Henüz ne olduğu bile tam anlaşılamadan ve asıl mahkeme süreci başlamadan uzun süredir içeride olan bazı şüphelilerin serbest bırakılması Lübnan'la ilgili Hariri davasında kafaları iyice karıştırdı. Şüpheli bazı generallerin ve eski üst düzey emniyet yetkililerinin uzunca bir süredir tutuklu olmalarına rağmen haklarında henüz iddianame bulunmaması da ateşli politik tartışmalara neden oluyor. Ama hayır, generaller ve eski üst düzel emniyet yetkilileri hastalanmadı, hafıza kaybı gibi bir sorunları da henüz ortaya çıkmadı. Ve Lübnan tam seçim arifesinde nefesini tutmuş bu davayı izliyor.

Lübnan'ın eski Başbakanı Refik Hariri'nin 2005'te 21 kişiyle birlikte suikasta kurban gitmesinden sonra kurulan uluslararası mahkeme, uzun hazırlık döneminden sonra nihayet pazar günü Lahey'de işe koyulacak. Bu dava, ilk kez bir ülkenin içişlerini ilgilendiren bir suçun, uluslararası mahkemelere taşınması anlamına geliyor. Hariri ailesinin çağrısı sayesinde suikast ve cinayet gibi bir suçlama uluslararası düzeyde ele alınacak.

Meselenin meşruluğu da, BM anlaşmalarına göre, Güvenlik Konseyi'nin 'barışa tehdit hallerinde ülkelerin egemenliklerine karışabileceği' hükmüne dayandırılıyor. Bazılarına göre, bu Lübnan adalet sisteminin zayıflığının uluslararası tescili. Başkaları için davanın anlamı, adaletin yürümediği yerlerde, durumun uluslar arası yansımaları da olacaksa, birilerinin gelip, içişlerinize bal gibi karışabileceği uyarısı...

Soruşturmanın ilk raporlarını hazırlayan uluslararası komisyonun eski başkanı Alman savcı Detlev Mehlis'e göre, durum çok net; ortada Lübnan'ı kaosa sürüklemek isteyen ve bu koas sayesinde yönetimini sağlamlaştırmak isteyen, esen değişim rüzgarlarının önüne geçmek ve Lübnan'ın dünya ile entegrasyonunu sınırlandırmak isteyen bir çete var. Mehlis bu grubu şöyle tanımlıyor: "Örgütsel yetenekleri ve kaynakları çok geniş, Lübnan ve Suriye güvenlik güçlerinden bazı kişilerce ilişkileri olduğu güçlü kanıtlarla ortaya konulmuş bir grup."

Elbette, Hariri'nin öldürülmesinden sonra oluşan baskı karşısında uzun süredir işgal ettiği Lübnan'ı terk etmek zorunda kalan Suriye'nin Devlet başkanı Başar Esad böyle bir ilişkiyi reddediyor, her ne kadar iddia edilen çetenin önemli isimleri arasında kendi eniştesinin adı geçse de. Dava öyle kolay kolay bitecek gibi gözükmüyor, tahminlere göre en az beş yıl sürecek bir süreçten söz ediyoruz, hatta şüphelilerin mahkeme önüne çıkarılmasının bile en az iki yol alabileceğini söyleyenler var.

Ancak bu davada da uluslararası güçleri suçlayanlar var elbette. Onları teorisine göre, Suriye ve Lübnan'ı zayıflatmaya çalışan dış mihraklar, müthiş bir komplo kurarak aslında hep yapmaya çalıştıkları gibi bölgenin geleceğine yön vermeye çalışıyorlar. 'Emperyalist güçler işbaşında' anlayacağınız...

Davanın bazı uluslar arası süreçlere göre şekilleneceğini iddia edenler de var. Buna göre, Hariri suikastından hemen sonra kopan büyük yaygara neredeyse Suriye rejimini değiştiriyordu, ama köprünün altından sular akınca yani Şam yönetimi Irak ile ilişkilerini büyük güçlerin istediği hale getirince, uluslararası araştırma komisyonun sesi de daha az çıkmaya başladı.

Hariri suikastının arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkmasını isteyen ve uluslararası mahkeme sürecini destekleyenler de ki kendilerine kısaca 'demokratik muhalefet' diyebiliriz, son zamanlarda Suriye ve Batı güçler arasında yakınlaşma sürecinin, davayı tavsatacağı endişesini taşıyor.

Beyrut Sagasse Üniversitesinden uluslar arası hukuk profesörü Issam Mubarak de bu durumu güzel özetliyor aslında: "Suriye ve ABD arasında yenilen ilişkiler şüphe doğuruyor çünkü Ortadoğu'da siyasetin yargı sistemini etkilemesine izin vermek gibi bir alışkanlık var."
Eh, havasından suyundan herhalde...

Kaynak: Radikal