Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hazırlayıp tartışmaya açtığı Anayasa değişikliği paket taslağı ile ilgili haberleri bilmiyorum ne kadar okudunuz; bana göre en aydınlatıcı haber dün Radikal’in sayfalarında vardı.
Paketle ilgili siyasi tartışmalar ve ‘Referandum olur mu, olursa yüzde kaç oy alır’ soruları maalesef paketin içeriğinin önüne geçmiş durumda. Buna rağmen ben, paketin içeriği hakkında biraz yazmak istiyorum.
İlk madde, Anayasanın kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesine ekler getiriyor. Bir cümleyle kadınlar için pozitif ayrımcılığın önü açılıyor, ayrı bir fıkrayla da çocuklar, yaşlılar ve engelliler için. Yıllar önce kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığı Ak Parti anayasaya koydurmamıştı, şimdi değişmeleri güzel. Ancak bu yetmez elbette. Anayasada yazılı bu imkânın yasalar aracılığıyla hayata geçirilmesi de gerekiyor. Kadın örgütlerine çok iş düşüyor.
İkinci madde, benim özellikle önemsediğim bir konuda, kişisel verilerin korunması ve işlenmemesiyle ilgili. Bunu nedense liberal arkadaşlar bile pek gündemlerine almıyorlar, herhalde yeterince ‘meta-siyasi’ bir konu olarak görmüyorlar. Oysa hepimizin gündelik hayatını ilgilendiren çok önemli bir konu bu. Cep telefonumuza şirketlerin gönderdiği tanıtım mesajlarından, sağlık sigortası bilgilerimizin elden ele dolaşmasına kadar pek çok sakıncayı bu madde sayesinde gidermek mümkün olacak.
Üçüncü madde yurt dışına çıkış yasağını sadece mahkemelerin koyabileceğine dair. Önüne gelenin idari tasarrufla insanları yurt dışına göndermemesinin önüne geçilecek böylece.
Dördüncü madde yine çocuk haklarıyla ilgili. Bu madde sayesinde iyi bakım hakkı bir çocuk hakkı olarak tescil ediliyor, ailesi tarafından sokakta çalıştırılan çocuklar sorununun çözümü için geç kalmış bir adım.
Beşinci madde, memurlara toplu sözleşme hakkı veriyor. Veriyor ama eksik veriyor, grev hakkı yok.
Grev silahı elde olmayınca ve ‘Uzlaştırma Kurulu’ kararı kesin olunca, toplu sözleşme hakkı da anlamlı olamıyor maalesef. Çok eksik ve bu anlamıyla demokratik de olmayan bir düzenleme.
Altıncı madde parti kapatmayı zorlaştırıyor, kapatma davası açılmasını İspanya ve Almanya örneğindeki gibi Meclis iznine tabi kılıyor. Benim gördüğüm bu maddenin yasalaşması halinde sadece bölücü ve terörle ilgili partiler için kapatma davası açılabilir,
o kadar. Ak Parti’nin (ve ister istemez Türkiye’nin) kâbusu sona eriyor. Aynı madde, siyasi partilerin mali denetimini de Anayasa Mahkemesi’nden alıp Sayıştay’ın görev alanına sokuyor. Sayıştay mali denetim konusunda uzman ve titiz bir kurum, partiler daha dikkatli olmak zorunda kalacaklar.
Yedinci madde, basında ombudsman diye bilinen kamu denetçiliği kurumuyla ilgili. Kamu denetçisi, dilekçe hakkının ve bilgi edinme hakkının bir devamı olarak sistemimize giriyor. Yeterli olup olmadığı ayrıca tartışılmaya değer bir konu.
Sekizinci madde, partisi kapatılsa bile milletvekillerinin vekilliğinin düşmemesini sağlıyor.
Dokuzuncu madde, aslında üstünde pek tartışma olma-yan bir durumu iyice açıklıyor, Meclis Başkanı ve Baş- kanlık Divanı’nın görev süreleri tartışmasız hale geliyor.
Onuncu madde, Yüksek Askeri Şura kararlarını kısmen de olsa yargı denetimine açıyor. YAŞ’ın sadece disiplinsizlik vs. nedenlerle aldığı meslekten ihraç kararları artık yargıya götürülebilecek. Oysa bu çeşit kararları zaten YAŞ’ın almaması gerekir, askerlik mesleğinden ihraç zaten askeri yargının konusu olmalıdır. Anayasa yapılırken yine korkak ve idareimaslahatçı hareket ediliyor.

Onbirinci madde, memurların toplu sözleşme hakkıyla ilgili, tamamlayıcı bir cümle.
Onikinci madde bu kez Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kararlarını kısmen de olsa yargı denetimine açıyor, disiplin işlemleri için hakim ve savcılar yargıya gidebilecek.
Onüçüncü madde bana göre taslağın tartışmalı maddelerinden biri. Anayasa’nın mevcut 144. maddesini ortada neredeyse hiç gerek yokken baştan sona değiştiriyor, hakim ve savcıların nasıl denetleneceklerine ilişkin esaslarla ilgili ayrıntılı düzenlemeleri anayasadan çıkarıyor. Oysa biz teftiş kurulunun Adalet Bakanlığı’ndan alınıp HSYK’ya bağlanmasını bekliyor-duk, bunu yapmıyor. Kesinlikle yargı bağımsızlığını zedeleyici çok sakıncalı bir tutum. Mevcut maddede hakim ve savcıların kendilerinden rütbece yüksek kişilerce denetleneceği söylenirken bu kısıtın kaldırılmak istenmesi ister istemez art niyet aratır insana.
***
Buradan itibaren taslağın en tartışmalı maddeleri başlıyor. Dilerseniz onları da yarın değerlendirelim.

Radikal