NATO, 60 yıllık ömrü boyunca, dünya meselelerinde üç âbidevi dönüşümü kurumsallaştırdı: İlki, okyanus aşırı topraklarda ve Avrupa'da üstünlük sağlamak adına batı içerisinde asırlarca süren "sivil savaşı" sona erdirdi; ikincisi, ABD'nin II.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'yı Sovyetler Birliği'ne karşı savunma taahhüdü; ve üçüncüsü, Soğuk Savaş'ın barışçıl bir şekilde son ermesi ki daha büyük bir Avrupa Birliği'nin önşartlarını yaratmıştır.
Ne ki bu başarılar meşru bir soruya yol açmakta: Bir sonraki nedir?

NATO, bu kez küresel güvenliğe karşı emsalsiz risklerle karşı karşıya. Zamanımızın paradoksu, gittikçe bağlanan ve ekonomik bakımdan karşılıklı bağımlılık içerisindeki dünyanın kesifleşen bir kitlevi huzursuzluğu tecrübe ediyor olmasıdır. Ancak insanlığın şu son siyasi uyanışından kaynaklanan kaos tehdidiyle başa çıkmak için etkin bir küresel güvenlik mekanizması mevcut değil.

Meseleyi karmaşıklaştıran bir gerçektir, Çin ve Hindistan'ın çarpıcı yükselişi ve Japonya'nın son 50 yıl içerisinde hızla toparlanması, küresel siyasi ve iktisâdi çekim merkezinin Kuzey Atlantik'ten Asya ve Pasifik'e doğru kaydığının işaretini vermektedir.

Küresel gücün bu dağılımı ve kitlevi huzursuzluğun yayılması, kolayca tutuşabilir bir karışım yaratmaktadır. Bu tehlikeli zaman ve mekanda, NATO üyelerinin öncelikli işi, bölgesi dışındaki, Afganistan'daki askeri harekâtına siyaseten kabul edilebilir bir netice tanımlamak ve onu gerçekleştirmeye çalışmaktır. Askeri katılıma ilişkin ihtirazi kayıt düşmeksizin yahut Afganistan ve Pakistan'a yapılacak mâli yardımdan kaçınmaksızın, hakikaten paylaşılan bir askeri ve ekonomik temel üzere gerçekleştirmeye çalışmalıdır.

[...]
Bununla birlikte, 5'nci maddenin nitelikli lafzı, bir NATO üyesine yönelik herhangi bir saldırıya cevaben her bir ülkenin uygun bulduğu kadarını yapmasına izin veriyor ve NATO'nun karar sürecinde oy birliğine dayanması, bir ya da iki üyesinin bile askeri tepkiyi veto etmesine fırsat sunuyor; ittifakın üye sayısının 28'e çıkması, bu sorunu daha da ağırlaştırmış ve bazı üyelerin hârici tesirlere karşı savunmasızlığını artırmıştır. Dolayısıyla, herkes tarafından değil ama büyük çoğunluk tarafından paylaşıldığı takdirde, daha operasyonel bir "oy birliği" tanımı üzerinde biraz kafa yormalıdır.

İttifak, kendisi adına, Rusya Federasyonu'yla ilişkileri için jeopolitik bakımdan uzun vadeli stratejik gâyelerini de tanımlamaya ihtiyaç duyuyor. Rusya düşman bir ülke değil fakat NATO'ya halen husumetle bakıyor. O halde NATO'nun gâyesini iki stratejik hedef tanımlamalıdır: Rusya'yı Avrupa-Atlantik câmiasına daha da yakınlaştırarak Avrupa güvenliğini pekiştirmek ve Rusya'yı, onun henüz defteri kapanmamış emperyal emellerinin güçten düşmesine dolaylı olarak katkı sağlayan daha büyük bir küresel güvenlik ağına dâhil etmek.

İyi addedilebilecek bir ilk adım, Kremlin'in kurduğu, Ermenistan, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan'dan oluşan Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve NATO arasında bir anlaşma imzalanmasıdır. Bu ödüne karşılık olarak – Moskova'nın uzun süredir peşinde olduğu bir ödündür bu – böylesi bir düzenleme şartlı olmalı, hâlihazırda üye olmayan ülkelerin NATO veya KGAÖ üyeliğini kendi tercihleriyle yapma haklarını tasdik eden bir hükme bağlanmalıdır.

NATO ve Rusya arasında daha iyi ilişkilerin hüküm sürmesi, ortak güvenlik teşebbüslerine yanaştırılması gereken yükselen Asya güçlerine elbirliğiyle uzanmayı kolaylaştırabilir. Bu şekilde tedricen genişleyen işbirliği, NATO-ŞİÖ konseyinin kurulmasına yol verebilecek, bu sûretle Çin'i dolaylı yoldan NATO'yla yakınlaştıracaktır ki arzu edilir bir gâyedir. Doğrusu, küresel güç dağılımının değişimine bakınca, NATO, çok fazla zaman geçmeden, önemli bazı Doğu Asya güçleriyle – bilhassa Çin ve Japonya – ve Hindistan'la daha doğrudan resmi bağlantılar tesis etmelidir.

NATO amacına uygun kalmayı sürdürmek için – bazılarını savunduğu üzere – küresel bir ittifak olacak şekilde genişleyemez veya küresel bir demokrasiler ittifakına dönüşemez. Bir küresel NATO, ABD-Avrupa bağlantısını sulandıracak ve muhtemelen yükselen güçlerin hiçbirisi küresel çapta genişlemiş bir NATO'ya katılmak istmeyecektir. Bundan başka, küresel demokrasiler ittifakı şeklinde ideolojik eksenli bir tanımlama, kimin dışlanması gerektiği hususunda ve doktrinsel ve stratejik amaçlar arasında bir denge yaratmada ciddi zorluklarla karşılaşacaktır.

Ancak NATO, devletler arasında tesis edilen çeşitli bölgesel işbirliği ve güvenlik teşebbüsleri ağının hareket gücü artan mihrakı olmak için gerekli tecrübeye, kurumlara ve araçlara sahiptir. Bu stratejik misyonun peşindeki NATO yalnızca trans-atlantik siyasi birliği korumakla kalmayıp, 21.yüzyılın gittikçe âciliyet kesbeden gündemine cevap veriyor olacak.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı