tarafından yapılan bu kısa, ama çarpıcı söyleşiye www,kanadaturk.ca adresinden ulaşabilirsiniz.)
***
‘Türkiye, bölgesinde etkin bir güç haline geliyor, komşularıyla yaşadığı saçma sapan sorunları aşarak, yeni ilişkiler, yakınlıklar kuruyor. Hatta bu yetmez ittifaklar, federasyonlar kurmalı.’ dediğimiz zaman duymadığımız söz kalmıyor.
Umurumda bile değil. Geldiğimiz şu aşamada Türkiye ve Yunanistan arasındaki yakınlaşma, altını çizerek söylüyorum, gelecekte çok daha ciddi birlikteliklerin kapısını açabilir.
Başbakan Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti öncesinde esen sıcak hava beni fazlasıyla heyecanlandırdı. Hele Dimitri Kitsikis’in penceresinden bakınca inanın her şey çok farklı görünüyor.
Kaynak: Star