Suriye çöllerindeki her kum zerresi bile biliyor ki, Suriye'de Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı'nın (NATO), Şam'da rejim değişikliği için "insani" müdahalesine imkan verecek bir "koruma sorumluluğu" olmayacak. Kusursuz demokrasi uygulayıcıları, Suudi Krallığı'nın bol keseden masrafları karşılamayı teklif etmesine rağmen Libya'daki gibi bir savaş mümkün değil.

Yakındaki savaşın sisi henüz dağılmadı. Gerçekte NATO Suriye'de ne yapıyor?

NATO zaten Türkiye'nin güneyinde Hatay'da bir komuta ve kontrol merkezi kurmuş vaziyettedir. Orada İngiliz komandolar ve ve Fransız istihbaratçılar şaibeli Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) eğitiyorlar. Hedef: Suriye'nin kuzeyini kaplayacak bir iç savaş çıkarmak.

Eski Amerika Birleşik Devletleri Federal Soruşturma Bürosu muhbiri Sibel Edmonds'un internet sitesi vasıtasıyla, Ürdün de dahil olmak üzere bir kuşatma harekatının yürürlükte olabileceği ifade edilerek buna doğrulama geldi.

Edmonds'un yerel kaynaklardan aktardıklarına göre, "Arapça dışında dillerle konuşan yüzlerce asker, El Mafrak'taki Kral Hüseyin hava üssüyle Suriye sınırı yakınındaki Ürdün köyleri arasında ileri geri hareket ediyor." 

Edmonds, bu haberlerin hiçbirinin ABD medyası tarafından yayımlanmadığını zira teorik olarak mühleti bu salı sona eren yayın yasağı olduğunu ifade ederek iddialarını sürdürdü. Bunu Ürdün Kralı Abdullah'a sormayı da hiç denemeyin.

El Mafrak'taki üs, Der'a'dan itibaren neredeyse tüm sınır boyunca devam ediyor. Devlet Başkanı Beşşar Esad karşıtı hareketin merkez üssü Der'a'da son zamanlarda çok sayıda eylem oluyor. Suriye haber ajansı Sana'ya göre güvenlik kuvvetleri rutin bir şekilde "terörist çeteler" tarafından öldürülüyor. "İsyancılara" göre ise ordudan firar eden yurtseverler askeri ikmal hatlarına saldırıyorlar.

B planını ele alalım

NATO, bu kuşatma harekatını benimseyerek Suriye'de, 1990'larda Irak'taki stratejisinin farklı bir şeklini tatbik ediyor: Sonunda öldürmek için harekete geçmeden önce Suriye'yi uzun süre kuşatma altında bırakmak.

NATO, aksi için Allah'a dua etse de Suriye bir Libya değildir. O çok daha küçüktür ama daha fazla nüfusa sahiptir ve savaş tecrübesi geçirmiş, gerçek bir ordusu vardır. Avrupa'daki mevcut dramda birbirlerinden son derece uzaklaşmalarının ötesinde İngilizler ve eski sömürgeci kuvvet Fransa, geleneksel bir savaş aptallığında bulunmaları halinde iktisadi açıdan her şeyi kaybedeceklerini hesaba katıyorlar.

Suriye muhalefet mensuplarına - Suriye Ulusal Konseyi (SUK) - gelince, bunlar şaka gibiler. Çoğu, biraz Kürt serpiştirilmiş Müslüman Kardeşler'dir. Lideri Burhan Galiyun, Paris'te sürgünde yaşayan ve (sıradan Suriyeliler için) itibarı sıfır olan bir fırsatçıdır. Wall Street Journal'a verdiği son mülakatta İsrail lobisini teskin etmek için söylenebilecek her şeyi söyledi (artık İran'la bağlantı yok, artık Lübnan'da Hizbullah'la Gazze'de Hamas'a destek yok).

ÖSO, ordudan 15 bin kişinin firar ettiğini iddia ediyor. Ama bunların içinde paralı askerler de var ve çok sayıda Suriyeli sivil bunları silahlı çeteler olarak görüyor. SUK da teoride gerilla karşıtıdır. Ama Suriye askerleri ve Baas Partisi ofislerine saldıran ÖSO'nun yaptığı tam olarak da budur.

Şimdi SUK'un en önemli taktiği, Batı kamuoyuna Humus'ta katliamın yakın olduğu şeklinde Libya tarzı "potansiyel" kâbus satmaktır. Bunun medyada alışılmış, gürültücü şüphelilerin dışında pek alıcısı yoktur. Her ikisi de İstanbul'da bulunsa da SUK ve ÖSO, eylemlerini birlikte kararlaştırıyor görünmüyorlar. Bunlar, The Three Stooges (Üç Şamar Oğlanı) filminin ölümcül bir versiyonu gibidirler.

Sonra, KİK (Körfez İşbirliği Konseyi, nam-ı diğer Körfez Karşıdevrim Kulübü) monarşileriyle, "davet edilen" KİK üyeleri Fas ve Ürdün olmak üzere şimdi Sekiz Şamar Oğlanı tarafından kontrol edilen Arap Birliği geliyor. Şamar oğlanları, NATO'nun Büyük Orta Doğu projesinin taşeronudurlar. Kimse 2006'da Beyrut ve Güney Lübnan, 2008'de de Gazze İsrail tarafından yerle bir edilirken bu şamar oğlanlarının nerede olduğunu sormuyor. Şamar oğlanları, ABD/İsrail ekseninin kutsal  haklarını sorgulamaya cüret edemezler.

NATO'nun Suriye’deki taktikleri bir süredir oldukça net. Libya’nın yeni-Napolyoncu kurtarıcısı Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy yönetimindeki Fransa, turbo gerilim yükleme üzerinde yoğunlaşıyor. Paris aynı zamanda, İran’ın nüfuzunun engellenmesinde olduğu gibi Batı’nın stratejik çıkarları kapsamında, Arap alemi boyunca Müslüman Kardeşler’in yükseldikçe yükselişini konumlandırmaya çalışıyor.

Sonra devam etmekte olan iktisadi abluka… Bu, Irak’ın (bu gerçekleşmeyecek), Lübnan’ın (bu gerçekleşmeyecek) ve Ürdün’ün (gerçekleşebilir ama Ürdün’ün zararına olur) iş birliği olmadan imkansızdır.

Ama NATO'nun rüyası, gerçekte Türkiye’yi bu kirli işi yapmaya itmektir. ABD de dahil NATO ülkeleri, petrol fiyatlarına tavan yaptıracak bir diğer Orta Doğu savaşını kolay kolay başlatamazlar.

NATO’nun anlayamayacağı, Irak’ta mezhepçi Şii-Sünni savaşının yeniden patlama ihtimalidir. Bu durumda tek güvenli yer, Irak Kürdistanı olur. Ve bu, Irak’tan Suriye’ye, Türkiye’den İran’a Kürtlerin birliğini kuvvetlendirir. Türkiye de bu durumda Suriye’de savaşa karışmak yerine, kızartmak üzere münasip bir balık bulmuş olur.

Türkiye’nin ikili oyunu

Halen bu girift satranç tahtasında tahmin edilmesi en zor olan şey Türkiye’dir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından tasarlanan, oldukça gürültülü dış politikaları “komşularla sıfır soruna” tam olarak ne olduğundaki gibi.

Riyad'ın güçsüzlüğü, Kahire’nin de karışıklıklar içinde olmasıyla Ankara, Sünnilerin liderliğini ya da çoğunluğu İran’dan (ama ayrıca Irak, Suriye’de Aleviler ve Hizbullah’tan) olmak üzere sapık Şiilere karşı inançlı Sünnilerin koruyuculuğunu tekeline almış görünüyor.

Aynı zamanda Ankara, NATO ve ABD’yi memnun etmek için topraklarında füze savunma sistemi kurulmasına izin verdi. Bu sadece İran’a değil bilhassa Rusya’ya yöneliktir. Ankara’nın, Kürt meselesini Suriye topraklarında özerk bir bölge oluşturarak “çözme” konusunda gizli - yasak - arzu taşıdığından ise hiç bahsetmeyelim. 

Ve Ankara ayrıca para kazanmak da istiyor. Libya’da kazananlar İngiliz ve Fransız petrol çıkarlarıydı, kaybedenler ise İtalyanlar ve Türklerdi. Ama şimdiye kadar Türkiye, iki ülke arasında serbest ticaret anlaşmasının iptal edilmesiyle, özellikle Suriye sınırı yakınındaki Hatay şehrinde yine kaybediyor.

Batı'nın çaresizliğinden dolayı Esad rejimi boğuluyor olmaktan çok uzaktır. Arap Birliği/Türkiye büyük yaptırım paketine karşılık vermek üzere rejim, uluslararası mali sistemi baypas ederek Çin’le ticarete hız verdi.

Washington’un uzun dönemli bir yaklaşım içinde olduğuna ise şaşırmamalı. O, Nikaragua’nın eski meşum karıştırıcısı John Negroponte’nin, Bağdat büyükelçisiykenki yardımcısı ve şimdi de Suudi Krallığı’nın karşı devriminin teşvikçisi olan büyükelçisi Robert Ford’u Şam’a geri gönderdi.

Ford’un, eski sömürge kuvveti Fransa’yla yatakta olan Suriye muhalefetiyle e-mail trafiğinde bulunmak için çok zamanı olacak. Şamar oğlanı festivali hakkında konuşalım. Bu, kesinlikle Orta Doğu’daki rezillik tarihinde kendi heykelini yontmak olacaktır.

Kaynak: Asia Times

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas