Askerî üstünlüğü kullanarak siyasal geleceği değiştirmek imkân dahilinde olsaydı bile, bu politikalara itiraz etmek için başka sebepler var. Öncelikle, BM Güvenlik Konseyi'nin onayı olmaksızın yapılan dış müdahale, BM'nin otoritesinin delinmesi anlamına gelir.
Irak savaşının en önemli bedellerinden biri bu oldu. Bir başka nedene gelince; müdahil güç tarafından kullanılan yüksek teknolojiyle üretilmiş silahlar; ölen, yaralanan ve yerinden yurdundan olan insanların yanı sıra altyapının tahribatı gibi sonuçlarla ölçülen çok büyük yıkıma sebep olmaktadır. Son olarak, özellikle de müdahil güç Kuzey'den ve risk altındaki toplum Güney'de ise bir ülkenin siyasi geleceğini belirleme çabası, hem dünyayı 'medeniyetler çatışması'na biraz daha yaklaştırıyor hem de en temel insan hakkı olan ve tüm insanların faydalandığı kendi kaderini tayin hakkıyla çelişiyor.
Hindistan geçmişte de terör saldırılarına uğradı ve bekleyebileceği tek şey daha fazlası. Öte yandan, Pakistan sınır komşusu ve İslamabad hükümeti böylesi ölümcül görevleri yerine getirmek üzere köktencileri kullanıyorsa, bu, Hindistan'a kendini savunmak üzere makul tedbirler alma hakkını verir.
Bu anlamda Rice'ın tehlikeli bir şiddet döngüsünün önüne geçmek üzere nükleer silah sahibi bu iki ülkeye yaptığı çağrı gayet yerinde. En iyi kısa vadeli sonuç, Pakistan Hükümeti'nin, Leşker-i Taiba'yı bastırmaya ve örgütün, Mumbai operasyonuna bir şekilde bulaşmış olan üyelerini tutuklamaya yönelik gayreti olacaktır. Pakistan, Hindistan topraklarında daha evvelden gerçekleşmiş olan terör ve suç faaliyetlerine karıştıklarına dair deliller bulunan ve Hindistan'ın iadesini istediği yirmi kişiyi de bu ülkeye teslim etmeli.
Peki ya Pakistan, Yeni Delhi'nin güvenlik kaygılarını gidermeye yetecek işbirliğini gösteremez veya göstermek istemezse? Pakistan, üzerindeki baskıya cevaben bazı adımlar atmış durumda ama şimdiye kadar gösterdiği gayret o kadar müphem ki, Hindistan daha ciddi terör karşıtı eylemler talep edecektir. İtidal çağrılarına aldırış edilmeyeceği ve belki de Hindistan'ın eyleme geçeceği, en azından Leşker'in eğitim kamplarını ve Müslüman köktenciliğinin müstahkem mevkilerini bombalayacağı nokta, işte bu. Pakistan hükümeti, içeriden, Hindistan'a kafa tutmadığı ve Washington'un azıcık ısrar ettiği her şeyi yerine getirdiği için zaten eleştiriliyor. Hindistan'la biraz daha uzlaşması durumunda hükümet yıkılabilir.
Ama Hindistan ve ABD için bir yol daha var. Hükümetler arası işbirliğiyle mümkün olabilecek bir gelişmeye, kanunların mümkün mertebe güçlendirilmesine dayanıyor. Bazı koşullarda, ki bu durumda Pakistan bunun örneği olabilir, işbirliğine yanaşmayan hükümet Hindistan'ın, Pakistan içinde, teröristlerin saldırı kapasitesini ortadan kaldırmaya yönelik düşük yoğunluklu operasyonlar gerçekleştirmesini makul hale getirebilir. Ama haklı şikâyetleri dikkate alan alternatif bir yaklaşım olmalı. Elimizdeki örnekte de iki alternatif var: Birincisi, Hindistan'da 150 milyon nüfusa sahip Müslüman azınlığa karşı devam eden ayrımcılıkları sonlandırmak. Güvenilir kaynaklara göre, Müslümanların yaşam standardı, kendileri de yoksullaşmış olan Hindu 'dokunulmazlar'ın çok altında. Müslümanlar, belirli aralıklarla, ayaklanmaların ve hatta katliamların kurbanı oldular ve devlet hizmetlerinde nüfuslarıyla orantılı bir şekilde temsil edilmiyorlar. İkincisi de Keşmir sorununa Keşmir halkının kendi kaderini tayin hakkını tanıyan, ama Hindu, Sih ve Budist azınlıkların ve bölgelerin güvenliklerini de garanti altına alınacak bir çözüm getirilmesi.
21. yüzyılda güvenliğin sağlanması ve de bunun kalıcı olması kolay bir iş değil. Mumbai, büyük çaptaki terörist saldırı tehdidinin devam ettiğini gösteriyor ve askerî yöntemlere bel bağlamanın risklerini ortaya seriyor. Aynı şekilde, ABD'nin 11 Eylül'e cevabı da, gayet olumsuz terörle mücadele yöntemlerini ortaya çıkarttı. Her ne kadar şartlar aynı olmasa da, Madrid'deki 11 Mart 2004 tarihli tren bombalama olaylarına İspanyol hükümetinin verdiği cevap bir hayli fikir verici. Bu cevap, terörist saldırının ardından gerçekleştirilen gösterilerde ifadesini bulmuştu: 'Teröre hayır', 'Savaşa hayır'. Halkın bu talebini dinleyen İspanyol hükümeti, Irak savaşında yer alan birliklerini geri çekti ve gelecekteki tehlikelere karşı koymak için de, gayretlerini kanunları ve polisi güçlendirmeye yöneltti. Bu İspanyol modeli Hindistan ve ABD koşullarına da uyarlanabilir, uyarlanmalı da. Böyle bir yol seçilirse daha az şiddet ve daha çok güvenlik beklentisinde olabiliriz; seçilmezse de, daha fazla şiddet ve daha az güvenlik.
PROF. DR. RICHARD FALK PRINCETON ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Kaynak: Zaman