Can Dündar biraderimiz dünkü yazısının sonunda öyle bir coşmuş ki, adı "yandaşa" çıkmış hiçbir köşe yazarı eline su dökemez.

Kılıçdaroğlu'nun Fatsa'daki seçim konuşmasından hareketle, "Karadeniz canlanıyor." demiş, "Uzun sürmüş bir uykudan uyanır gibi..."

Valla ne diyeyim; helal olsun!

Erdoğan onca yıldır onca yerde miting yapıyor; hiçbir "yandaşın" aklına, falanca yer canlanıyor, uzun sürmüş bir uykudan uyanır gibi demek gelmedi.

Galiba "yandaşlık" hususunda Can Dündar'dan öğrenecekleri çok şey var.

Okuyalım:

"Kılıçdaroğlu, 'Aranızda emekli var mı' sorusuyla harekete geçiriyor onları... Eller kalkıyor. 'Emekli aç' yakınmaları duyuluyor. O zaman da CHP lideri emekliler üzerinden iktidara vurmaya başlıyor. Yoksulluktan, işsizlikten, açlıktan ölen bebeklerden söz ediyor. Alkışlarla destek görünce dozu artırıyor:

'Erdoğan'ın ezberini bozdum, kimyasını da bozacağım.' /Karadeniz canlanıyor. /

Uzun sürmüş bir uykudan uyanır gibi..."

Yandaşlığın şahikası bu satırlardan Kılıçdaroğlu'nun açları nasıl doyuracağını öğrenemiyoruz tabii.

Demek ki bir soran olmamış; olsaymış, "Benim adım Kemal, ben doyururum..." diyeceği muhakkaktı.

O vakit bizim "tertip" (Can Dündar) nasıl coşardı, doğrusu kestiremiyorum. Neyse...

Yanlış anlaşılmasın, Kılıçdaroğlu'nun yalan da olsa, işçiden emekliden, açlıktan yoksulluktan söz etmesi iyidir.

"AKP bereketsiz, bakın kar bile yağmıyor..." şeklindeki kokuşmuş sağcı söylemlere tenezzül etmesinden bin kat daha iyidir.

Hayır yani, "Bunların bereketi yok, kar yağmıyor!.." dedi de ne oldu sanki?

Erzurum'a kar yağınca çaresiz kaldı:

Şöyle gökyüzüne bakıp, "Erdoğan dini siyasete alet ediyor!" falan dese, yakışık almazdı.

Her zamanki gibi çark etse hiç olmazdı. Zira bu "muhalefet" kul muhalefeti değil, "hava muhalefeti"ydi.

Şuncacık şeyi kestirememişti: "Kardan muhalefet" yaşasa yaşasa "kardan adam" kadar yaşardı.

Demem o ki, Kılıçdaroğlu havadan sudan eriyip yok olan muhalefet söylemleri yerine, açlık çıplaklık, işsizlik yoksulluk üzerinden muhalefet yapmayı sürdürsün.

Ne ki, hep lafla da olmaz!

Mümkünse ilaç niyetine de olsa bir çözüm yolu göstersin.

Öyle "Kim ne veriyorsa 5 katını veriyorum!" veya "Herkese iki anahtar..." şeklindeki zırtlak popülizme artık kimsecikler dönüp bakmaz.

Lakin...

Taşlı, sopalı, silahlı isyan çağrısına hak vermekle hiç olmaz.

Yargıtay'da biriken 2 milyona yakın dosyaya çözüm getirmek maksadıyla daire sayısını artırarak yeni hakim ve savcılar alınması neden "demokratik rejimi baskı rejimine çevirmek" olsun?

Siz değil miydiniz dosyaları eritmek için Yargıtay'da yeni daireler kurulması gerektiğini söyleyen?

Şimdi ne oldu?DEVAMI>>>