Lübnan'da kanlı çatışmaların halkası genişliyor ve dolayısıyla ölü ve yaralı sayısı artıyor. Bu durum krizi kontrol altına almak için Lübnan'a acilen gönderilmesi kararlaştırılan Arap Birliği bakanlar heyetinin görevini oldukça zorlaştıracak.  
 
Dikkat çeken nokta Batı Beyrut ve semtlerinin çoğunluğunun Hizbullah liderliğindeki muhalif güçlerin eline geçmesi sonrası son iki günün, çatışmaların Cebel ve özellikle de Dürzi bölgelerine sıçramasına sahne olması. Beyrut'taki karargâhında hâlâ kuşatma altındaki Velid Canbolat, muhalefetle koalisyon içindeki Dürzi rakibi Talal Arslan'ı kendisine bağlı Dürzi bölgelerini intikam eylemlerinden uzak tutmak için Hizbullah'la görüşme yapmakla yetkilendirdi. Hizbullah lideri Hasan Nasrullah'tan, muhalefete ve sembollerine yönelik benzeri görülmemiş bir şekilde saldırı ve kışkırtmanın damgasını vurduğu tutumlarının bedelini kendisine ve yandaşlarına ödetmemesini istedi.

Nasrullah'ın bu talebe olumlu karşılık vermesi ve güçlerinden kendilerini kontrol altında tutmaları ve Dürzi mezhebi evlatlarına, liderlerinin akıl, mantık ve siyasi çalışmanın alfabesinin en basit kurallarını yitirmiş tutumlarına benzer bir muamelede bulunmamasını istemesi umulur. Çünkü Dürzi mezhebi evlatlarının hiçbir günahı yok ve kendilerine danışılmış da değil. Nihayetinde canları ve kanları korunması gerekli masum vatandaşlardır.

Ayrıca Saad Hariri ve Velid Canbolat'ın da bulunduğu 14 Mart grubu, halihazırdaki krize patlak veren havaalanı müdürü Vefik Şakir'in görevden uzaklaştırılması ve Hizbullah'ın Beyrut havaalanındaki telefon şebesinin yıkılmasının istenmesi gibi çok iyi hesap edilmemiş provokatif adımları atmaya kendilerini teşvik eden dış çevrelerin, kendilerini kaderleriyle baş başa bıraktıklarını ve alçaltıcı şekilde bu kararlardan geri adım atmak zorunda bıraktıklarını anlamalılar. Bizler burada ABD, Mısır ve özellikle de Suudi Arabistan'dan bahsediyoruz. Suudi Arabistan desteğini sözlü ifadelerle, bazı gazete ve dergilerde Hizbullah'ı kınayan, şeytanlaştırmaya ve halihazırdaki krize öldürücü mezhepçi elbisesi giydirmeye -ki kesinlikle öyle değil- yoğunlaşan ateşli makalelerle sınırlı kıldı.

Lübnan'daki çatışmalar mezhepçi değildir. Çünkü çekişen taraflar bütün siyasi renkleri taşımaktadır. Kanlı çatışmaların Şiiler ile Sünniler arasında olduğunu söylemek yanlıştır. Muhalif kanatta Hıristiyan Michel Avn liderliğindeki Özgür Ulusal Akım, Talal Arslan liderliğindeki Dürzi akım, Ömer Kerami ve Şeyh Fethi Yeken'le temsil edilen Sünni akım vardır. Aynı şey Hıristiyan, Sünni ve Dürzi Müslüman liderlerin yer aldığı hükümet yanlısı kanat için de söylenebilir. Bu çatışmalardan galip çıkan Hizbullah'ın Lübnan'ı tek başına idare edemeyeceğini idrak etmesi gerekir. Kendisini buna ehil kılan güce sahip olsa bile ülkeyi yönetemez. Zira Lübnan'ın gücü ne olursa olsun tek bir grup tarafından yönetilmesi mümkün değildir. Çünkü Lübnan sürekli olarak çoğulculuğun ve ulusal uzlaşının adresi olarak kaldı.

Bu noktadan hareketle Lübnan'a yeni arabuluculuk göreviyle hareket edecek olan Arap Birliği heyetinden istenen, görüşeceği bütün taraflara ve özellikle de muhalefete bu gerçeği açıklamaları, aynı zaman zarfında hükümet yanlısı taraflara dış güçlere bel bağlamanın krizlerin çözümüne katkı sağlamayacağını, aksine daha çözümsüz kılacağını ve hatta belki Lübnan'ı yıkacağını vurgulamaları gerekmektedir.
 
Kaynak: Zaman