Nil Mescidi'nde akşam namazı
Mısır’a, İstanbul’dan Semerkand yayınlarından üç arkadaşla, Kahire’de her sene yapılan Uluslararası Kitap Fuarı için gitmiştik, hakkında çok şey okuduğumuz ve bildiğimiz Mısır’a ilk defa gidiyordum. Ancak kendimizi tam da, kargaşa ve gösterilerin ortasında bulduk. Gider gitmez, “Mescidu’n-Nîl” adlı bir camide namaz kıldık. Namaz daha önce kılınmış olduğu için ikinci cemaat yaptık. Namazı ben kıldırdım. Kur’ân-ı Kerîmi Mısır makâmıkKıraatı üzere okuduğum ve Şafii mezhebi üzere kıldırdığım için arkamda saf tutan Mısırlılara garip ve yabancı gelmedim. Hele namaz sonrasında Mısırlılarla Fasih Arapça konuşunca daha bir kaynaşma oldu.
Mısır’da beş yıldızlı oteller bile temiz olmadığı için, Kahire’nin Cîze/Giza semtinde Türkiyeli öğrencilerin kaldığı ve Mısır’ın Sovyet yanlısı dönemlerinden kalan bir sitedeki daireye yerleştik. Bize ertesi gün, Cuma namazı akabinde büyük olayların yaşanabileceği ifade edildi.
Ertesi gün sabah erken, mihmandarımız geldi, bir turizm minibüsü ile yola çıktık. Kahire, bina yapısı, arabaları vs. ile Türkiye’nin 70’li, 80’li yıllarını yaşıyor henüz. Caddeler, vakt-i zamanında Türkiye’den ihraç edilmiş Murat 124 ve Şahin model otomobillerle dolu.
Mısre'l-Kadime- Eski Kahire:Sefalet, perişanlık
Nil üzerindeki köprülerden geçerek “Misre’l-Kadîm (مصرالقديمة, Eski Kahire)’ye geçtik. Ehl-i Beyt-i Resul’den Hazret-i Hasan (R.A) Efendimiz’in torunu Seyyidet-i Nefise’nin türbe-i şerîfine ve camiine gittik. Orayı ziyaret ettikten sonra, yakınındaki, Hz. Hüseyin (R.A) Efendimizin torunlarından Seyyidet-i Sekîne’nin türbe-i şerîfesi ve camiini ziyaret ettik.
Mısır'da Eski Kahire (Misre'l-Kadîme) Fatimi, Eyyubî, Memluk Ve Osmanlı Eserlerinin yer aldığı Fustat içler acısı durumda. Sahabe kabirleri, İmam Şafii'nin türbesi, Ibn Ataullah İskenderî, Ibn Hümam Es-Sivâsi. Hepsinin türbe, cami ve kabirleri perişan durumda. Halkta aşırı bir fakirlik ve sefalet göze çarpıyor. Mübalağa olmasın, büyük bir camide 100 kişilik cemaat varsa, 300 dilenci var. İnanılmaz bir durum. Herkes dileniyor, para istiyor. Oralardan geçerken sokaklarda sefalet hüküm sürdüğünü gözlemledik, her taraf adeta çöp yığınları ile dolmuş. Özellikle İmam-ı Şafii türbe ve camii çevresi çöplüklerle dolu, camiin abdesthane, lavabo ve tuvaletleri pislikten, kirlilikten geçilmiyor..
1008/1599 Yılında, Mısır’da Lala Mustafa Paşa’nın valiliği esnasında defterdar olan ünlü Tarihçi Gelibolulu Âlî Mustafa, Halâtu Kahire diye Kahire’yi anlatan Türkçe bir kitap kaleme alır. Bu kitapta İmam-ı Şafiî Camii abdest alma yerlerinin ne kadar çok, kirlik ve pislik içinde olduğunu tasvir eder. İmam-ı Şafiî Camii abdest alma mahallerini Gelibolulu Âlî’nin tasvir ettiği şekilde bulunca hayretimi gizleyemedim. Cami’de namaz kılarken halılardaki tozlardan adeta alnımız kirlendi.
İmam-ı Şafii-Şafiilik, Eyyubiler ve Kürtler
Özellikle Kürtler İmam Şafii Türbesine Ve Selahaddin Kalesine sahip çıkmalı, sahiplenmeli. Bunu ırkçılık yapılsın saikiyle söylemiyorum. Ama Kürtler için İmam Şafii türbesi ya da Selahaddin'in eserleri, cidden sahiplenilmesi gereken önemli dini simgelerdir.
Bunu Kürtlerin kendi dini değerlerine sahip çıkması gerektiğini vurgulamak İçin söylemek durumundayım. Şafiilik Kürt Kimliğinin Vazgeçilmezidir. Mısır'dan Sonra Şafiiliğin en önemli merkezi Kürdistan bölgesidir. Kürtler son dönem seküler değerler yerine dini değerlere sahip çıkmalıdır. Mesela, Barzani'nin İmam-ı Şafii türbe ve külliyesinin restorasyonunu üstlenmesi büyük bir jest ve prestij olurdu.
Hadd-i zâtında, Mısır'da İsmaili-Bâtınî Fâtımî Devletini ortadan kaldırıp , Şafiiliği egemen kılan Eyyubîler Kürt’tü. Yani Mısır'da Şafiiliği Kürtler iyice yerleştirdi.
Mevlâna Halid-i Şehrezori'nin Şam-ı Şerîf'teki Türbesini geçen yıl Konyalı işadamları restore ettirdi. Sorarım, Kürtler Rojin Ve Aram'a sahip çıktığı kadar bu değerlerine niye sahip çıkmaz. Mevlâna Hâlid veya Kahire'deki Selahaddîn Kalesi biz Kürtler için önem ifade etmiyor mu?
"Hikem" sahibi İbn Ataullah El-İskenderi
Cum’a namazı için, “Kitabu’l-Hikem كتاب الحكم” (kısaca Hikem-i Atâî denilen) eserin ve Letâifu’l-Minen gibi diğer önemli eserlerin de sahibi olan, büyük mutasavvıf Ahmed Bin Atâullah El-İskenderî’nin Fustât’taki camiine gidildi. Burada Cum’a namazından evvel Meşhur Hafız Abdulbâsıt Abdussamed’in (Vefatı: Kasım1988) talebelerinden bir hafız Kur’an-ı Kerîm tilâvet ediyordu. Namazı eda ettikten sonra, İbn Atâullah Hazretlerinin türbesini ziyaret ettik. Türbe şebekesi üzerinde, cami ve türbenin Ezher’in eski şeyhlerinden merhum Şeyh Abdülhalîm Mahmud tarafından ihyâ edildiğine dair bir kitâbe yazılmıştı. Şeyh Abdülhalîm Mahmud öteden beri bildiğimiz bir kimseydi. Serrac Et-Tusî’nin “Kitâbu’l-Luma’”ı başta olmak üzere bir çok tasavvuf literatürünün temel eserlerini gün yüzüne çıkararak yayınlamıştı. Buralarda bir hayli fotoğraf çekip kamera çekimi yaptık. Camiin imamı ile tanışıp sohbet ettik, bize Atâullah El-İskenderî’nin türbesinin bitişiğinde meşhur Hanefi fakihi Kemaleddin İbn Hümâm’ın türbesinin bulunduğunu söylemesi bizi bir hayli heyecanlandırdı.
Sivsalı Kemaleddin İbn Hümam
Hanefî Fıkhında Ali El-Merğinânî Er-Reşdânî'nin "Hidâye" kitabının şerhi olan sekiz ciltlik "Fethu'l-Kadîr" , "Kitâbu'l-Müsâyere" ,"Et-Tahrîr Fi Usuli'l-Fikh" vs. eserlerin müellifi meşhur Sivaslı Kemâleddin İbn Hümâm'ı gayet iyi bilirdik. Biz çocukken rahmetli pederim onun “Fethu’l-Kadîr” şerhini almıştı. Ben de yıllar önce İbn Hümâm’ın H.1317’de Kahire’de, Ferecullah Zeki El-Kürdî tarafından tahkik edilip basılan Akâid-Kelam üzerine “Kitâbu’l-Müsâyere” sini almıştım. Türbesini bulmamız bizi sevince boğdu. Ancak, türbenin duvarları ve sanduka rutubetten perişan vaziyette idi, duvarlar dökülüyordu. Biraz ileride Büyük Mutasavvıf, Ariflerden ,Kadiyu’l-Kudât Takiyuddîn Muhammed Bin Ali Bin Vehb El-Huseynî El-Kuşeyrînin türbesini gördük .Ancak bu türbe de diğerleri gibi gecekonducu fakir ailelerin işgâline uğramış,mesken olarak kullanılıyor.
Daha ilerde ise, Karâfe-i Suğra'da, Endülüslü büyük alim, büyük mutasavvıf, Buhari Muhtasarı ve şerhi "Behcetu'n-Nufûs" kitabının müellifi, büyük keramet sahibi, Seyyidi Abdullah Bin Ebî Cemre El-Endulusî El-Mursî El-Malikî Hazretlerinin türbe-i şerîfelerini görüp ziyaret ederek dualarımızı ediyoruz. Burası, mesken haline getirilmemiş, işgale uğramamış nadir türbelerden biri, burada bol fotoğraf ve kamera çekimi yapıyoruz. (Vefatı: H. 675-Kahire ;Abdullah Bin Ebî Cemre İçin Bkz. Abdülvahhâb Eş-Şa'rânî, Et-Tabakât El-Kubra, 1/203; Ahmed Es-Sinhacî, Neylu'l-İbtihâc Bitatrîzi'd-Dîbâc, 216; Kâtip Çelebî, Keşfu'z-Zunûn, 436-437; İbn Hacer El-Askalânî, Ed-Dureru'l-Kâmine Fi A'yâni'l-Mieti's-Sâmine; 2/254;)
Karâfe-i Suğra’nın daha iç taraflarında ise, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, "Avâmil" ve "Siraciye" Müellifi Seyyid Şerif-i Cürcâni, "Şifâu'l-Eskâm" ve "Teshil" adlı Tıp alanındaki eserlerin müellifi Aydın’lı Celâleddin Hızır Hacı Paşa ve Molla Fenarî'nin hocası Bayburtlu ünlü Hanefi Fakihi, 10 Ciltlik Hidâye Şerhi "İnâye" Sahibi, Şeyh Ekmeluddin Baburtî'nin de (Vefatı: 786/1384) medfun olduğu ve bugün maalesef yine ev-mesken olarak kullanılan türbeyi görüyoruz.
Mesela, Sivas Belediyesi Büyük Hanefi Fakihi Ve Hidaye Şerhi Olan, Fethu'l-Kadîr Müellifi, aslen Sivaslı olan Kemaleddin İbn Hümam'ın, Ataullah-ı İskenderî'nin Camiinin bitişiğindeki türbesini; yada Bayburt Belediyesi, yine büyük Hanefi Fakihi Bayburtlu ve 10 Ciltlik İnâye kitabı müellifi Şeyh Ekmeluddîn Babürtî'nin Karâfe mezarlığındaki türbelerini pekala restore ettirebilir.
Nitekim Birkaç Yıl Önce Kazakistan Devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayev, Şam'da Farabî'nin türbesini restore ettirdi .Eski Kahire'nin ihyâsı tüm İslam Dünyasının onuru ve görevidir.
Yine Barzanî, Kahire'de Nuhbetu'l-Fiker Müellifi büyük Muhaddis Takiyuddin-i Şehrezorî'nin; yada Geçen Asrın Büyük Nakşibendi Meşâyihinden ve Nakşi-Halidiliği Mısır'a götüren "Tenviru'l-Kulûb" müellifi Muhammed Emin El-Kürdi El-Erbilî'nin perişan vaziyetteki mezarlarına müdahale etse fena mı olur? Yada Kürt asıllı merhum Hafız Abdülbâsıt Abdüssamed'in zor durumdaki ailesine sahip çıkılsa ne zarar olur.
İslâm Tarihinde Kürtler arasından çıkmış ve ün salmış değerler, şahsiyetler, ulema ve mutasavvıf, hükümdar vs.’nin bir Emine Ayna veya Aysel Tuğluk kadar değeri yok mu biz Kürtler açısından. Bu ne büyük bir değerler erozyonu ve yozlaşma’dır.
El-Mukattam kayalık/dağının eteklerinden başlayan Fustat ve Eski Kahire tam bir mezbelelik. Hele İslam tarihinde önemli yer edinmiş olan birçok ulema ve mutasavvıfın medfun olduğu ünlü Karâfe mezarlıkları ve türbeler içler acısı durumda. Mısır’da türbeler, aile mezarlıkları eski Mısır’dan kalan geleneklerin etkisi ile büyükçe mezar evler şeklinde yapılır. Bu türbe ve mezar evler perişanlığının yanısıra neredeyse tamamına yakını çok fakir ailelerin işgaline uğramış. Bu fakir ve sefalet içindeki aileler buraları mesken haline getirmiş. Mezar evler ve türbelerden mahalleler oluşmuş. Hatta İmam-ı Şafii çevresinde bunların Cuma pazarına bile rast geldik. Pazar, İstanbul’daki Çarşamba pazarının bir benzeri, ama keşmekeşlik ve aşırı kirlilik hakim. Bu pazardan meyve ve sebze almaya mideniz dayanmaz.
Kahire'de, Tunus’ta başlayıp, Mısır’a sıçrayan hadiseler, Cum’a namazından sonra tırmanma gösterdi. Akşam’a doğru gençler akın akın Tahrir Meydanına akıyorlardı. Bu ayaklanmayı, Internet, MSN, Facebook ve Twitter’da örgütlenen 14-27 yaş arası genç kuşaklar başlattı. Açıkça, internetle, bilgisayarla büyüyen gençlik başlattı. Kahire’de bu durum adeta gözümüze sokulurcasına gözlemleniyordu. Bu gençlik niye böyle bir patlamaya öncülük etmişti? Dış dinamikleri, Büyük devletlerin projelerini, BOP projesini, G. Soros faktörlerini bir tarafa bırakırsak, neden bu gençler Mısır gibi katı-acımasız diktatörlükle yönetilen bir ülkede böylesine bir gözükaralığı, cesareti sergilemişti?
Bir hadis rivâyeti var: “ الشبابة شعبة من الجنون Gençlik, delikanlılık delilikten bir şubedir “diye. Ancak yine de böyle bir gözükaralık niye daha önce değil de bu zamanda oldu. Saatlerinin çoğunu sanal alemde geçirerek aile ve toplum yaşamından önemli ölçüde soyutlanarak bireyselleşen bu kuşaklar, aynı zamanda bilgisayar ortamında yıllarca hedeflere kilitlenip, hedefleri yok etmeyi, ortadan kaldırmayı getiren savaş oyunları ile büyüdüler. Bireysel özgürleşme istenci, savaş oyunları ve Mısır’daki baskıcı, aşırı diktatoryal rejim, bu çelişki, gençlerin sanal alemle paralel bir şekilde kurdukları bieysel özgürlük alanı ve bunu tehdit eden Mısır’daki baskıcı siyasi yapı, tüm bunların, MSN, Facebook, Twitter gençlerinin bu gözükara ayaklanmasında önemli rolü oldu. Mısır halkı uysal, uyarılması zor bir halk olarak bilinir. Kolay kolay ayaklanmazlar. Ancak, bir kez uyarılıp ayaklandıkları, sokağa çıktıkları vakit de yine kolay kolay sakinleşip, sokaklardan çekilip, evlerine dönmezler. Bazı ayaklanmalar aylarca sürebilir. Bu, tâ Fatımîler döneminden beri böyle süregelir. Fatımîler devrinde 539/1144 ve 549/1155 tarihlerindeki ayaklanmalar da bu şekilde olmuş. Aylarca sürmüş bu ayaklanmalar. Hele ki, bu ayaklanmalara Mısır’ın güneyinden, özellikle, Said bölgesinden gelen bedeviler karışınca, olaylar çok daha şiddetli, kanlı ve uzun süreli olabiliyor. (Bu Konuda Bkz. Üsame Bin Münkız, Kitâbu’l-İ’tibâr, İbretler Kitabı, Çev. Y. Ziya Cömert, Ses Yay. 1992).
Bunun 19. Yüzyıldaki son büyük örneği 1882’deki Urâbî Paşa ayaklanmasıydı. Bedevilerin yoğun bir şekilde yer aldığı bu ayaklanma, uzun süreli olup, Mısır’ı bir hayli sarsmış, Kavalalı-Hidiv idaresi yıkılmasa bile, ülkenin İngiliz işgaline uğraması ile son bulmuş. Son günlerde, genellikle Said’li bedevilerden oluşan, isimleri Türkçeden, Osmanlıdaki saray baltacılarından alınma, بلطجيه Baltaciyye denilen yağmacı-silahlı gruplar sokaklara çıkarak yağmalama ve saldırılarda bulunmaktadır. Nitekim bu yağmacılar, biz ayrıldıktan hemen sonra Cîze/Giza ‘de “Hey’etu’t-Tedrîs” semtinde kaldğımız siteye dadanmış, oradaki bir çok aile bizim ayrılmamızın ertesi günü oraları terk etmiş. Zaten, orada kalırken Cumayı Cumartesine bağlayan gece uzun süre yakından gelen silah seslerinden gözümüze uyku girmedi. Hatta oradaki ilk notlarımı bu silah sesleri altında tuttum.
Başta, İhvân-ı Müslimîn olmak üzere, örgütlü muhalif yapılar, ünlü diktatör Cemal Abdunnâsır (Ölümü:1970) döneminden beri ağır baskılar işkence, hapis ve idamlarla yıldırılmış, sinmiş ve korkutulmuş oldukları için, ilk günlerde bu gençlerin sokak hareketlerine katılıp destek vermediler. Bu gençlerin birkaç gün boyunca yılmadan, gözükara bir şekilde sokağa çıkması bu muhalif örgütsel yapılara bir şekilde cesaret verdi. Onlar da sokağa çıkıp gösterilerde insiyatif almağa başladı. Son birkaç gündür, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere bir çok muhalif grup, dernek ve vakıf, geniş halk kitleleri gösterilerde yer aldı. Buna yargıçlar, Ezher Öğretim kadrosu bile iştirak etti. Ve 4 Şubat Cuma günü Tahrir Meydanı merkezli byük bir gösteri yapılacağı ve ardından Hüsnî Mübarek’in Medînetu’n-Nasr (Nasr City)‘daki sarayına yürüneceği bildirildi.
Dün milyonla ifade edilen sayıda kimsenin katıldığı büyük gösteriler olmasına karşın, Mübarek’in sarayına yürünmedi. Ve hala gösteriler Tahrir Meydanı merkezli olarak devam ediyor. Birkaç gündür, gösterilerde insiyatif alan örgütlü muhalefet grupları, herhalde, daha önce ağır bedellerle sindirilmiş olduklarından dolayı, Tahrir Meydanı’ndan Saray’a doğru ilerlemekten çekindiler, belki de göze alamayıp, olayı başlatan gençler gençler kadar gözükaralığı seçemediler. Şu an bu anlamda sinirli bir bekleyiş var. Ayrıca, Hüsnî Mübarek’in, nâip/yardımcı olarak atadığı, Ömer Süleyman’la dolaylı görüşmeler yapılıyor. Ömer Süleyman Mübarek sonrası, geçiş dönemi için uygun olur mu bilemeyiz. Bu bekleyiş, Hüsnî Mübarek’e zaman kazandırıp umutlandırabilir. Belki de basiretsizlik gösterilerek, Ömer Süleyman’ın şahsında ikinci bir Cemal Abdunnâsır vak’ası/fâciası yaşanabilir. 1952’de İhvân hareketi, Mısırda Arnavut-Kavalalı hanedanının son temsilcisi Kral Faruk’a karşı General Necip ve Abdunnâsır ihtilalini ciddi olarak desteklemişti.
Ancak, 1954’te Cemal Abdunnâsır, General Necib’i bertaraf edip iktidarı tümüyle eline alınca, İhvân hareketine, 1970’e kadar süren iktidarı boyunca kan kusturmuş, hareketin önde gelenleri Büyük İslam Hukuçusu Abdülkâdir Avdeh başta olmak üzere,idam edilmişti.
Müslüman Kardeşler Hareketinin,son dönemlere kadar elitist/Tevhidi Yaklaşımı, Selefi zihniyeti, Tasavvuf karşıtlığı, halkın dindarlığına şirk ve cahiliye suçlaması ile karşı çıkıp aşağılaması, Mısır'da büyük dindar kitleler arasında kök salmasını engelleyen en önemli faktörler olmuştur. Oysaki, Mısır'da gelenekten gelen güçlü bir dindarlık var, toplumsal hayat Türkiye'deki gibi seküler değil.
Müslüman ahalide 5 vakit namaz kılma oranı yüzde 80'lere varıyor.Cehalet ve ciddi anlamda yoksulluk göze çarpmasına karşın, şehir ve kasabalarda hayat cami çevresinde temerküz etmiş durumda. Cami ve ibadet hala toplumsal hayatın merkezinde duruyor. Bu anlamda halk bireysel ve toplumsal hayatta büyük ölçüde dindarlığını muhafaza ediyor. Türkiye’deki gibi bir bireysel ve toplumsal hayatta sekülerleşme çok az. Siyasi alanlar hariç, dini kurumlar hala bir hayli güçlü, Türkiye’deki gibi zayıflatılmamış. Türkiye’de ise batılılaşma sürecinde Dini hayatın bireysel alanına dahi, kılık kıyafet dahil çok sert, acımasızca müdahalelerde bulunulmuş. Mısır hükümeti siyasal ya da ideolojik örgütlenmelere yönelik çok ağır baskılar, zulümler uyguluyor. Bu konuda sert bir kırmızı çizgiye sahipler. Ancak, bunun dışındaki alanlarda, siyasete girmeyen durumlarda, dini müesseselere pek dokunmamışlar. Kılık kıyafete müdahalede bulunmamışlar. Bu yüzden, siyaset dışında kalan dini kurumlar bunca diktatörlük rejimine ve zülumlere karşın, bütün canlılığı ile önemli ölçüde ayakta kalabilmiş. Bu da halkın dindarlığının zayıflamasının önüne geçmiş. Zaman zaman Mısır’a gidip, Mısır halkının dindarlığını, siyasal/ideolojik bilinç ölçüsüne/terazisine vurup, bu anlamda değerlendirme yapan Türkiye’deki bir kısım İslamcılar hem kendileri yanılıyor, hem de bilgilendirdikleri kesimleri yanıltıyorlar.
Müslüman Kardeşler Hareketi ise, bu zamana değin halkın bu dindarığını nisbeten küçümseyip aşağılayarak, zaman zaman cahiliye ile suçlayarak, elitist ve kendini izole edici bir anlayışla dindar halka yeterince inememiş. İhvân'ın cami ve ibadetle bütünleşen bir yapısı pek gözükmüyor. Siyaset ve ideololjik slogan ve yaklaşımlar onları daha ziyade halktan kopuk, avukatlar, gazeteciler vs. Siyasal elitler topluluğuna dönüştürmüş.
Cemaatu't-Tekfir gibi sert olmasa da buna eğilimli yaklaşımları, zarar vermektedir. Oysaki İhvân'ın eski mürşidlerinden Merhum Hasan El-Hudeybî'nin " دعاة و لا قضاة` Duâtun Welâ Kuzât adlı eseri son derece önemli. Ama "Kur'an-ı Kerimde Dört Terim", معالم فی الطريق Ma^limu Fi’t-Tarîk gibi eseleri temel alan İhvân hareketinin sertlik yanlısı uçları, işlerine gelmediği için Mürşidleri olan Hudeybî'nin bu eserini kenara koyup görmezden geliyorlar.
İhvân hareketi bundan sonra, ideolojik/selefî slogancı yaklaşımlarına son vermeli. Halkın dinini/ dindarlığını tepeden bakan/elitist bir yaklaşımla aşağılamaktan vazgeçip, saygı göstermeli, dindar halka ve Mısır'ın dindarlığına değer vermeli.
Ihvân, Mısır'ın İslam tarihi ile, İmam Şafii İle , Ebu'l-Hasen Ali Eş-Şazeli ile Şeyh Ahmed El-Bedevi, İbrahim Havvas, Abdülvahhâb Şa'ranî, Ibn Ataullah El-İskenderi, Abbas El-Mürsi, Takiyuddin Es-Sübki, Abdullah Bin Ebi Cemre, Celaleddin Abdurrahman Es-Suyuti, Burhaneddin Ez-Zerkeşi, Kadı Zekeriya El-Ensârî, Ekmeleddin Babürtî, Sahâvî, Celaleddin El-Mahalli, Şeyh Mustafa El-Bekri vs. tüm Mısır'daki İslami geçmiş ve medeniyet ile barışmalıdır.
Sadece, İbn Teymiyye ve İbn Kayyım El-Cevziyye veya Hafız Zehebi'yi esas alarak, diğer tüm bir birikimi, Ehl-i Sünnet Medeniyetinin tüm değerlerini dışlamak, hele ki tasavvuf düşmanlığı ve karşıtlığı, İhvân'ın bu kanatlarına herhangi bir yarar sağlamamıştır. Ihvan kendini ciddi bir muhasebeye tabi tutmalıdır. Mısır'ın dindar halkı ile bütünleşmeli onların daha iyi duruma gelmelerine her bakımdan yardımcı olmalıdır.
Müslüman Kardeşler tasavvuf ve halkın dini geleneği ile İmam Şafii ile barışmazsa, hem sekülerleşecek, hem de Mısır'ın dindar halkını sekülerleştirip, dindarlığı tasfiye eden bir güç olarak ortaya çıkacak gözüküyor.
Açıkçası, bir kısım Batılı güçler Mısır'da Ihvân'ın, Merhum Şehid Hasan El-Bennâ’nın küçük kardeşi Cemal El-Bennâ ve yine Hasan El-Bennâ’nın torunu Tarık Ramazan gibi, sekülerleşmiş kanadını iktidara getirerek. dindarlığı tasfiye edip halkı sekülerleştirecek bir araç olarak kullanma yoluna gitme eğilimindedir.
İhvân, Ilımlı çizgiye gelmeyi, radikal söylemlerden vazgeçmeyi, sekülerleşme, dinî temellerden uzaklaşma olarak algılarsa dindarlığın tasfiyesine hizmet eder. İhvân’ın bu kanadı Mısır’da Türkiye'deki eski radikal İslamcıların sekülerleşmesi ve dindarlığı adeta tasfiye edici bir sürecin aracı olmaları benzeri bir sürece girebilir.
Raşid Gannuşî, uzun süreden beri, El-Hiwar TV kanalında sekülerleşmeden yana demeçler veriyordu, Tunus'ta başa geçtiği takdirde, eğer bu söylemlerini sürdürürse İslâm'a değil, daha ziyade sekülerleşmeye hizmet edecek. İhvân, kendini ciddi bir sorgulama ve muhâsebeye tâbi tutmalı.
İdeolojik/Seküler-Siyasal Yaklaşımlardan arınıp İslâm'a hizmet etmeli, İslâm'ın medeniyet birikim ve değerleriyle barışık bir profil kazanmalı.
Soğuk savaş döneminin ideolojik keskinlik ve sloganlarından, ideolojik şiddet anlayışından vazgeçmenin bedeli sekülerleşmeye teslimiyet olmamalı. Hedef,dindarlığın; Allah'a (C.C) ibâdet/Kulluk merkezli bireysel ve toplumsal yaşam biçiminin korunması olmalı kanaatimce.
İhvân, Suudî Arabistan ve Selefî/Vahhâbî anlayışın kontrol ve tekelinden sıyrılmalı. Mısır, Suriye Ve Irak'taki acımasız diktatörlük rejimlerinden kaçmak zorunda kalıp, kendilerine kapı açan Suudî Arabistan'a sığınan, İhvânın ulemâ ve lider kadroları, Müslüman kardeşler hareketinin Selefî/Vahhâbî anlayışa ister istemez ve kaçınılmaz olarak teslim olmasının aracı haline geldiler.
Bu da ihvânı, Merhum Şehid Hasan El-Bennâ dönemindeki zemininden farklı bir zemine kaydırdı. İhvân'ın yeniden, Hasan El-Bennâ, Hasan El-Hudeybî, Ömer Et-Tilmisânî, Said Havva, Abdülfettah Ebu Gudde, İzzeddîn El-Beyânûnî, M. Ebu Hâmid çizgisine gelmesi hayrına olacaktır.
İhvân'ın İkinci Mürşidi Hasan El-Hudeybî'nin "İslam Dünyasında İnanç Sorunları" adıyla Türkçeye çevrilen دعاة و لا قضاة adlı eseri okunması gereken önemli bir eser. (İnkılâb Kitabevi Yayınları-İstanbul)
Eğer, İhvân hareketi, ideolojik selefiliğin etkisinden, harici-tekfirci zihniyetten kurtulup, İmam-ı Şafiî ile Mısır’daki İslam’ın engin ve zengin kültür ve medeniyet birikimi ile, tasavvuf irfanıyla barışırsa; ayrıca, ideolojik selefilikten kurtulurken, sekülerleşmeye düşmeyip, Mısır’ın dindar halkını sekülerleştirp modernleştirme aracına dönüşmezse, gereekten Mısır için İslam dünyası için çok hayırlı gelişmelere vesile olur. Müslüman Kardeşler hareketinin Mısır halkına olumlu yönde öncülük etmesi hususundaki umudumuzu kesinlikle korumak istiyoruz.
Mısır’ın Napelaon işgali, Kavalalı- Hidiv hanedanı dönemleri, modernizm düşünce ve hareketleri; Rifaa Tahtavî’den, Muhammned Abduh Ve M.Reşid Rıza’ya, M. Ferid Vecdi’ye, Ahmed Eş-Şerbâsî’ye kadar modernleşmeci şahsiyet ve akımlar bunların Türkiye ve İslam dünyasındaki etkileri , şimdi süregelen olayların önümüzdeki günlerde nasıl bir şekil alacağı,İslam dünyası ve Türkiyedeki olası etkileri, Allah (C.C) izin verirse,bundan sonraki notlarda yer alacak..
Mısır Tarihi ile ilgili tavsiye edeceğimiz bazı eserler, Hazrecî, Ebu’l-Fevâris İbrahim, Tarihu Devleti’l-Ekrad Ve’l-Etrak, Yazma, Süleymaniye (Hekimoğlu) Kütüphanesi, No:695; İbn Vâsıl, Müferricu’l-Kurûb Fi Ahbari Mulûki Beni Eyyub; Baybars El-Mansûrî, Muhtâru’l-Ahbâr, Târihu Ed-Devleti’l-Eyyubiyye Ve Ed-Devleti’l-Memâliki’l-Bahriyye Hatta Seneti 702, En-Nâşir. Ed-Daru’l-Mansuriyye El-Lubnaniyye, 1993; Es-Sahâvî, Ali Bin Ahmed Tarihu Mısr Fi Ahdi’l-Memâlik, Kastamonu İl Halk Kütüphanesi Yaz. No:129; İmam Celaleddin Abdurrahman Es-Suyûtî, Husnu’l-Mahâdara Fi Tarihi Mısr Ve’l-Kahira, Gelibolulu Âli Mustafa, Halâtu Kahire Fi’l-Âdâti’z-Zâhire Fi ahvâli Mısr Ve’l-Kâhire; Süheyli, Tarih-i Mısr-ı Kadîm Ve Cedîd; Cebertî, Tarihu Mısr.