Ortadoğu konusunda önemli bir konuşma olacağı söyleniyordu; zira ABD başkanıysanız ve bir meseleye 45 dakika ayırıyorsanız, çizeceğiniz rotanın otomatik olarak sahadaki gelişmeleri etkileyeceği düşünülüyor. Şimdi böyle bir durumla her zamankinden daha fazla karşı karşıyayız. ABD Başkanı Barack Obama, iki yıl önce Kahire’de yaptığı konuşmada yeni bir başlangıç sözü verdi. Arap dünyasıyla yeni bir ilişkiden ve İsrail yerleşimlerinin durdurulmasından dem vurdu ve hiçbir şey olmadı. Milyonlarca Mısırlı ve Tunuslu diktatörlerine karşı ayağa kalktı ve bir şeyler oldu.

İkna edicilikten uzak
Pazar günü binlerce Filistinli, Lübnan’daki mülteci kamplarını terk edip İsrail sınırına yürüdüğünde, bir şeyler olmaya devam etti. Evet, 200 kişilik bir Filistinli grubunun Golan Tepeleri’ndeki dikenli tellere hücum etmesine izin vererek Filistin kartını oynamak, koltuğunu korumaya çalışan Suriye diktatörü Beşşar Esad’ın işine geliyordu.

Fakat hayır, bu manipülasyondan ibaret değildi. Diğer Nakba Günü anmalarından farklı olduğu görüldü ve İsrail sınırındaki dikenli tel, caydırıcılığını geçici olarak kaybetti. Kahire’de binlerce insan, büyükelçinin sınır dışı edilmesi talebiyle İsrail elçiliğinin önünde toplandı, ki bu bilinen geçmişte ilk kez oluyor. Belki de nutukların ve zirvelerin devri kapanmıştır. Bölgeyi yeniden şekillendirme gücü bir kez daha sahada olan bitenlerde.

Obama’nın Amerika’nın Ortadoğu’daki geçmiş ve gelecek rolü arasına çizgi çeken (ve Libya gibi Batı’nın askeri müdahalesine layık görülen ülkelerin diktatörleriyle, layık görülmeyen Suriye gibilerin diktatörlerini birbirinden ayıran) bir anlatı oluşturma çabası (ve ABD’nin baskısının Bahreyn ve Yemen’deki müttefiklerin baskıcı eylemlerini dizginlediği iddiası), ikna edicilikten uzaktı. ABD, çıkarlarıyla çatıştığı takdirde, reformdan yana saf tutmuyor. Amerika ve IMF’nin Mısır ve Tunus’a mali yardımı memnuniyet verici, Obama’nın özgür seçimlere verdiği destek de. Fakat para, tek başına dönüştürücü olmayacak ve Mübarek döneminde Mısır ordusuna destek için milyarlarca dolar harcanırken, Mısırlılar bunu daha önce de gördü.

ABD politikasının rotasını yenileme çabalarının en sorunlu olduğu nokta, Arap Baharı’nın bölgenin esas ihtilafıyla kesiştiği yer. Obama, dün bir araya geldiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için elinde rahatsız edici bir ‘Hoş geldin’ kartı tutuyordu: İsrail ve Filistin sınırlarının, karşılıklı uzlaşılan toprak takaslarıyla 1967 öncesine dayanması gerektiğine dair açıklama. Bu, yerleşimler konusunda Netanyahu’nun razı olmak isteyeceğinden daha fazla taviz içerdiği için, İsrail Başbakanı sınırlar konusunda bir anlaşmanın parametrelerini ortaya koyan bir açıklamadan 1967 ifadesini silmek için elinden geleni yaptı. Fakat diğer açılardan Obama, daha önce sık sık çiğnenen bir çizgi ortaya koyuyor. Eylül’de Filistin lideri Mahmud Abbas BM’deki bağımsızlık ilanı aleyhinde tutum alarak, İsrail’i tecrit etmek yönündeki sembolik adımların bağımsız bir devlet yaratmayacağını söyledi. Fetih ve Hamas arasındaki uzlaşmayı reddedip bunun İsrail için soru işaretleri doğurduğunu savundu.

Filistinlilerin neyi eksik?
Fetih ve Hamas liderleri, Filistin sokağını allak bulak eden güçlerle uzlaşmaya mecburdu. Fetih müzakerecileri müzakere etmeyi, Hamas savaşçıları da savaşmayı bıraktı. Her ikisi de basit bir fikre karşılık vermek zorundaydı: Filistinlilerin haklarını talep eden bir milyon Mısırlı Tahrir Meydanı’nı doldurabiliyorsa, Arap dünyasına isyanların nasıl başlatılacağını öğreten ve kendisi de iki intifada başlatan Filistinliler niye yapamasın? Aylar geçtikte, bu kendi gerçekliğini yaratacaktır. Obama, statükonun savunulamaz olduğunu söylerken haklıydı. Politikasının birçok veçhesinin statükoyu nasıl devam ettirdiğiniyse henüz görmüş değil. (Başyazı, 20 Mayıs 2011)


Kaynak: Radikal