Geçen haftanın protesto dalgaları ve Amerikan büyükelçiliklerine düzenlenen saldırılar “Müslüman öfkesinin dönüşü”, Arap ayaklanmalarının başarısızlığı, Obama dış politikasının çöküşü ve kaçınılmaz medeniyetler çatışması hakkında bir milyon op-ed makale üretilmesine (ve Newsweek’in dillere düşmüş bir kapağına) yol açtı. Hicvî bir Fransız gazetesi daha saldırgan karikatürler yayınlamak için koşuşturduğunda ise herkes bölgede yeni bir gösteri dalgasına hazırlandı. Ancak kıyamet yolunda eğlenceli bir şey tecrübe edildi: Hiçbir şey olmadı. Birkaç küçük gösteri yapıldı ancak Arap ülkeleri (Pakistan ve Lübnan’ın aksine) kitlesel gösterilere, büyükelçiliklerin yakılmasına, televizyon kameralarına çığlık atıldığına şahit olmadı.
Berbat bir YouTube filmine karşı başlayan gösterilerin söneceği bugünden belliydi elbet. Genelde kaydedildiği üzere, geçen hafta yapılan gösteriler Arap ayaklanmaları gösterilerine kıyasla oldukça küçüktü; hatta Arap dünyasında her hafta yapılan demokrasi yanlısı veya diğer siyasi gösterilere kıyasla bile daha küçüktü. Chris Stevens ve meslektaşlarının öldürülmesi ve büyükelçiliğin delinmiş duvarları, yanısıra el Kaide bayrakları gösterilerin çapı hakkında Batıdaki algıları ciddi ölçüde şişirdi.
Şu ana dek en büyük halk seferberliği Libya’dan geldi – Bingazi’de onbinlerce kişi milislere ve Amerikan konsolosluğuna yapılan saldırıya karşı ilham verici şekilde gösteri düzenledi. Bunun hakkında milyonlarca makale yayınlanmış değil. Çok yazık. Arap dünyasının tahsisli senaryonun peşinden gitmemesi geçen haftaki patlama kadar ilgi ve dikkati hak etmektedir. Bugünkü gösterilerin nispeten sönük geçmesi; ve ABD konsolosluğuna yapılan saldırıyı ve milis şiddetini kınayan gösteriler umarım ki geçen haftaki elçilik saldırısının anlamı üzerinde çokça duran medyanın hiç değilse onda birinin dikkatini çeker.
Gösteri dalgasının sönmesi ve Bingazi’deki karşıt gösteriler, “bizden niçin nefret ediyorlar” veya “Müslümanlar niçin bu kadar kızgın” yahut “Obama berbat şekilde nasıl da çaktı” gibi popüler şıklardan daha iyi sorular getirmektedir akla. Örneğin, bu gösteriler niçin bu kadar küçük? Danimarka’da yayınlanan karikatür krizi aylarca sürdüğü halde bu gösteriler niçin çabucak sönüp gidiyor? Çekirdek unsurlar haricinde geniş dış desteği niçin cezbetmiyor? Geçiş sürecindeki Arap ülkeleri liderleri, İslamcılar da buna dâhil, niçin hızla özür dileme ve ABD’yi temin etme yoluna girdiler? Tüm cevapları bilmiyorum ancak birkaç ihtimali anayım.
Birincisi, kilit İslami aktörler bu kez tırmandırma yerine kendilerini tuttular. Müslüman Kardeşlerin “ılımlı” olarak görülmesi gerektiğini söylemek değildir bu (hem bu beyhude ve bitmeyecek bir tartışmadır) Müslüman Kardeşlerin Peygambere yapılan saldırıyı protesto etmeye yahut altı yıl evvelinden daha İslamî bir toplum inşa etmeye daha az hevesli olduğuna inanmak için pek bir neden yok. İdeolojileri, mensubiyetleri, hakaret algıladıkları şeylere karşı durma istekleri öyle pek değişmedi. Ancak “çıkarları” değişti ve ilk içgüdüleri geri teptiğinde kendilerini intibak ettirmek zorunda hissettiler. Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı olarak sırf ABD için değil Mısır’ın uluslararası ittifakları ve şöhreti hakkında da üzüntü duymalıdır. İhvan’ın ülkenin başı çeken siyasi partisi Hürriyet ve Adalet Partisi ülke genelinde nasıl algılandığına ve Selefi rakipler karşısında muhafazakâr oylara dair tasalansa yeridir. İlk içgüdüleri, protesto trenine atlamak oldu fakat ülke içi ve dışında siyasi ve yapısal baskılarla karşılaşınca buna intibak etmekte eli çabuk davrandılar. Bu yüzden de kutsala hakaretle ilgili yasal tedbirler ve barışçıl gösteriler çağrısında bulunup şiddeti kınadılar, gerekli özürleri dilediler ve İslamcı rakiplerini irrasyonel aktörler diyerek ziftlemeye baktılar.
İkincisi, Arap ayaklanmaları tek bir meselenin kamusal gündemi işgal etmesini geçmişe nispetle güçleştirdi. 2006’da Danimarka’da yayınlanan karikatürler siyasi alanı haftalarca meşgul etmişti çünkü İslamî gruplar için kullanışlı bir siyasi mesele sunmuş; ve çoğu Arap rejimi halk öfkesini Batılı hedeflere yöneltmeyi münasip görmüşlerdi. Fakat şimdi rekabet halinde çok sayıda mesele var; alanı tekeline alma teşebbüsü için gerekli sabır ise daha az. Suriye bölgesel düzlemde dikkat talep ediyor elbette fakat yerel meseleler dikkatleri en çok çeken meselelerdir. Birkaç gün önce Yemen’de 10.000’den fazla kişi bir araya gelip Abdullah Salihi’ye tanınan yargı dokunulmazlığının kaldırılmasını talep ettiler. Ürdünlüler internete getirilen yeni kısıtlamaları protesto ediyorlar. Mısırlılar ve Tunusluların siyasi aklında pek çok konu var. Dahası, yoğun iç siyasi rekabet yüzünden diğer siyasi kuvvetler bir İslamcı eğilime kamusal gündemi belirleme iznini tanımıyor. Bingazi’deki “Devrimimiz Çalınmayacak” pankartı bölgede artık iyice yerleşik olmuş aktivist cemaatlerin tutumu olarak devam edebilir.
Yerel siyasi alana hâkimiyet, irili ufaklı tüm gösterileri ele alan ve hepsini birden “Müslüman öfkesi” başlığıyla tek bir anlatıda toplayan analizlerde gözden kaçırılmaktadır. Geçen haftaki gösteriler hakkında gerektiği gibi hazırlanan haberler, yerel siyasi meseleleri de vurgulamıştır. Mısır’da selefiler siyasi ilgiyi çekmek için İslamcılarla pozisyon alıyor ve bu esnada elçilik dışındaki gerçek kavgaya ideologlar değil de bıçkın gençler dâhil olmuş görünüyor. Yemen’de Amerikan politikalarına yönelik genel öfkeye ilave olarak bıçkın ve öfkeli gençlerin bir araya gelişi anahtar gibi görünüyor. Lübnan’daki gösterilerin diğer yerlerdekine nispetle daha çok şiddet içermesinin sebebi Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın dikkatleri Suriye’deki sevimsiz duruşundan dini tahkir konusuna çekmek istemesidir.
Üçüncüsü, başlıca etken olduğunu düşünmesem de Obama’nın İslam dünyasına erişmesi öyle binlerce (benzer) makalede iddia edildiği gibi iç karartıcı bir başarısızlık değildir. Kahire konuşması ve müteakip politikalar ona kalıcı bir popülarite veya Amerika’ya karşı sihirli bir evrensel sevgi yaratmış değil tabi. Fakat beklenen yahut ana fikir bu değildi zaten. Danimarka karikatürlerine karşı gösteri dalgasını 2000’li yılların medeniyetler çatışması atmosferi beslemişti – ki medeniyetler çatışması tezi, İslam ve Batı arasında kusursuz bir çatışma anlatısıdır ve terörle savaş söyleminin, Irak işgalinin zehirleyici mirâsı bu çatışma anlatısını kamçılamıştır. Obama’nın İslam dünyasına ulaşma çabası, “karşılıklı çıkarın ve karşılıklı saygının” olduğu meselelere odaklanarak İslam ve Batı arasındaki çatışma sarmalını kırmak içindi. Medeniyetler çatışması başlatmak isteyen aşırıların hazır bulunduğunu geçen hafta bizlere göstermiştir. Olmadıklarını kim düşünmüştü ki? Fakat nispeten zayıf oluşları bazı şeylerin değişmiş olduğunu da telkin etmektedir. Amerikan politikaları halen popüler olmadığı halde sıradan insanlar için anlamlı olan İslam’a karşı savaş anlatısı yok artık – ki bu değişimin bir parçası olabilir bu.
Bu meseleler etrafında öfke ve gösteri döngüleri görmeyeceğimiz anlamına gelmez bu elbet. Pek çok insan bu meseleleri önemsemektedir ve gösterileri örgütleme, mesajlarını yayma, yerel ve uluslararası medyanın dikkatlerini çekme yeteneğine sahiptirler. Kilit aktörlerin çıkarları bazen farklı yerlerde olacak ve sönüp gitmek yerine daha fazla ivme kazanacaklardır. Örneğin Pakistan ve Lübnan’daki gelişmeler çoğu Arap ülkesinde olana nispetle daha menfurdu. Böyle olması, iç siyasi durumla ilgili nedenlerden dolayıdır muhtemelen.
Kahire’deki nispî sükûnet ve Bingazi’deki milis karşıtı gösteri hakkında çok sayıda op-ed makale yayınlandığını ve televizyonlardaki programlarda bu konunun ele alındığını görmek için sabırsızlıkla bekliyorum. Burada ele aldığım bazı vakaları yanlış okumuş olabilirim; gelecek birkaç hafta çok farklı dinamiklerin sahneye yükseldiğine de şahit olabilir. Fakat bu siyasi dinamikler, gösterilerin sürekli olmaması, kilit İslami aktörlerin hesaplarındaki değişiklikler ve Libya gibi yerlerdeki güçlü sosyal kuvvetlerin tepkileri hakkındaki sorular geçen hafta söyleme hâkim olanlardan çok daha iyi sorulardır.
Kaynak: Foreing Policy
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı