Uzlaşma, beklendiği gibi olay oldu. Önemli olan, çözüm iradesinin ortaya konmasıydı. AK Parti ve MHP kurmayları bir araya geldi ve üniversitelerde başörtüsüne imkân sağlayan en uygun formülü buldu.
Metin hazırlanırken en ince ayrıntısına kadar düşünüldü. Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için muğlak ifadelerden kaçınıldı. Netliğe ve açıklığa özen gösterildi. Yolun başında serbestliğin uç noktalara gitmesini engelleyecek tedbirler alındı.
Başın nasıl örtüleceğinin tarifi yapıldı. 'Çenenin altından bağlanacak' dendi. Gelinen nokta tatmin edici ve mağduriyeti giderici. Buna rağmen ufak tefek itirazı olanlar çıkabilir. Onları pek önemsememek lazım. Bu yakıcı sorunu yaşayanların büyük çoğunluğu memnun. Üniversite kapılarında yıllardır ağır trajedilere neden olan problemin çözüldüğünü söyleyebiliriz. Siyasetin görevi de bu değil mi? Sorunlara çare aranacak tek merci siyaset. Eğer bir vatandaşın yaşadığı bir problem varsa siyasetçilerin buna eğilmesinden daha doğal ne olabilir? AK Parti ve MHP'nin yaptığı da bu. İktidar-muhalefet ayrımına bakmaksızın hiçbir siyasi hesaba girmeden samimiyetle sorunu masaya getirdiler. En uygun çözümü üretmeyi başardılar.
Bundan sonra iş Meclis'e kaldı. Bu hafta içinde görüşmelere başlanabilir. Konunun gündemden düşmesi için Meclis'in elini çabuk tutmasında yarar var. Yeteri kadar konuşuldu, tartışıldı çünkü. Bazı kesimler tarafından farklı yönlere çekildi. İdeolojik gözle bakıldı. Meclis'in Anayasa'yı değiştirip değiştiremeyeceği bile sorgulandı. 6 ay önceki seçimde oyların yüzde 60'ını alan AK Parti ve MHP'nin bir probleme çözüm arayışını rejim sorununa dönüştürmek isteyenler çıktı. Serbestliğin ilkokula kadar ineceğini ileri sürenlere rastlandı. Başka sorunlara kapı aralayacağını söyleyenler oldu. Ne yazık ki tartışma sağlıklı zeminde yürümüyor. Karşı çıkanların gerekçeleri ve özellikle kullandıkları dil anlaşılabilir gibi değil. Başörtüsü laiklik ve rejimin karşısına oturtuldu. Bütün başörtülü kadınları rencide edecek üslup kullanmaktan çekinmediler, çekinmiyorlar.
Başörtüsü dün siyasetin başlıca konusuydu. Grup toplantılarında hararetli salvolara sahne oldu. AK Parti ve MHP bir tarafta, CHP ise tek başına öte tarafta. MHP lideri Devlet Bahçeli 'Baykal'a hatırlatmak isteriz ki Cumhuriyet'in temel ilke ve değerlerine bağlılık konusunda alacağımız hiçbir ders ve nasihat yoktur.' dedi. Meclis'in bu konuda düzenleme yapamayacağını iddia eden hukukçulara da sert sözlerle yüklendi.
Başbakan Erdoğan da konuşmasının önemli bölümünü bu konuya ayırdı. 'Hiçbir hak ve hürriyet demokrasi için, Cumhuriyet'in temel değerleri için, laik sistem için tehdit oluşturmaz.' dedi. Hem Bahçeli hem de Erdoğan başörtüsü konusundaki düzenlemeyi rejim meselesi olarak görenlere cevap verdi. Başbakan'ın konuşmasında bir nokta dikkat çekiciydi. 'Bu süreci provoke etmek isteyenleri çok iyi biliyoruz, bundan sonra da olabilir.' dedi. Erdoğan'ın provokasyon uyarısı yerinde. Malum, provokatörü bol bir ülkeyiz. Herkesin keskin taraf olduğu bu hassas konuyu asli mecrasından çıkarmak isteyenler çıkabilir. Aman dikkat.
Başörtüsü, CHP lideri Deniz Baykal'ın konuşmasına da damgasını vurdu. Baykal gelişmeyi baştan sona 'rejim, laiklik' parantezinde değerlendirdi. 'Sanmayın konu sadece basit bir kılık kıyafet konusudur. Bunu çok aşan, bunun ötesinde sonuçlar doğuran yeni süreçler işletilmeye başlanmıştır.' dedi. CHP lideri, benzer yaklaşımı cumhurbaşkanlığı seçiminde de sergilemişti. CHP cephesinde değişen bir şey yok. Korku siyasetine devam...
Dün grup salonlarından yükselen ateşli konuşmaların görüşmeler sırasında da tekrarlanması kaçınılmaz gözüküyor. Başörtüsü sorun olmaktan çıkarken siyaset iki cepheye ayrıldı. Yasaktan yana olan CHP ile çözüm yanlısı öteki partiler...
Kaynak: Zaman