Canı oldukça sıkkın görülüyor. Son derece keyifsiz, huzursuz, dahası rahatsız bir hali var.
Tez elden atlatır inşallah, diyeceğim, ama, pek atlatacak gibi görünmüyor!
NTV'de, "dedikodu" yazılarına yapılan eleştirilere cevap verirken müthiş gergindi.
"1 Mayıs'ta polisin ölçüsüz saldırısı gibi bana da burada ölçüsüz bir saldırı var." diyebilecek kadar da ölçüyü şaşırmıştı.
Ne yalan söyleyeyim, içim burkuldu!
Hele, kendisiyle alay edenleri söz konusu ederken yüzünü bir ekşitti ki, maazallah, yüzü ilelebet öyle kalacak sandım.
Kendisini kasmasa, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi biraz rahat bıraksa, hiç kuşkusuz bu kadar gerilmezdi.
Mesela, yargının bağımsızlığı gibi lafazanlıklarla Ak Parti'nin kapatılmasını canı gönülden istediğini maskelemek yerine, "Her şey hukuktan ibaret değil…" sözünü yineleyebilse veya üslubunu eleştirdiği Başbakana, "Beni korkutuyor" yollu çekinik tepki koyacağına, eski günlerdeki gibi, "Muhtar bile olamaz" manşetleriyle aslanlar gibi kükreyebilse acayip rahatlayacak ama, nerdeee!..
Olmuyor, yapamıyor işte!
Ah şu konjonktürün gözü kör olsun! Başka ne diyeyim.
Ergenekon mevzuunda "gık"ını çıkarmaması üzerine, "Önce bir iddianameyi görelim!.." derken, gerginliği had safhaya varmıştı.
Akılcağızına, iddianame şöyle dursun, ortada fol yok yumurta yokken, Konya'ya hasta bir çocuğun testisleri üzerinden "türban faciası" üretme gayreti, şehirlerarası otobüs molasında namaz kılan bir yolcunun üzerinden "aha da laiklik elden gitti" yollu feryadı gelmiştir mutlaka.
Saygın bir din adamının evine gösterilen tecessüsün binde birini, Ümraniye çöplüğünde bulunan cephanelikten esirgemenin, iddianame merakıyla açıklanamayacağı aklına hiç gelmez olur mu?
Elbette gelir.
Gelince de, o kahrolası gerginlik kaçınılmaz olur.
Kıvraklığını, "Beni izleyen yılanın bile beli kırılır…" şeklinde açıklamasına bakıp da, her bir şeyi "gevşekliğe" vurup sinirlenmeyeceğini sanmayın.
Nihayetinde o da bir insan evladı. Nasıl gerilmesin?!
Her şeyden evvel bu 'maç' çok uzadı.
Üstelik hangi pozisyona oynayabileceğini kestirebilecek kadar net bir skor yok ortada.
Kapatma davası sonucunda kim kazanacak, kim kaybedecek henüz muamma.
Ayrıca Ak Parti kapatılsa da, hin-i hacette kimin kazanacağını şimdiden kestirmek mümkün değil.
Biliyorsunuz, Sayın Başbakanın çok 'pis' bir huyu var: Kaybettikçe daha çok kazanıyor.
Bu kadar muamma karşısında, uyum katsayısı ne kadar yüksek olursa olsun, yine de geriliyor.
Dünkü yazsısında da Avrupa Birliği Komiseri Olli Rehn'e kafayı fena takmış.
"CV'm bu" diyerekten, yeme içme alışkanlıklarına kadar Batılı yaşam tarzına meftun olduğunu ballandıra ballandıra anlatmış.
Ne kadar efendi, ne kadar uslu olduğunu dillendirirken de, sanki Rehn'in çok umurundaymış gibi, "Şimdi demokrat geçinen bazıları gibi, gençliğimde dahi, illegal hiçbir faaliyet içinde yer almadım." diyerek hafif meşrep gammazlama olayına da girmiş.
Bu arada, "Hayatım boyunca kimseyle kavga etmedim." diyerek, düpedüz yalan söylemeyi de ihmal etmemiş.
Halbuki yazılarının müptelası olduğum için, vaktiyle bir arkadaşına kafa attığını bizzat ondan okumuştum.
Hülasa, kendinden menkul kerametlerini bir bir saydıktan sonra, "yer gösterici" şeklinde hitap ettiği (teşrifatçı demediğine şükretsin) Olli Rehn'e şunu soruyor:
"Sizce ben faşist bir laik miyim?"
Ertuğrul Bey'ciğim, bu güzide soruna elin Rehn'i ne cevap verir bilemem ama, bence biraz öylesin.
Biraz, diyorum; çünkü "faşist" sözcüğü ciddi kaçmış; "darbesevici" deseydin, cuk otururdu. Neyse…
"Bu şahane Avrupa kriteri" diyerek dalgasını geçip, "yeni kriterler mi yumurtluyorsunuz" şeklinde aşağıladıktan sonra Olli Rehn'e, öldürücü darbeyi şöyle vuruyor:
"Sizin tanrılaştırdığınız yüzde 47'nin…"
Gelgelelim, bizim putkırıcı Ertuğrul Bey'in, yüzde 47 putperesti Rehn'in ağzının payını verirken bile cümlelerine son derece gergin ruh hali yansıyor.
Beni de burası ilgilendiriyor zaten.
Ertuğrul Bey'ciğim, her şeyin başı sağlık, bu kadar gerginlik insanın sinir sistemini allak bullak eder valla.
Yemişim Rehn'nini, Lagendijk'ini, sana bişiy olmasın. Üç kuruşluk keyfimiz var şurda; bizi senden mahrum bırakma!
Bir ara, abercrombie tişörtümü alıp kaçıyorum, demiştin de, ödüm kopmuştu.
Bereket versin, Engin Ardıç'ın dediği gibi, "içine kaçmışsın" da, ucuz atlattık.
Aman ha!..
Kaynak: Yeni Şafak