“intikam soğuk yenen bir yemektir” sözü Stalin’e atfedilir. Gerçekten söyleyip söylemediğini bilmiyorum. Şahitlerin hepsi de uzun zaman önce infaz edildiler.

İntikam yemeğini soğuk yemek, İsraillere göre değildir. Onlar fevridirler. Geciktirmezler. Planlamazlar. Doğaçlama yaparlar. Avigdor Lieberman ise bu bakımdan bir İsrailli değil. Rus’tur. Dört yıl önce Knesset’te seçildiğinden beri hep halet-i ruhiyesine göre hareket etmiştir.

Demokrasi, ön seçimler filan hak getire. Bir lider var; karar veren liderdir.

Çok güzel bir kadın olan St.Petersburg’lu Anastassia Michaeli vardı. Çok akıllı değildi ama Knesset’teki sıkıcı oturumlarda ona bakması iyiydi.

Rusça isimli hoş bir adam da var. İsmi Stas Misezhnikov. Hiçbir İsrailli onun ismini telaffuz edemez. Rus göçmenler arasında rağbet gören bir kişi. Davay, onu idare edelim.

Halet-i ruhiye değişiyor ve seçilmiş kişiler dört yıl boyunca seçili kalıyorlar.

Güzel kadın ise hem kabadayı hem aptal çıktı. Knesset komite toplantısında ayağa kalktı ve bir Arap üyenin üzerine bir bardak su boşalttı. Bir başka fırsatla, Knesset’te kürsüdeki Arap kadın üyeye saldırdı.

Rus adam pek nazikti. Sürekli kafayı çeker, yurtdışındaki metresi için partiler düzenlerdi ve masrafları bakanlık karşılardı. Korumaları bile şikâyetçiydi.

Ve bu diplomat, Türk büyükelçisini alçak koltuğa oturtarak onu aşağılayışına tanık olsunlar diye gazetecileri çağırdığında kozunu oynadı. Meşhur filo hadisesine yol açtı bu ve İsrail’in stratejik çıkarlarına hesapsız derecede zarar verdi ve halen de vermektedir. Ayalon bilgi sızdırma delisiydi de.

Lieberman bunların hiçbirisine tepki göstermedi. Adamlarını savundu, eleştirenleri eleştirdi. Ne de olsa işe yaramaz solcu tiplerdi.

Fakat şimdi Lieberman grubunu Knesset’e atama vakti geldi; yine demokratik saçmalıklar olmadan. Beş dakikalık bir mühlet içerisinde bu üç isme yol verildi. Hiçbir duygu dışa vurmadan. Soğuk, soğuk.

Lieberman gibilere bulaşmayın. Vladimir Putin ve takımına bulaşmadığınız gibi.

Benjamin Netanyahu’nun yerinde olsaydım, Abbas, Ahmedinejad, Obama, Mursi ve Knesset’teki muhaliflerden yana tasam olmazdı. Tüm tasam, arkamda bir yerlerde olan Lieberman olurdu. Çok tasalanırdım. Her dakika, her saniye.

İki hafta önce, “Kral Benjamin’in” siyasi ölümünü hızlandıracak iki mukadder olay oldu. Birine Netanyahu diğerini başkası yaptı.

İğrenç pazarlıklar ve manipülasyonlarla geçen Likud ön seçimlerinde yeni bir Knesset grubu seçildi; yerleşimcilerden ve onların atadıkları isimlerden düpedüz faşistlerin olduğu münhasıran aşırı sağcılardan oluşma bir grup. Ilımlı sağcılar, Netanyahu’nun arzusunun hilafına, laubalice kapı dışarı edildiler.

Bizzat Netanyahu’nun kendisi aşırı sağcıdır elbet. Fakat kendini ılımlı, sorumluluk sahibi ve olgun bir devletadamı olarak sunmayı sever. Ilımlılar ona mazeret olarak hizmet etmiştir.

Yeni Likud’un önceki özgün “revizyonist” partiyle hiçbir alakası yok. 85 yıl önce partiyi kuran Vladimir (Ze’ev) Jabontinsky, Odessa doğumlu, İtalya’da gazetecilik eğitimi almış şairdi; aşırı ulusçu ve çok liberal bir demokrat’tı. Hayalini kurduğu ideal Yahudi için İbranice bir kelime (Hadar) icat etmişti: Âdil, namuslu, dürüst, idealleri için yorulmadan çalışan fakat aynı zamanda hasımlarına karşı âlicenap ve cömert.

Jabotinsky şu varislerini görseydi isyan ederdi. (Öğrencilerinden Menahem Begin’e, insanlığın vicdanına inanmıyorsa, kendisini Vistula nehrine atmasını tavsiye etmişti.)

Netanyahu Likud ön seçimlerinden hemen önce inanılmaz bir iş yaptı: Seçim listelerini birleştirmek üzere Lieberman’la anlaştı.

Niçin? Seçim zaferi neredeyse kesindi. Fakat Netanyahu stratejisi olmayan müthiş bir taktisyendir. Yüreksizdir. Riske girmeden oynamak ister. Lieberman sayesinde kale gibi sağlam bir çoğunluğu var. İyi de bu müstahkem kalenin içinde neler olacak?

İki numaralı adam konumundaki Lieberman kendisi için en önemli ve güçlü bakanlığı alacak: Savunma bakanlığı. Avını bekleyen bir avcı gibi sabırla bekleyecek. Ortak grup ise Netanyahu’dan ziyade Lieberman’ın ruhuna yakın duracak. Lieberman, soğuk hesapçı, Netanyahu’nun Filistinlilere taviz vermek üzere uluslararası baskı altında kaldığı ana kadar bekleyecek. Sonra pençesini atacak.

Bu hafta peşrevini dinledik. BM ezici çoğunlukla Filistin’i devlet olarak tanıdıktan sonra Netanyahu Filistin’in gelecekteki başkenti Doğu Kudüs dâhil 3000 yeni ev inşa planı olduğunu ilan ederek “misillemede” bulundu. Batı Kudüs ve devasa yerleşim bölgesi Ma’aleh Adumim (Tel Aviv’den büyük bir belediye alanı vardır) arasındaki E1 bölgesini doldurma azmini vurguladı. Bu ise Batı Şeria’nın kuzeyi ile güneyi arasındaki bağı koparacak, Eriha yakınında bir darboğaz kalacaktır.

Dünyanın tepkisi öncekilerden daha güçlüydü. Perde arkasından Obama’nın yüreklendirdiğine şüphe olmayan Avrupa ülkeleri, protesto etmek üzere Lieberman’ın büyükelçilerini çağırdılar.(Obama bunu tek başına yapamayacak kadar yüreksiz çıktı.) Netayahu’nun paspası olan Angela Merkel, İsrail’in topyekûn tecride düşme tehlikesi yaşadığına dair Netanyahu’yu uyardı.

Merkel bunun Netanyahu’yu ve İsraillileri korkutacağını düşünüyorsa fena halde yanılıyor. Aslında İsrailliler tecridi hoşça karşılar. İngilizlerin düşündükleri şekilde şahane olduğu için değil tüm dünyanın anti-semitik ve güvenilmez olduğunu teyid ettiğinden dolayı. O yüzden canları cehenneme.

Diğer partiler peki? Her zaman sormuşumdur: Hangi partiler?

Düzinelerce partinin bulunduğu İsrail siyasetinde gerçekte iki blok vardır: Sağcı-dinci blok; ve diğeri.

İsrail’de sol blok yok. Solculuk Oscar Wilde’ın eşcinselliği gibi; “sevdiğinin ismini söylemeye cüret edemeyenin durumu.” Artık herkes merkezde olduğunu iddia ediyor.

Bu hafta görünüşe göre küçük bir şey çok fazla ilgi çekti. Shelly Yachimovich’in İşçi Partisi, Meretz’le olan “yedek/fazlalık oy” anlaşmasını bitirdi ve Ya’ir Lapid’in Yeş Atid/ Gelecek Var partisiyle anlaşma yaptı.

İsrail seçim sistemi katı bir nispi temsile dayalıdır ve hiçbir oyun israf edilmemesine özen gösterilir. Bu yüzden de sandalyelerin dağıtılmasından sonra kalan oyları birleştirmek amacıyla iki seçim listesi anlaşma yapabilir; böylece içlerinden biri diğer sandalyenin sahibi olur. Bazı hallerde, ilave sandalye iki büyük blok arasındaki nihâi bölünmede belirleyici olur.

İşçi Partisi ve Meretz doğal müttefiklerdir. Her ikisi de sosyalist. İşçi Partisine oy verip oyunuzun Meretz üyesinin seçilmesine yardım etmesi durumunda sevinirsiniz. Bu düzenlemeyi başka bir partiyle yaparsanız o da anlamlıdır özellikle de önceki düzenlemenin içi boşsa, ciddi fikirlerden yoksun ve Netanyahu hükümetine katılmaya istekliyse.

Lapid’in kişisel cazibesinden başka hiçbir şeyi temsil etmeyen bu parti, sekiz sandalye kazanabilir. Tzipi Livni’nin son dakikada kabaca bir araya getirdiği “Hareket” için de aynısı geçerli.

Meretz sâdık bir eski partidir, doğru şeyleri söyler, yolsuzluğa bulaşmamıştır. Fakat maalesef parlaklığını yitirmiş eski bir kazanın karizmasına sahip. Yüzlerin fikirden daha çok dikkate alındığı bir çağda heyecan verici yeni yüzleri yok.

Komünistlere “Arap” partisi nazarıyla bakılıyor her ne kadar Yahudi bir adayları bulunsa da. Diğer iki Arap partisi gibi, pek güçleri yok özellikle de Arap vatandaşlarının yarısı kayıtsızlık yahut tiksinmeden dolayı hiç oy kullanmadıkları için.

Geriye İşçi Partisi kalıyor. Yachimovich, partisini yarı ölü halden kaldırıp ona yeni bir hayat aşılamayı başardı. Seçim listelerinde yeni yüzler var; fakat adayların bazıları birbirleriyle konuşmuyorlar. Eski Savunma Bakanı Amir Peretz şu saatlerde Shelly’i bırakıp Tzipi’ye gitti.

Fakat bu yeni muhalefet midir? Barış (ağza alınmaması gereken bir kelimedir), dev askeri bütçe, işgal, yerleşimciler (Shelly onları sever), Ortodokslar (Shelly onları da sever) gibi meselelerle ilgiliyse, sayılmaz. Shelly baskı altında kalınca “iki devletli çözümden” yana olduğunu söyler fakat bugünün İsrail’inde hiçbir şey ifade etmez bu. Daha önemlisi, Netanyahu-Lieberman koalisyonuna katılmayı kategorik olarak reddetmektedir.

Altı hafta kalan seçimlerin galibi, intikam yemeğini soğuk yiyen Avigdor Lieberman olacak gibi görünüyor. Ve yeni bir fasılın başlangıcı olacaktır bu.

Kaynak: CounterPunch

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı