İnsanların kaderleri olduğu gibi milletlerinde kaderleri vardır. İnsan kendi hayatı için yaptığı tercihlerle kendi kaderinin istikametine cüz-i de olsa tesir etmeye gayret eder. Ancak, bu tesirin etkisi elbette ki külli iradenin sahibinin tasarrufu ile bazen azalır, bazen de artar.
"Hak tecelli eyleyince her işi asan eder bir lahzada halk eder esbabını ihsan eder"(Hak isterse her işi bir anda sebepleriyle yaratır.) Onun istediğine sınır ve engel yoktur.
Kadere iman, hayır ve şerrin Allah"tan olduğuna iman bütün müminlerin en büyük dayanağıdır. Gerek insanlar, gerekse milletler, hayatlarında cereyan eden beklenmedik ve iradeleri dışında meydana gelen hadiselere karşı bu "kadere iman" inancıyla kuvvetli ve sağlam durmayı becerebilirler.
Dünya hayatına göre ömrü, bir ışığı açıp kapatmak kadar kısa olan insan, elbette varlığıyla, tercihleriyle ve fiilleriyle değerlidir. Ancak her insan kâinat içerisindeki değerini bildiği gibi, zaaf ve aczini bilerek benliğini (enesini) kontrol altında tutmayı, kendisinin gelip geçici, fani ve mutlak suretle bu dünyadan bir gün ayrılacağını bilerek ve idrak ederek hareketlerine yön vermesi gerektiğinin farkında bir varlık olabilmelidir.
Ülkeleri idare eden liderleri öldükten sonra da ölümsüzleştiren işte bu ahlaki anlayıştır.
İnsanı gerçek değerine rücu ettiren; her şeyin Allah"tan olduğuna hayır ve şerrin ondan geldiğine kesin olarak inanmaktır.
Bu inanış liderin kendisini doğru konumlandırmasını benliğinin pençesine düşmeden sağduyulu, şefkatli, merhametli, adalet ve hakkaniyet çerçevesi içinde hareket etmesine yardımcı olacaktır.
Milletlerin kaderlerinde cüz-i de olsa liderlerin tercih ve iradelerinin rolü muhakkak vardır. Bu nedenle sonradan lider olmanın çok da kolay olmadığı tarihte yaşadığımız örneklerle aşikârdır.
Ucuz politikacı cennetine dönmüş ülkemizdeki örnekler göstermiştir ki; sonradan lider olmak mümkün değildir.
Sonradan lider olunmaz! Lider doğulmaz! Kişi lider olmak üzere yetiştirilir. Fatih Sultan Mehmet gibi, Kanuni Sultan Süleyman gibi.
Çünkü milletlerin kaderlerini kararları ve yönetim anlayışlarıyla belirleme şansınsa sahip kişinin ilmi ve ahlaki donanımdaki yetersizliği o milletin yani milyonların geleceğini karartacak sonuçlar doğurabilir.
Liderin kendi bekasından önce milletinin bekasını, kendi egemenliğinden önce ülkesinin bütünlüğünü ve egemenliğini düşünecek seviyede basiret ve feraset sahibi olabilmesi bir millet için dünya milletler yarışına bir sıfır başlamak demektir.
İşte böyle özelliklerdeki bir lider milletinin kaderini hayra, barışa, adalete ve kardeşliğe götürebilir. Çünkü bu ahlak anlayışındaki liderin yegâne yardımcısı Allah"tır.
Milletlerin kaderinde liderin rolü olduğu kadar, bizzat milletin her ferdinin de mesuliyet ve sorumluluğu vardır. Kendisini yönetecek adayları seçme hakkına sahip her fert aslında kendi milletinin kaderini tayinde de bir rol üstlenmiş demektir.
Artık Kanuniler, Fatihler bulmak çok güç ancak, mevcutlar arasında en iyisini seçme mesuliyetimizin olduğunu da unutmamak lazım.
İşimiz zor... Ama yarınlarımızın daha yaşanabilir olması için; liyakat sahibi, gönlünde, fikrinde, zikrinde, fiilinde insani ve ahlaki değerleri barındıran, samimiyetle bu millete hizmet etmeye layık insanları desteklemek, yurttaş olarak hepimizin en büyük görevi ve sorumluluğudur. Çünkü "Emaneti ehline veriniz" buyrulmaktadır.
Seçmek, seçilmekten kutsaldır.