Richard Falk
Gazze'de ateşkese varıldığından dolayı şimdi İsrail'in kazanımları hakkında sorular doğuyor. İki tarafın kayıp haneleri arasındaki oransızlık ve İsrail'in askeri üstünlüğü onu muharebe meydanının gâlibi yapıyor elbet. Fakat "görev tamamlandı" anlayışı üzerinden yapılacak bir değerlendirme, İşgal altındaki Filistin'de yanlışa götürür tıpkı Irak'ta götürdüğü gibi. Hamas'ın askeri gücü, İsrail'in askeri üstünlüğüyle boy ölçüşemez ama Filsitinlilerin kafalarında ve gönüllerinde verilen mücadeleyi kazanmış olabilir. Batı Şeria'dan, Gazze'den ve Filistin diasporasından gelen haberler, pasifliğinden dolayı Filistin Otoritesine karşı yaygın bir öfke olduğunu, İsrail işgalinin ve askeri harekâtın vahşiliğine karşı sergilediği direnişi takdir ifadesi olarak seküler Filistinliler arasında bile Hamasa desteğin arttığını telkin etmektedir. Şayet Hamas, bir sonraki seçimde işgal altındaki Filistin topraklarının tümünde hâkim siyasi güç haline gelirse İsrail mağlup olmuş olacak.
Skor kartı diplomatik cephede de çetrefilli duruyor. İsrail askeri gösterisi, muhalifleri üzerinde engelleyici etkilere yol açmış olabilir belkide ama mücadelenin aşırı tek taraflılığı yaygın protestoları ve olumsuz diplomatik tepkileri davet etti. Bölgede İsraili kabul eden birkaç devlet arasındaki Katar ve Moritanya, İsraille ilişkileri kopardı, Avrupa Birliği ise ticari ortak olarak İsrail'in statüsünü askıya aldı. Türkiye Başbakanı İsrail'in Birleşmiş Milletlerden ihracını dahi önerdi.
Ortamın ısısına bakınca, BM insan hakları yüksek komiserinden Genel Kurul başkanına kadar saygın uluslararası şahsiyetlerin ilk kez, savaş suçları soruşturması talep etmelerinde şaşılacak bir durum yoktur. Malezya Meclisi, oybirliğiyle, BM'in savaş suçları mahkemesi kurması çağrısında bulundu. Esasen Gazze'ye uyguladığı uzatmalı abluka, 27 Aralık'ta başlattığı saldırı öncesinde dahi vahim bir insâni krizi zaten doğrumuştu. Abluka bir tür toplu cezalandırma şeklidir ve dolayısıyla Dördüncü Cenevre Sözleşmesinin ihlâlidir. İsrail'in askeri saldırısı büyük sivil kayıplara, Hamas'ın askeri kanadıyla ilgisi olmayan kamu binaları dâhil sivil altyapının ciddi hasar görmesine yol açtı. İsrail'in savunma tepkisi verdiği iddiaları itibari değerine bakıp kabul edilse bile bu, aşırı güç kullanımıdır. Beyaz fosfor, ağır hareketsiz metal patlayıcılar, uranyum gibi hukuken şüpheli silahlar kullandığı doğrultusunda da haberler geliyor. Ve son olarak, çıkışlar üzerinde uyguladığı katı denetimi yoluyla, insanların savaştan kaçma hakkını bile inkar etmiştir; insâni hukukun ihlalidir bu ve "İsrail'in işgal politikası esasen Gazzelilere hapis hayatı yaşatmaktır" diyen iddiayı muteber kılmaktadır.
Askeri bakımdan kazanmak ama siyasi bakımdan kaybetmek modern harp öğrencilerini şaşırtmalıdır. Birleşik Devletler Vietnam'da her cephede kazanmış ama yine de savaşı kaybetmişti. Aynısı Afganistan'daki Sovyetler Birliği için de doğrudur ve doğrusu, sömürge bağımsızlık mücadelelerin genel seyri budur. Böylesi savaşlarda askeri bakımdan üstün taraf sadece kaybetmekle kalmaz kendi vatanında da derin krizler doğurur ve uluslararası şöhretini lekeler. İş bu isyan karşıtı ( counterinsurgency) veya yeni-sömürge savaşlarının müşterek yönü, "düşmanın" sivil toplumla birleştirilmesidir; çarpışma, uluslararası insâni hukukun getirdiği kısıtlamalardan içtinap eder; aciz sivilleri öldüren işgalici güç veya sömürge gücü, savaş suçları işlediği şeklinde anlaşılır. Gazze'deki durum budur, dünya çapında duyulan öfke İsraili kamusal meşruiyet muharebesinde mağlubiyete uğratmaktadır ki genelde büyük savaşların sonucunun şekillenmesinde kat'i belirleyici olan en sonunda meşruiyettir.
Ne Birleşik Devletler ne de İsrail çağdaş dünyada askeri gücün sınırlarını keşfetmiş değil. Her iki ülkenin liderleri yakın tarihten ders alabilecek durumda görünmüyorlar: Sömürge sonrası dünyada işgal, arzu edilen sonuçları kabul edilebilir mâliyetlerde nâdiren üretir. Bu açıdan bakıldığında Filistinliler, can ve ıstırapla ödedikleri korkunç bedele rağmen "ikinci savaşı", küresel sahada verilen meşruiyet savaşını yavaşça kazanıyor olabilirler. Meşruiyet savaşında belkide en etkileyici zaferi Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına karşı mücadele eden hareket kazandı. Hamas, Afrika Ulusal Kongresi değil ve elbette İsrail de Güney Afrika değil. Filistinliler, Nelson Mandela ve Afrika Ulusal Kongresindeki diğer şahsiyetlerin sağladığı liderlikten yoksunlar.
Askeri harekâtların genellikle belli bir başlangıç ve bitişleri ve de görünür bir muharebe sahası vardır. Meşruiyet savaşlarının ise açık sınırları yoktur ve genel siyasi iklimi sonuç alıcı belirli yollarla değiştirebilecek kamuoyu kanaatinin eksen değiştirmesini de içerir.
Gazze'deki savaşının, İsrail'in geçmişten gelen kuşatması ve 2006 Lübnan talihsizliğiyle birlikte bakınca, işte bu devrilme noktasına yaklaştığına inanıyorum
Gazze halkının ürkütücü bir cezaya uğratılmasına rağmen, yakıcı bir şekilde bölünmüş Filistin liderliğine rağmen, kırk yıldan fazla bir zamandır süren zulme rağmen Filistinliler zafere doğru ilerlemektedirler.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın