Genç adam, karısı ve kızıyla birlikte podyuma çıktığında gülümsüyor ve sağdan soldan laf atanlara teşekkür ettiğini belirten bir jestle karşılık veriyordu. Sahnede eşini ve kızını öptü, sonra mikrofonun önüne geldi.
Yakışıklıydı, gülümsediğinde gözlerinden ışık saçıyordu ve gülümsemeye, sevinmeye de hakkı vardı doğrusu.
İlk cümlesine geçmek için alkışların dinmesini bekledi, kalabalığı susturdu ve 'O gün hiç gelmeyecek diyorlardı' ('They said, this day would never come') dedi. O an ortalık yıkıldı.
Bu cümleyi söyleyen adamın adı Barack Obama. Amerika'da Demokrat Parti'nin bu yılın sonunda yapılacak başkanlık seçimleri için başkan aday adaylarından biri. Henüz 46 yaşında. Kenyalı siyahi bir babayla Kansaslı beyaz bir annenin çocuğu. Evet o bir 'Afro-American.' Yani siyahi.
Herhalde anlıyorsunuz, 'O gün hiç gelmeyecek diyorlardı' derken neyi kastettiğini. Bir siyahın, hem de üstelik Amerika'nın 'İncil Kuşağı' diye adlandırılan, esas olarak beyazların ve çiftçilerin yaşadığı bir eyaleti olan Iowa'da çok güçlü rakiplere karşı önseçimi kazanması mucize gibi bir şey.
Kuşkusuz 51 tane daha önseçim yaşanacak, o yüzden Obama'nın adaylığının kesinleşmesine daha çok var ama Iowa zaferi çok önemli. Şimdi dört gün sonra New Hampshire'daki seçimi bakalım kim kazanacak?
* * *
Obama'nın 'O gün'ünü bundan 40 yıl önce tahmin etmeye imkân yoktu. 40 yıl önce Amerika'da pek çok eyalette otobüslerde, lokantalarda siyahilere ayrı yer ayrılıyor, onların çalıştıkları binalara bile ön kapıdan girmesine izin verilmiyor, bazı lise ve üniversitelere alınmıyorlardı.
Obama'nın kendisi ise beyaz kurumların en seçkinlerinden biri olan Harvard'dan dereceyle mezun olmuş bir isim. Okuluna ise 'pozitif ayrımcılık' sayesinde girebilmiş.
* * *
Türkiye'de Amerika'daki gibi bir açık ırkçılık yok ve olmadı. Kimse Kürt olduğu için eğitim hakkından şundan bundan resmen mahrum bırakılmadı. Ama elinizi vicdanınıza koyarak konuşun: Belediye otobüsünde veya minibüste giderken arka koltukta oturan iki kişinin aralarında Kürtçe konuştuklarını duyduğunuzda ne hissediyorsunuz? Lokantaya veya kahveye giren iki üç kişi kendi aralarında Kürtçe sohbet ettiklerinde bütün gözler onlara dönüyor mu? Bodrum'da her yaz sezonu başlarken kışın inşaatlarda çalışmak üzere gelen Kürt amelelerin geldikleri yere dönüp dönmeyeceği en büyük merak konusu değil mi? Siz hiç Diyarbakır (21) plakalı bir arabayla mesela Bursa-İzmir arasında yolculuk yapmayı denediniz mi? Sırf aracınızın plakası yüzünden yolda kaç kere durdurulacağınızı tahmin bile edemezsiniz.
Doğrudur, Türkiye'de Amerika'daki gibi açık ırkçılık olmadı ve yok ama gündelik hayatın irili ufaklı konularında ayrımcılık ve eşitsizlik elle tutulur, gözle görülür derecede somut.
'Türkle Kürt etle tırnak gibidir' lafları hikâye. Gündelik hayatın bu ufak tefek ayrımcılıkları, Türkle Kürt arasında bir ast-üst ilişkisinin, bir birinci sınıf-ikinci sınıf ilişkisinin olduğuna delalet eder.
Bu ilişkiyi yüzde yüz bertaraf etmek mümkün değil belki. Çünkü sonuçta kapitalist bir toplumda yaşıyoruz, düzenin temelinde de eşitsizlikler var. Ama eşitsizlikleri azaltmak, en azından insan onuruyla ilgili konularda eşitsizliklere son verip, ekonomik eşitsizliklerin azalması için de çaba göstermek gerek.
Nasıl kadın-erkek eşitsizliğini gidermek gereği tartışmasız bir doğru olarak kabul ediliyorsa, etnik veya dini tabanlı eşitsizliklerin giderilmesi gereği de bence tartışılmamalı.
Baktığınızda, Amerika'da siyahların bundan 40 yıl önce kendi içlerinden Martin Luther King Jr. gibi bir lideri çıkardığını, daha sonra sayısız toplum önderinin eşitlik mücadelesine katkı yaptığını ve bugün de Barack Obama'nın en ciddi başkan aday adaylarından biri olarak algılanma noktasına geldiğini görüyoruz. Yani eşitsizliği ortadan kaldırmak için mücadele etmek gerekiyor, o mücadelenin de meşru yollarla yapılması gerekiyor.
Bizde ise 'mücadele'yi, gayrimeşru yolun gayrimeşru olduğunu bile söyleyemeyenlerin yapmasını bekliyoruz. Bunu yapsalar bile siyasi ufukları etnik Kürt siyasetinin klasik taleplerinin ötesine geçemiyor. Oysa Obama, siyahlar için siyaset yapmıyor, siyaseti siyah-beyaz herkese daha iyi bir hayat vaat ederek yapıyor. Bizde ise 'Türkiye'nin partisi olmak' küçümseniyor, etnik temelli dar siyaset yapıp oyları saymak marifet sayılıyor. O yüzden de, 'O gün' bir türlü gelmiyor, gelemiyor.

Kaynak: Radikal