Yaz mevsiminin sonuna geldik, sonbaharın eşiğindeyiz artık. AK Parti davasının gerdiği siyaset Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla rahatladı.
Ağustos ayı sükunet içinde geçti. Her yeri tatilin rehaveti kapladı. Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Dün dünde kaldı, bugün yeni bir gün. Eski kavgaları sürdürmenin kimseye yararı yok. Geriye değil ileriye bakmak zorunda herkes. İktidar da muhalefet de yeni dönemin ruhuna uygun siyaset üretmek durumunda. Bunu başaran kazanacak, eskiye takılıp kalan ise kaybedecek.

İlk çıkışı dün MHP lideri Devlet Bahçeli yaptı. Dokuz maddelik yeni bir eylem planı açıkladı. Aralarında normalleşmeye katkı yapacak öneriler var. Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerinin yeniden düzenlenmesini istedi. Terör ve şiddet dışında partilerin kapatılmasını önleyecek anayasa değişikliğine destek vereceklerini tekrarladı. MHP'nin teklifleri ciddiye alınmalı. Başörtüsü düzenlemesinden ağzı yanan AK Parti, MHP'den gelen önerilere temkinle yaklaşacaktır. Yapısal düzenlemeler için AK Parti'nin muhalefet partileriyle işbirliği yapmaktan başka çaresi yok.

Yeni dönemde siyaset ne tür gelişmelere gebe? AK Parti'ye karşı amansız mücadele veren çevrelerin yeni bir hamle yapıp yapmayacağını herkes merak ediyor. Kastedilen sadece CHP veya diğer muhalefet partileri değil aynı zamanda siyaset dışı odaklar. Son birkaç yılda yaşananlara bu gözle bir bakın... Siyaset ne kadar da zorlandı. AK Parti'ye cumhurbaşkanı seçtirmeme çabaları sonuç vermedi. Abdullah Gül'ün Çankaya'ya yürüyüşünü engelleme girişimleri boşa çıktı. Hukukun hiçe sayıldığı 367 kararı bile işe yaramadı. Her yol denendi ancak Gül'ün önü kesilemedi, sadece biraz yolu uzadı. Meclis'in ardından adaylığını sandık da onayladı. Ve Abdullah Gül biraz gecikmeyle Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı başardı. Şimdi bir yılı geride bıraktı bile.

Seçimler her zaman ülkeyi rahatlatır. Ne olursa olsun sandıktan çıkan sonuca saygı gösterilir. Yeni hükümete en az bir yıl avans verilir. 22 Temmuz sonuçlarının da belli bir süre hükmünü icra edeceği sanılıyordu. Ancak öyle olmadı. AK Parti ikinci dönem iktidarını oluşturmaya çalışırken kapatma davasıyla sarsıldı. Dava sadece Türkiye'nin değil dünyanın da gündemine oturdu. Türkiye'nin yargı ve demokrasisi sorgulandı. AK Parti ile sandıkta mücadele edemeyen siyaset içi ve dışı odaklar davaya bel bağladı. Kapatma davasıyla başlayan süreci sadece hukukun sınırları içinde değerlendirmekten yana olanlar çıkabilir. Yargının boyutlarını aşan özelliği olduğuna şüphe yok. AK Parti'nin varlığını sistem açısından sorun görenler kapatma davasından da istedikleri sonucu alamadılar. Ne parti kapatıldı ne de Recep Tayyip Erdoğan siyasetin dışına itilebildi.

Şimdi sırada ne var, yarın nasıl bir eylem planı ile arzı endam edecekler? Mücadelelerini siyasetin olağan sınırları içinde mi sürdürecekler yoksa son bir yılda görmeye alışık olduğumuz biçimde sistemi zorlayacak yollara mı sapacaklar? Yerel seçimlere 7 aylık bir süre kaldı. Sonbaharla birlikte ülke seçim menziline girecek. Bazı partilerin adayları konuşulmaya başlandı bile. AK Parti'de ise kimi mevcut belediye başkanlarının tekrar aday olup olamayacakları tartışılıyor. Acaba bazı mahfillerde seslendirilen blok olarak seçime girme arayışı yeni eylem planı olabilir mi? Olabilir, mümkün. AK Parti'ye karşı bütün partilerin birleşmesi sonuç verir mi? Hayır, vermez. Partiler arasında seçim işbirliği normaldir, kimi bölgelerde politik çizgileri yakın olanlar dayanışma içine de girebilir. Tavanda gerçekleşen mutabakatların tabanda aynı oranda karşılık bulması asla mümkün değil. Daha somut olarak söyleyecek olursak AK Partili adayı engellemek için sağ partilerin oylarını CHP çatısı altında birleşmesi asla beklenmemeli. Veya solun bir sağ partide toplanması mümkün değil. Hiç şüpheniz olmasın böyle bir strateji AK Parti'nin yerel yönetimlerdeki iktidarını daha da büyütecektir. Türkiye geleceğini normalleşmede aramalı, bunu da Ankara siyasetine egemen olan aktörler sağlayacak.

 
Kaynak: Zaman