1980'lerin ortalarıydı. Yalçın Küçük kendi dar çevresinin dışında ilk defa adını duyuruyordu. Hiç unutmuyorum, "sosyalist solda birlik" konulu bir toplantıda kürsüye çıkıp "emekçilerimiz ezan sesinden rahatsız oluyor... minareler yıkılmalı, ezan yasaklanmalı" mealinde bir konuşma yapmış; Can Yücel dışında oradaki hiç kimse de bu sözlere ses çıkarmamıştı.
Benim zihnimdeki Yalçın Küçük imgesini oluşturan "örnek olay" budur. Bu toprakların kadim değerlerine yönelik derin düşmanlığı, ayaklarının yere basmaması anlamında ütopyacılığı, dikkat çekme tutkusunun çoğu zaman aklının önüne geçmesi, tutarsızlığı... Velhasıl solcu bir aydının zaafları...
Buna mukabil bazı konularda şeytanın bile aklına gelmeyecek ters açılardan bakarak yaptığı kimi tespitler "böylesi derin zaafları olmasa özgün bir düşünür kaza
nabilirdik" dedirtmiştir bana. Ama o haddizatında bu zaafların ortaya çıkardığı bir adam olduğu için, öyle bir seçenek söz konusu değil.
***
Kendi toplumunun değerlerine düşmanlığı demokrasi karşıtlığının açıklaması olabilir. Şöhret merakı tutarsızlığının gerekçesi olabilir. Ama Yalçın Küçük'ün politik çizgisinin savunulabilir yanını bulmak kolay değil.
Dev-Sol'un eylemlerine bel bağlamalar... Sonra PKK'ya yanaşmalar... PKK ile birtakım "devletlular" arasında kuryelik yapmalar... Şam'daki Apo'ya "seni yakalayacaklar, kaç" diye haber göndermeler... Nihayet Türkiye nüfusunun yüzde yüzyirmisini dönme ilan etmeler...
Bunların hiçbirini mazur görecek halim yok.
Zaten geçmişte hazretin hem derin devlet kanalından PKK ile ilişkisini hem de Sabataycılık konusundaki tutarsız ve tehlikeli yaklaşımlarını
eleştiren yazılar yazdım.
Ama bugün Yalçın Küçük'ü savunacağım. Ergenekon avukatlığına heves ettiğimden değil, fikir hürriyetini her şart altında savunmak gerektiğini unutmamak gerektiğini düşündüğümden.
Mesele şu: Ergenekon davasının 3. iddianamesinde Yalçın Küçük'e epeyce geniş bir yer ayrılmış... Üstelik bir numaralı sanık olarak yer almış. (Megalomanisi biraz daha şişmiştir.) Kendisine yönelik isnatların çoğu kimseye şaşırtıcı gelmeyecek türden şeyler.
Ergenekon yapılanması içindeki ilişkileri, eylemleri...
Ama bir de kitaplarında savunduğu kimi görüşler suçlama konusu yapılmış.
Sözgelimi, kitaplarından birinde Sivas Kongresi'nde "Amerikan mandası" yönünde karar alınmış olduğunu yazmış... "Neden böyle yazdın" diye soruluyor...
" Mustafa Kemal'i hiçbir romancı
ya da yönetmenin sevimli yapabileceğine ihtimal vermiyorum. En gerçekçi film, müthiş İvan'ın başarısız bir kopyası olabilir" diye yazmış diye "Neden ulu önder Atatürk'e hakaret ediyorsun?" diye soruluyor.
"Kemalizm Türkiyeyi tutamaz" derken neyi kastettiği soruluyor...
"Biz, Kemalist Cumhuriyet bitmiştir diyoruz" dediği için "Atatürk ve Cumhuriyeti aşağılamasının, küçük göstermeye çalışmasının sebebi ve hangi amaca hizmet ettiği" soruluyor.
***
İddianameyi kaleme alan savcılar herhalde "Atatürkçülük kisvesi altında darbe girişimine soyunanların gerçek yüzünü göstermek" gibi bir amaç gütmüş olmalılar... Ama bunu yapmak yargının görevi değil, bir.
İkincisi, okul kitaplarında okutulanlardan farklı bir şey söylemek suç da değil.
Kendi adıma, Yalçın Küçük'ün fikirlerinin herhalde yüzde doksan dokuzuna karşı çıkarım; ama fikirlerinden dolayı, üstelik yargılama konusuyla ilgisi olmayan bir konuda söylediklerinden dolayı suçlanması yine de doğru gelmiyor bana.
Kaynak: Star