Başbakan Erdoğan’la Washington’a uçarken bir söyleşi yaptık ve CHP Genel Başkanı Baykal’ın uzlaşma çağrısı hakkında ne düşündüğünü öğrenmeye çalıştık. Başbakan tahminimizden öte bir rahatlıkla, “Eğer yasal bir engel yoksa olabilir, gelsinler görüşelim” dedi.

Başbakan’ın olumlu cevap verdiği soru şöyleydi: “Sayın Baykal yüksek yargı ve parti kapatmalarla ilgili üç maddeyi ayrı tutalım gerisine varız, diyor. Siz ne diyorsunuz?”

Başbakan o sırada soruyu soran biz gazeteciler gibi, konuyu tamamen Baykal’ın anlattığı haliyle gerçekten üç maddeyle sınırlı zannediyordu. Yani, bütün diğer maddeler konusunda CHP’nin itirazı yoktu; eğer bu maddeler Meclis’ten müştereken geçerse diğer üç madde de CHP’nin itirazı olmadan referanduma gidebilir şeklinde bir teklifle karşı karşıya olduğunu düşünüyordu. Bu çerçevede bir teklifi, “Eğer arkadaşlarım da uygun görürse ve eğer yasa uygunsa” şartlarına bağlı olarak konuşmaya hazır olduğunu söyledi.

Uçaktaki gazetecilerin de anladığı ve dolayısıyla gazetelerine de yazdırdıkları haber buydu... Özetleyecek olursak, CHP diğer 24 maddeye itiraz etmediği takdirde AK Parti’nin şartlarına bağlı olarak kritik o üç madde ayrılabilirdi...

Uzun bir uçak yolculuğu malum... Başbakan bir ara arka tarafa gelerek bizlerle ayaküstü sohbet etti. O sohbeti yazmayacağım ama kısa bir anekdotu aktarmak gerekiyor.

Ayaküstü sohbette havadan sudan konuşurken konu yeniden anayasa paketine geldi. Hepimiz doğal olarak, Baykal’ın bu sözlere ne cevap vereceğini merak ediyorduk...

Başbakan, “Osmanlıca kitaplarda sayfa sonunda bir “mücerreb” diye bir kelime yazar. Yani tecrübe edilmiş, demek. Ben de tecrübemle söylüyorum ki Sayın Baykal bu teklifimi kabul etmeyecek, geri adım atacak!..”

Bizi havamız ise, Baykal’ın üç maddeyi paketten ayırma ihtimalini ıskalamayacağı ve Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmak için bile olsa bu karşı teklifi kabul edeceği yönündeydi.

Daha Türkiye’ye ayak basmadan haksız çıktık.  Başbakan’a da “Ben size dememiş miydim?” sözünü söyleme hakkı doğdu!

Anlaşıldı ki, “üç madde” denilen “üç konu”ymuş ve bu da 11 maddeyi kapsıyormuş. CHP bu maddelerin paketten çıkarılmasını istiyor ama yine de paketin geri kalanına itiraz etmeye devam ediyor. Nitekim, bir yandan “uzlaşma” turlarını sürdürürken bir yandan da paketin tamamına muhalefet şerhi koymayı ihmal etmediler. Baykal ayrıca, Erdoğan’ın karşı teklifini duyduğu ilk anda refleks olarak üç maddeyi seçimden sonraya bırakmayı da önerdi.

Neticede, Başbakan 24 saat geçmeden haklı çıktı ama mesele bu da değil.

Anayasa değişikliği gibi ciddi, önemli ve yarınlar açısından çok şey ifade eden bir konuda böylesine tutarsız ve çelişkili bir tavır nasıl olabilir!

Üstelik en başta “Bu anayasa değişikliği anayasayı ilgadır. Bu Meclis anayasa değiştiremez” gibi tamamen kendini bağlayan bir tavır koyup ardından uzlaşma aramak, uzlaşma ihtimali ortaya çıkınca bu kez geri dönerek yine paketin tamamına şerh koymak... Bütün bunların anlamı ne olabilir?

Uzun bir analize gerek yok.

Baykal, en baştan beri kendisini bu anayasa değişikliğini engellemeye adamış durumdadır. Nasıl olursa olsun engellemek...  Paketi Anayasa Mahkemesi’ne götürmek CHP’yi de yıpratacağı için bu en kötü seçenek dışında kalan daha makul yolları deniyor. Cumhurbaşkanı’nın devreye sokarak, üç madde/üç konu demogojisi yaparak vs.

Bütün bunlarla anayasa değişikliğine karşı değilmiş atmosferi yaratmaya çalışıyor. Çünkü, bu pakete karşı olmanın 367’yi bile mumla aratacak berbat bir imaj yaratacağını biliyor.

Bu film burada bitmez. Pazartesi’yi bekleyelim de Meclis’i seyredelim, daha neler göreceğiz.

Kaynak: Star