ABD’de yeni doğanların çoğunluğu bundan böyle “beyaz” değil. Mayıs ortalarında nüfus sayım bürosunun yürüttüğü bir demografik araştırmaya göre, ülke tarihinde ilk kez, “azınlıklar”  (“İspanyollar”, “Siyahlar” ve “Asyalılar” ya da Amerikan tipolojisine göre “melez ırk”), yeni doğanların %50,4’üne tekabül ediyor. Bu yalnızca bir istatistik bilgisi değil bunun yanı sıra Amerikan toplumu için önemli neticeler barındıran bir konu.

Demograflar birkaç yıldan beri bunu vurguluyorlar ve Barack Obama’nın seçilmesi de bunu sembolize ediyor zaten. Bugün Amerikan nüfusun üçte birini oluşturan söz konusu “azınlıklar” yekûn olarak 2050’den önce çoğunluğa dönüşecekler. Doğumlarla ilgili güncel geçiş istatistiklerinin öngördüğü tek perspektif bu.

Bu durumun ortaya koyduğu şey, New York Times’ın, Brooking toplumsal araştırma kuruluşu (Amerika’yı yansıtan en prestijli grup) nüfus araştırmaları uzmanı William Frey’in  aktardığından farklı değil. Ona göre Amerika, “bir neslin kültürünün büyük ölçüde beyaz olduğu çok milletli ve daha fazla küreselleşmiş bir ülke”dir.

Göç tarihinin esasını oluşturmadığı ve kötü olayları çağrıştıran ırksal istatistiklerin yer aldığı etnik çeşitliliğe sahip Avrupa bakımından bu değişimin göstergeleri çok açık değil. Fakat bu perspektif Amerikalılar için, ülkeyi tesis eden Avrupalı popülasyonların dominasyonuyla tarihi bir kırılma perspektifidir.

Zaten Beyazları dört eyalette (Kaliforniya, Texas, New Mexico ve Hawai) ve Colombia (Washington yerleşkesi) bölgesinde; New York, Las Vegas ve Memphis gibi büyük kentlerde olduğu gibi artık çoğunluk değiller.

Bu evrim, göçün yanı sıra demografik büyümenin %92’sini besleyen azınlıkların daha fazla çocuk yetiştirmesi nedeniyle ivmesini artıracak. Etnik ve ırksal uçurum (ve buna koşut olarak sosyal uçurum) giderek dikkat çekici bir yaş dağılımıyla örtüşecek. Basitleştirirsek, bir yanda “yaşlı Beyazlar” diğer yanda “azınlıkların genç nesli”.

Demografik olarak da ekonomik açıdan olduğu kadar büyük ölçüde baskın geldiği takdirde, İspanyol kökenlilerin 27 ve Siyahların 31 olan yaş ortalamalarına karşılık, nüfusun %63’ünü temsil eden beyazların yaş ortalaması 42’ye ulaşır.

Yerel olarak daha da derinleşebilecek olan bu derin uçurum ağır sorulara kapı açar. Örneğin, “Beyaz” nüfus, kendilerini benimsemek zorunda olmayan bu genç kitle için, büyük ölçüde açık veren eğitim finansmanına katkı sağlamaya istekli mi? Bugün, Beyazların %31’ine karşılık İspanyolların yalnızca %13’ü, Siyahların ise %18’i üniversite diploması sahibi olabiliyor.

Diğer bir sorun ise İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllardaki beyaz doğum oranlarının yüksek olduğu (baby-boomers) bir dönemden, genç kategorisindeki toplumsal ağırlığı daha az  ve avantajları ister istemez yakınsak olmayan “renkliler”e miras kalan devasa kamusal borç yüküdür.

Kısacası, kolektif kimliğin kademeli olarak yer değiştirmesinin ötesinde, bu Amerika’nın testten geçireleceği bir toplumsal sözleşmedir. “Ulus kadar biz de değişiyoruz. Çehremiz değişiyor.” sözleriyle tahlil ediyor bu olguyu, New York Üniversitesi’nin göç çalışmaları profesörü Marcelo Suarez-Orozco. “Ülkemiz belki de tarihini göçlerin oluşturduğu tek ülke dünyada. Bu, içinde yaşadığımız ülkenin kök süreci ve daha da önemlisi bizim yazgımız.”

Emeklilik giderlerini kimin üstleneceği gibi Avrupalıların kapısını çalan pek çok sosyal kırılma ile sonuçlanan bir yazgı; fakat aynı zamanda ülkeyi koruyan ve hem ekonomik dinamizm hem de kültürel canlanma vaadini içinde barındıran bir yazgı.

Kaynak: Le Monde | Philippe Bernard | 29.08.2012   

Çeviri: Muhsin Korkut