The New York Times, The Telegraph ve Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton'dan gelen aceleci ve neredeyse apokaliptik beyanlar hakkında ne düşündüğümü soran okuyucu mektupları alıyorum.

Stephen Walt da Pakistan güvenliği hakkında böylesine değişik değerlendirmelerin nedenlerini merak ediyor. Ona göre sorunlardan biri, devrimci bir durumu tahmin etmenin zorluğu. Fakat Pakistan, askeri diktatörlüğe karşı çoktan bir devrim yaptı! Anketler, sandık başındaki davranışlar, siyasi coğrafya tarihi, konuyla ilgili verileri sunmuyor mu? Niçin kimse bunlara başvurmuyor?

Daha önce de söylediğim gibi, Pakistan Talibanı'nın Peştunların çoğunlukta yaşadığı bölgelerde ve Pencab'ın bazı kesimlerindeki yükselişi can sıkıcı olmasına rağmen, kozmik düzeyde ifade edilen kaygılar bana anlamsız geliyor. Pakistanlıların yüzde 55'i Pencâbî'dir ve kuzeyde bulunan verimsiz bazı bölgeler hâriç, Talibancılıkta çıkarları olan büyük bir çoğunluğun varlığına delâlet eden hiçbir delil göremiyorum. Çoğunluğu oluşturanlar gelenekçiler, sufiler, şiiler, sufi şiiler veya şehirli modernistlerdir; Federal düzeyde, Şubat 2008 seçimlerinde oylarını Pakistan Halk Partisine veya Müslüman Birliğine verdiler ve hiçbirisi köktenci değildir. Son zamanlarda onları meşgul eden başlıca mesele, diktatörlüğün görevden aldığı ve büyük ölçüde seküler olan bir hukuk sistemine nezâret eden Yüksek Mahkeme hâkimlerinin göreve iadeleriydi.

Bir diğer büyük eyâlet, 165 milyonluk Pakistan nüfusunun yaklaşık 50 milyonunun yaşadığı Sind'dir. Sind, Urduca konuşanlar ve kırsalda yaşayan, dinde geleneği tâkip eden ve Taliban karşıtı, Barelvi ekolüne mensup [amelde Hanefi mezhebine, itikatta Mâturidi mezhebi bağlı] Sindîler arasında bölünmüştür. Bunların çoğunluğu son Meclis seçimlerinde merkeziyetçi, seküler Pakistan Halk Partisine oy vermişlerdir. Urduca konuşanlar ise Hindistan kökenlidir ve çoğu Karaçi'de ve diğer birkaç şehirde yaşar. Aşağı yukarı son yirmi yıldır seküler Ulusal Birlik Hareketine oy verme eğilimindedirler.

Sind ve Pencab eyâleti sâkinleri Pakistan nüfusunun yüzde 85'ini oluşturur ve bu eyâletlerde müslüman ektremistler bulunsa da sayıları çok azdır.

Pakistan'ın profesyonel bir bürokrasisi vardır. Okuma yazma bilenlerin sayısı son otuz yılda iki katına çıktı. Elektrik götürülen kırsal bölgelerin sayısı muazzam arttı. Şehirli orta sınıf 2000 yılından bu yana ikiye katlandı. Ülkenin pek çok sorunu var fakat kimi gözlemcilerin hayal ettiğinin aksine Somali bunlar arasında değil.

Kamuoyu yoklamaları, son iki yılda yaşanan şiddet olayları öncesinde bile müslümanların çoğunluğunun radikalizmi ve şiddetti reddettiğini gösterir. Taliban ve el Kaide, Benazir Butto'nun suikasta uğramasından sonra gündemin baş köşesine oturdu.

Pakistan Talibanı büyük ölçüde Kuzey-Batı Sınır Eyâleti'nin batısındaki FATA'da ve bir de bizzat Kuzey-Batı Sınır Eyâleti'nin bazı kesimlerinde söz konusu olan bir hâdisedir. Etnik olarak Peştun'lardan oluşur. Nefesini tutarak Taliban'ın İslamabad'a yüz mil uzaklıkta olduğunu gözlemleyen The New York Times'ın bu haberi aslında pek bir şey ifade etmiyor çünkü İslamabad coğrafi olarak Peştun bölgelerine yakındır ve Peştunların hâkim olduğu veya hâkim olabilecekleri anlamına gelmez. Lynchburg'un Washington DC'ye yakın olduğunu dolayısıyla Jerry Falwell hareketinin Washington DC'yi ele geçirmek üzere olduğunu söylemeye benzer.

Pakistan Talibanı tanksız, zırhlı araçsız ve hava kuvveti olmayan birkaç binlik savaşçılardan ibarettir.

Pakistan ordusu ise aktif asker sayısı 550.000 olan, iyi eğitimli ve teçhizatlı dünyanın altıncı büyük ordusudur. Geçmişte kendisinden on kat daha büyük bir nüfusu olan Hindistana karşı iyi iş çıkardı. Ordu, ülkenin omurgasıdır, mükemmel bir emir komuta sistemi vardır ve askerlerin üstlerine karşı kazan kaldırması söz konusu değildir. Bu durumda iddia edilen de nedir? Kırsalda yaşayan bazı Peştun aşiretlerin Talibana döndüğü ve islamabad'a akın edip Pakistan hükümetini devirmeye hazır oldukları mı? Samimi söylemek gerekirse gülünç bir iddia. Hükümet birkaç tank taburunu Hindistan sınırından kaydırıp onları durduramıyor muymuş?

Veya Pakistan ordusu Talibana karşı savaşmaz mıymış? O halde uzun ve yıkıcı Bajaur çatışmasını açıklayın.

Yahut ordudaki bazı alt düzey yetkililerin öyle ya da böyle Taliban olmasından ve bir darbe yapmalarından mı korkuluyor? Fakat Pakistan ordusu her darbeden sonra mutad olduğu üzere ABD'yle ittifak arayışında olmuştur. Talibanlaşmış subayları kim tanıyacak? İslamabad'ın büyük patronları yani Çin ve Amerika onları tanımayacaktır.

Şayet korkulan bu ise o halde ABD son iki yıl zarfında halk hareketinin başa getirdiği, ABD'nin arzularına muhalif sivil ve seçilmiş hükümeti her hâlükarda güçlendirmelidir. Askerlere kışladan çıkmamaları yönünde açık seçik talimat verilmelidir.

Pakistan'da demokrasi ve sivil yönetim benzeri şeylere karşı Washington'da bir rahatsızlık görüyorum; Pakistan Talibanı'nın azınlık Peştunlardan oluşan, yeterli silahı olmayan küçük bir grup olduğunu fark etmiş görünmüyor; Amerikan politika yapımcılarının Pakistan'ın nükleer kapasitesini yok etmek için gizliden gizliye bahane bulmayı arzuladıklarından şüphe ediyorum. "Pakistan hükümetinin altı ay içerisinde düşmesi" veya "Taliban'ın denetimi ele geçirmesi" gibi laflar son iki yıldır Pakistan siyasetinin vasfı ve kurumları hakkında bildiğimiz herşeye zıt düşüyor.

Tahminin o ki alarmcılığı teşvik edenlerden birisi de başka bir darbe daha yapmak isteyen Pervez Müşerref; ve de Afganistan saldırması için gizlice rüşvet de verdiği Taliban'la savaşmak üzere ABD'den daha fazla para koparmak isteyen İslamabad'daki sivil politikacılar.

Obama'ya tavsiye: Pakistan, dar hizbi çıkarlara hizmet edecek şekilde sizin için yapılandırılıyor. Caveat emptor.

[Caveat emptor: "Satılan mal geri alınmaz dolayısıyla da bütün sorumluluk alıcıya aittir" anlamında latince hukuk terimi].

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın