Şu tuhaf çelişkiye bakar mısınız: Türkiye hâlâ bir "sivil anayasa" yapamıyor, yaptırmıyorlar; sonra da birileri "sivil darbe yapılıyor" diye feryat ediyor. Sivil anayasanın yani demokratikleşmenin önüne set çekenler aynı kesimler üstelik. Kim onlar, adlarını koyalım: Sivil ve asker bürokrasi, İstanbul sermayesi ve kapıkulu aydınlar.
Sivil anayasa hazırlığı sürecinde kimin ne yaptığı, ne yazdığı hafızalarda. "Eyvah bunlar başörtüsüne serbestlik getirecekler" parolasıyla ayaklanıp sivil anayasa girişimini doğmadan boğanların kimler olduğunu herkes hatırlıyor.
Yargıç iradesini milli iradenin üstüne çıkarmaya yönelik girişimlerin sahiplerini ve destekçilerini de herkes hatırlıyor.
28 Şubat 1997'den 27 Nisan 2007'ye kadar demokrasiye karşı sürdürülen savaşta "silahsız güçler" adı altında görev alanların kimler olduğu da belli.
Şimdi bunlar çıkmışlar, "Türkiye sivil diktaya doğru gidiyor" diyorlar... "Sivil faşizm" diye "sivil vesayet" diye bağırıyorlar...
Hatta söyleyecek laf bulamayanları da "Türkiye'yi tek parti yönetiyor" diye şikâyet ediyorlar.
Türkiye'nin demokratik standartlarının ne yazık ki pek de yükseklerde olmadığı malum. Başta
anayasa olmak üzere siyasi partiler yasasının, seçim yasasının, sendikalar yasasının vs. yeni baştan yapılması gerekiyor. Daha birçok alanda atılması gereken adımlar var.
Türkiye'de demokrasinin işleyişine ilişkin problemlerin kaynağında böylesi bir yapısal problem yatıyor. Ama bu yapısal problemi bugünkü hükümetin "dikta özlemi" içinde olduğunun kanıtı olarak sunmak sapla samanı karıştırmak demek. Niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olanlar bunu yapıyorlar.
"Demokratikleşme adımları hızlandırılsın" deseler veya "neden sivil anayasa bir an önce yapılmıyor" diye şikâyet etseler, herhalde kimse buna itiraz etmez. Ama zaten demokratikleşmeye karşı olanlar, sivil anayasa istemeyenler kendileri olduğu için kendi kendileriyle çelişmiş olurlar.
Gelelim "sivil vesayet" meselesine. Diyorlar ki Cumhurbaşkanı'ndan Meclis Başkanı'na kadar bütün makamları iktidar partisinin lideri belirliyor.
Daha önce farklı bir mekanizma işliyordu da, bugünkü iktidar mı bunu değiştirdi? Özal nasıl Çankaya'ya çıktı? Demirel nasıl çıktı? O dönemde Cumhurbaşkanı veya Meclis Başkanı kim olsun diye size mi sordular? Üstelik bugün cumhurbaşkanını halkın seçmesi usulü getirildi. Nispeten
daha demokratik bir usul.
Ama bütün bu lafları beyhude söylüyoruz. Çünkü sözde sivil vesayetten şikâyetçi olanların derdi aslında askeri vesayet rejiminin eleştirilmesine mani olmak. O kadar.
Dolayısıyla malum zevatın bugünlerde gündem maddesi yaptıkları tartışma iyi niyetten yoksunluğu bir tarafa, nerden baksan gayriciddî bir "kampanya" görünümünde. Ama yine de bu tartışmayı ciddiye alanlar için şu hatırlatmaların yeterli olacağını düşünüyorum:
BİR. Türkiye'yi "yargıçlar devleti" olmaya götürecek girişimlere ses çıkarmayanlar "sivil vesayet" diyorlarsa ciddiye alınmazlar.
İKİ. Askeri darbe tehditlerini ciddiye almayanlar "sivil darbe yapılıyor" dediklerinde komik olurlar.
ÜÇ. Askeri dönemin anayasası yerine bir "sivil anayasa" yapmaya güç yetiremeyenlerin "sivil darbe" yaptığını söylemek daha komiktir.
DÖRT. Başörtüsü yasağını kaldıramayan bir iktidarın "İslami totalitarizm" getireceğini iddia etmek daha da komiktir.
BEŞ. Ne var ki "Türkiye'yi tek parti yönetiyor" diye şikâyet etmek komik bile değildir.
ALTI. Türkiye daha önce hiç tek parti yönetimi görmemiş değildir.
Kaynak: Star