Antik dönemde Truvalılar, ‘hediye veren Yunanlılardan sakının’ uyarısında bulunan rahip Laokoon’a kulak asmayınca felakete uğradı. Daha yakın dönemde AB liderleri Yunanlılara bir hediye vermek, yani onları Avrupa’nın para birliğine dahil etmek konusundaki endişeleri duymazdan geldiler; halbuki kötü yönetilmesiyle meşhur Yunanistan’ın buna tam hazır olmadığına dair uyarılar yapılmıştı. Ardından İspanya, Portekiz ve İrlanda’yı da alarak hatayı daha da vahim hale getirdiler.

Güçlü bir para birimi olarak avronun bu ülkeleri rekabet yeteneklerini artırmak ve yüksek mali standartlar sürdürmek konusunda teşvik edeceği düşünülüyordu. Fakat bunun yerine, değişen derecelerde hovardalık yaptılar. Kaçınılmaz borç krizi şimdi orta yerde duruyor; Yunanistan’da başlayan kriz, Standart & Poor’s’un notunu düşürdüğü İspanya’ya da yayılabilir. Avro öncesi dönemde Yunanistan, İspanya, Portekiz ve diğerleri ulusal para birimlerini devalüe edip ihracatı artırarak krizle başa çıkabilirdi. Bugünse tek seçenekleri acı tasarruf tedbirleri.

Ekonomik bir mesele gibi görünse de, Avrupa’nın borç krizi aslında siyasi nitelik taşıyor. Ortak para birimini çok çeşitli ülkelere genişletmek konusunda bağnazca bir idealizm söz konusuydu, fakat bu ülkelerin mali politikalarını uyumlu hale getirecek bir mekanizma ya da AB’nin zor duruma düşenleri kurtarması için sarih bir yasal otorite yaratmak konusunda hiçbir irade yoktu. İşte şimdi bu yarım inşa edilmiş ev çöküyor.

Evi, Brüksel’deki AB bürokrasininin ülkeleri ekonomik olarak hizada tutabileceği şekilde onarmak, sözgelimi Avrupa ‘idaresini’ iyileştirmek konusunda çok şey söyleniyor. Fakat bu krizin Avrupa’yı daha çok mu, yoksa daha az mı idare edilebilir kıldığı belirsizliğini koruyor.

Özel çıkarların üzerine gidilmeli
Almanya ve Fransa IMF’nin de yardımıyla, Yunanistan için bir kurtarma paketi ortaya koyarsa (ki beklentimiz bu yönde), ülke içindeki tepkiler muhtemelen güçlü ve sürekli olacak. Kendi refah devletlerine çekidüzen vermek yönünde çoktandır hatırı sayılır adımlar atan Almanlar, Yunanistan’ın çok daha cömert devletinin imdadına koşmaktan hiç hoşlanmayacak. Yunanlılarsa, Alman yardımı karşılığında kendilerine dayatılan sıkı tedbirlerden yakınacak. Kurtarma önlemleri olsun veya olmasın, Güney Avrupa süregiden avro üyeliğinin bedelini yıllar sürecek bütçe kesintileri, daha yüksek vergiler ve işsizlikle ödemek üzere. Avrupa uygarlığının formülü tam olarak bu değil.

Bir çıkış yolu var, fakat bu da siyasi değişimi gerektirecek. Avrupa’nın borca batmış bütün hükümetleri için kilit istatistik, devlet borcunun gayrısafi milli hasılaya oranı; Yunanistan’da bu oran yüzde 125. Tasarruf önlemleri payı, yani borcu azaltabilir, fakat payda, yani gayrısafi milli hasıla ancak büyümeyle artabilir. Birçok ülkede iş güvenceleri, şişmiş kamu sektörleri, karma-karışık vergiler ve diğer çürütücü politikalar özel yatırıma ve istihdama sekte vuruyor. Madrid’den Atina’ya siyasetçiler, miadı dolmuş uygulamalardan nemalanan özel çıkarların üzerine gitmek zorunda, aksi takdirde ülkeleri daimi durgunluğa veya daha kötüsüne batacaktır. (Başyazı, 29 Nisan 2010)

Kaynak: Radikal