Bir şeyi kabul etmemiz lazım: Türkiye'nin demokratik sistemi duvara çarptı. Bunu bazılarımız hissetti, bazılarımız henüz hissetmedi ama çarpışma gerçek.
Anayasa Mahkemesi'nin türban kararı, duvardan başımıza düşen taşlardan biri. Daha sonra belki Adalet ve Kalkınma Partisi ile Demokratik Türkiye Partisi'nin kapanması durumunda başımıza yeni taşlar düşecek, o ana kadar çarpışmayı hissetmemiş olanların bir bölümü daha durumu kavrayacak.
Gerçek şu ki, Türkiye demokrasinin duvara çarptığını tam olarak kavrayıp içine sindirmeden, kazazede olmaktan da kurtulamayacak.
Benzetmeyi açmam gerek: Türkiye'de siyasi sistem gerçekte duvara 1995 seçiminde çarptı. Merkez sağın iki partisi, birbiriyle anlaşmak dururken kavgaya girişti ve onu şikâyet ederek oy topladıkları Refah Partisi ile hükümet kurma yarışına girdi. Sonunda ipi göğüsleyen, kendini daha fazla tehdit altında hisseden Tansu Çiller oldu. Doğru Yol-Refah koalisyonunun kendi başına varlığı bile bir meşruiyet krizine işaret ediyordu, 28 Şubat krizi farklı bir boyuta taşıdı ama bir yandan da henüz duvara çarpılmadığı illüzyonunu, yanılsamasını yarattı.
2002 seçiminde AKP yüzde 35 oyla Meclis'te yüzde 70'e varan çoğunluğu elde ettiğinde de sistem krizi vardı ama ortaya çıkan tek parti iktidarı ve geçmişin tasfiyesi yine bir yanılsama yarattı, sanki duvara çarpmamışız da yolda bir çukurdan geçerken sarsılmışız sandık.
Bugün ortada hiçbir meşruiyet sıkıntısı olmayan, daha 10 ay önce yüzde 47 oy almış bir tek parti iktidarı var ama sistem duvara çarptı, bunu saklayamıyoruz artık.
***
Türkiye için tek bir gelecek olduğunu hepimiz biliyoruz,
en kökten laikimiz için de tek bir gelecek var, en dincimiz için de. Bu gelecek demokrasi.
Peki ama siyasetin doğası gereği olan kavgaları her seferinde 'beka sorunu'na dönüştürmeyecek, ekonomik reform arayışlarını vatan hainliği ile kıyaslamayacak, dış politika açılımlarını kölelik-bağımsızlık parantezinin dışına çıkaracak, kısacası uygar bir demokratik ortamı bize sunacak ve bu arada bugünkü sistemik krizlerimizi kökünden çözüp yok edecek yeni demokratik düzeni nasıl kuracağız?
Her şeyden önce duvara çarptığımızı kabul edeceğiz. Bu Anayasa'nın koyduğu yönetsel ölçütlerin dışında düşünmeye başlayacağız. Ve hepsinden önemlisi, ortak geleceğimiz için bir masa etrafında buluşup bu ortak geleceğin olmazsa olmazları üzerinden asgari müşterekler oluşturacağız.
Yazacağımız yeni anayasa bu asgari müştereklerin anayasası olacak. Onları bir daha tartışmayacağız, değiştirmeye kalkışmayacağız ve geriye kalan bütün alanı da siyasetin alanı yapacağız.
Siyaset, asgari müştereklerimizden artan alanda yapılacak.
Türkiye bu büyük uzlaşmayı bulmadan, bugünün iktidarı ve muhalefeti başta ama mutlaka sivil toplumu, örgütlü toplumu, bütün temsil edici kesimleri bir araya gelip bu asgari müşterekleri aramak için konuşmadan, biz bu kaza ortamından çıkamayız.
Kaza ortamında bir gün Anayasa Mahkemesi Meclis'in yasama yetkisini kısıtlar, ertesi gün halkın yüzde 50'den fazlasının oyunu almış iki partisini kapatır, bir gün Genelkurmay Başkanı kendi kafasındaki asgari müşterekleri herkesin uyması gereken kurallar olarak açıklar, başka gün başka bir ilgisiz kişi fetva verir ve biz böylece her gün ama her gün bir krizden ötekine yuvarlana yuvarlana ömür tüketiriz.
Kusura bakmayın ama ben 44 yıllık kendi ömrümde gerçek bir demokrasiyi göremedim, hiç değilse 4 yaşındaki oğlum bir ara demokratik rejimde yaşasın istiyorum.
Çok şey de istemiyorum herhalde...
Kaynak. Radikal