İran’daki Yeşil Hareket konusunda kötümser olmak kolay değil. Herkes cesur protestocuları desteklemek istiyor ve yine neredeyse herkes, onların giderek canileşen rejime üstün gelmesini umut ediyor. Ben de böyle düşünüyorum. Fakat Washington son birkaç haftadır kendisini daha da fazlasına inandırmış gibi görünüyor; ABD sanki, İran’da rejim değişikliğinin gerçekten yaklaştığına ve tabandan gelen bir rejim değişikliğini gerçekleştirmenin, nükleer program üzerine müzakere edilmiş bir anlaşma sağlamaktan daha muhtemel ve kolay olduğuna inanıyor gibiydi.

Ben bu konuya şüpheyle yaklaştım. Arap rejimlerinin halk memnuniyetsizliğine rağmen on yıllardır nasıl hayatta kaldığını izlerken şunu açıkça görüyorum: Ortadoğu rejimleri çok sayıda konuda başarılı olmasa da, iktidarda kalmayı gayet iyi beceriyorlar. Bununla birlikte, son birkaç haftada 11 Şubat’ın Yeşil Hareket için bir dönüm noktası olacağına dair sayısız yazı okuduğum gibi, bu savı İran’ı izleyen çok sayıda kişiden de duydum. Ve artık 11 Şubat’ın bir dönüm noktası olmadığı gayet açık. Peki bundan sonra ne olacak?

Muhalefet bölündü
11 Şubat’ın ‘fos çıkması’, daha fazlasını ummuş olmalarına rağmen kimseyi şaşırtmamalı. ‘Seçim’ fiyaskosundan sonraki ilk günlerde, rejim kendisini toparlamayı başaramadan işleri değiştirmeye yönelik bir şans ortaya çıkmış olabilir. Fakat rejim bunun altından kalkmayı başardı (ve eğer Obama yönetimi açıkça bir taraf tutsaydı, aynı başarıyı daha da kolay elde edecekti).

Rejim o günden bu yana mahalefeti sistematik bir biçimde bastırdı ve böldü, liderleriyle üyelerini taciz etti ve kendi kontrol aygıtlarını güçlendirmek yönünde adımlar attı. İnternet Yeşil Hareketi ateşlemekte belirleyici bir rol oynamış veya oynamamış olabilir, fakat rejim artık interneti gerekirse ‘kapatmaya’ hazır. Şiilerin anma törenleri ve önemli ulusal yıldönümü kutlamaları düzenleme geleneğinin örgütlenmek ve harekete geçmek için belirli noktalar sunduğu doğru, ancak bu durum aynı zamanda rejimi protesto faaliyetlerini tam olarak nerede ve ne zaman beklemesi gerektiği konusunda da bilgilendiriyor. Kısacası, ben İran rejiminin hiç olmadığı kadar az destek bulduğuna ve meşruiyetinin de hiç olmadığı kadar azaldığına inanıyorum, fakat rejim şu an özellikle incinebilir bir durumda değil.

Obama’nın ekibinin ‘kolayca sönebilecek veya bastırılabilecek bir protesto hareketine bel bağlamaktan’ kaçınmak konusunda kesinlikle doğru yaptığını düşünmemin sebebi de bu. Amerika’nın İran’daki olayları etkileyebilme gücünün sınırlarını kabul etmeliyiz. ABD’nin insan haklarını desteklememesi ve baskıyı eleştirmemesi gerektiği anlamına da gelmiyor bu; yönetimin, tıpkı Arap dünyası ve onun ötesinde olduğu gibi İran’da da kamusal özgürlükleri desteklemesi gerektiğine inanıyorum. Fakat Washington, Amerika’nın duruşundan ziyade çoğunlukla İran’ın iç dinamikleri tarafından şekillenecek bir tabandan gelen rejim değişikliğine bel bağlamamalı.

Peki alternatifler ne? Bazıları, başkanın Yeşil Hareket’le dayanışma ilan eden görkemli bir konuşma yapmasını istiyor. Böyle bir konuşma işe yarar mı? Sanmam. Bu konuşma gerçekten de Amerika içinde desteklenen bir adım olacaktır, fakat gerçek bedellere de yol açacaktır ki, Obama bu bedellerden kaçınırsa akılıllık eder. Böyle bir konuşma protestocuları cesaretlendirebilir, fakat onlar zaten yeteri kadar motive olmuş durumda. Obama’nın dayanışma ilanı, ABD’nin daha fazlasını yapmaya çalışmaları durumunda protestocuları koruma yönünde dolaylı bir söz vermesi anlamına gelir ki, bu sözün geri alınması neredeyse imkânsız. Böyle bir konuşma ayrıca, rejimin muhalefeti Amerikan piyonları ve kuklaları olarak şeytanlaştırmasını ve muhaliflerin itibarına zarar vermesini kolaylaştırır. ABD açık destek verse de vermese de, yerli rejim değişikliğinin sihirli kurşunu sıkacağından pek umudum yok. 

‘Savaş’ diyenler kör olmuş
Sesleri giderek daha yüksek çıkan savaş davullarıysa her zamanki gibi sorumsuz oldukları gibi, kurulan mantık da hatalı. Obama’nın danışmanlarının, stratejilerinin ana hedefini savaştan kaçınmak olarak tarif etmesini rahatlatıcı buluyorum. Savaşın niçin tek mantıklı seçenek olduğunu, o kadar yüksek bir bedel ödenmeyeceğini ve muazzam kazanımlar elde edileceğini açıklayan birilerini bir daha dinlemek
zorunda kalmasam mutluluktan havalara uçardım. Fakat bunun için dış politikayla ilgilenmeyi bırakmam gerekir, zira savaş savunucuları her zaman böyle savlar ortaya atar.

Amerika’nın veya İsrail’in askeri bir saldırı düzenlemesi riskli olacak, çok sayıda insanın ölmesine yol açacak, Obama’nın büyük stratejisinin geri kalanı için yıkıcı sonuçlar yaratacak, Irak’ta muhtemelen daha kötüye doğru dramatik bir dönüşe sebep olacak, küresel ekonomi üzerinde geçici olsa da önemli etkiler yaratacak ve rejimi zayıflatmaktan ziyade muhtemelen güçlendirecek. Saldırının ciddi bir politika seçeneği olarak ele alınmaması gerekir.

Şu an bir ‘büyük pazarlığın’ yapılacabileceğini de sanmıyorum. Böyle bir anlaşma, eğer Obama daha farklı tercihlerde bulunmuş ve soruna daha taze bir kavramsal çerçeveyle yaklaşabilmiş olsaydı, başkanlığının ilk günlerinde yapılabilirdi. O sıralarda İran’ı daha geniş bir bölgesel çerçeveye oturtmak ve Bush döneminin ikili ilişkiler bağlamındaki katı itirazlarını kırmak konusunda çok sayıda fikir vardı ortada. İlerleme şansını İran’daki seçim krizinin mi öldürdüğünü, yoksa aynı anda hem temas kurup hem de temas başarısız olursa yaptırımlara hazırlanma stratejisinin baştan beri çöküşe mahkum olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Fakat geçmişe dönemeyiz, olan oldu..

Obama Senato’dan daha gerçekçi
Dolayısıyla elimizdeki seçenek müzareke ve yaptırım. Bunlar da şu an olumlu sonuç verecek gibi görünmüyor, fakat en azından diğer seçeneklerin en korkunç sonuçlarından kaçınılmasını sağlıyor. Eğer Senato’nun istediği gibi iç siyaset tarafından belirlenmez ve Beyaz Saray’ın yaklaşımındaki gibi dikkatli bir biçimde belirli hedeflere yöneltilip müzakere stratejisiyle sıkı sıkıya bağlantılı kılınırsa, yaptırımların işe yarama ihtimali artar.

Temas, ABD’nin kamusal özgürlüklere ve insan haklarına sürekli destek mesajıyla da birleştirilmeli; böyle bir durum, İran rejiminin baskı politikasının yol açtığı uluslararası ve iç bedelleri, muhalefete zarar vermeden artırabilir. Bir müzakere stratejisinin işe yarayabilmesi için gerekli olan şartların sağlanması meselesine odaklanılmalı; kolay bir görev değil ama elimizdeki en iyi seçenek de bu. Genel olarak, eğer söylemleri rejim değişikliği ve savaş umutlarından ziyade, müzakere stratejisinin nasıl işe yarar hale getirileceğine dair daha az ‘çekici’ ama daha faydalı soruya odaklayabilirsek hepimiz daha iyi olacak. (George Washington Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, 11 Şubat 2009)

Kaynak: Radikal