Ankara son PKK saldırısı sonrası Kuzey Irak'a bir kez daha girme kararı verirse, ABD'yi veya Kuzey Iraklı liderleri dikkate almaz. İşler ancak Irak Kürtleri PKK'yla savaşma sözü verirse değişir, ancak bu da imkânsız görünüyor

Görünen o ki PKK'nın geçen cuma Türk ordusuna attığı sert tokat, Erdoğan hükümeti açısından benzeri görülmemiş çağrışımlara yol açacak. Ankara'nın Kuzey Irak Kürt Yönetimi üzerinde uyguladığı yoğun baskıların, Türk ordusunun bu bölgedeki dev askeri operasyonunun da etkisiyle meyvesini vermesi sonrası, böyle bir gelişmenin en azından şu süreçte Erdoğan'ın gündeminde yer almadığını düşünüyoruz. Askeri operasyon, Türk ordusuna karşı koyma tehdidinde bulunan Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi'nin kinini körüklemişti. Gerçi Barzani PKK'nın eylemlerini eleştirerek biraz esneklik göstermiş ve örgüt üyelerine gizlendikleri Kandil dağlarından inme çağrısında da bulunmuştu.
Cuma günkü eylem, Türk tarafında Kürt sorununu tekrar uyandırdı, kanlı ve bütün ihtimallere açık görünen bir başka döneme yeniden ışık tuttu. Tabii bu durum sadece AKP hükümetinin söylemini tehlikeli bir trajediye sokmakla kalmadı. AKP iktidara gelmeden önce, gerek üç askeri darbe hükümeti gerekse de Türklerin Kürt vatandaşları isimlendirdiği üzere 'dağ Türkleri'yle ilişkide ordu kararlarına boyun eğen seçilmiş hükümetlerden farklı bir yaklaşım sunmaya başlamıştı.
Hükümetin Kürt azınlığın bazı haklarının tanınması, Kürtçe radyo ve gazeteye izin verilmesi yönünde attığı ancak Kürtler için yeterli olmayan adımlar, AB kriterlerini yerine
getirmeyi amaçlıyordu. İdam cezasının kaldırılması da, AB'ye yönelik yükümlülükler çerçevesinde geldi. PKK lideri Öcalan darağacına gitmeyecek; Türkiyeli Kürtler bu adımı sembolik ve olumlu görüyor.
Fakat PKK'nın tek taraflı ateşkesi ve hatta örgüt içinde silahın bırakılması ve barışçıl mücadele çağrısı yapan bir kanadın belirmesi sonrası eylemlerin sürmesi, işleri ilk kareye götürdü. Aktütün'e yönelik saldırı Türk öfkesini artırmanın yanı sıra, hükümetin Kürt isyanıyla mücadeleyi gündemin önceliği olarak ilan etmesiyle birlikte siyasiler ve generaller cephesini birleştirdi.
Son ilan yeni bir olay değil. Zira Ankara açısından PKK terörü hâlâ mutlak öncelik. Son eyleme yönelik Türk tepkilerinde dikkat çeken nokta, Genelkurmay İkinci Başkanı
Orgeneral Hasan Iğsız'ın Irak Kürtlerine PKK isyancılarını destekledikleri yönünde yaptığı suçlamaydı. Iğsız, "Kuzey Irak yönetiminden isyancılara karşı destek almıyoruz. Tersine onları altyapı ve hastanelerle donatıyorlar" diyor ve Irak Kürtlerinin PKK isyancılarının yerli halka karışmasını önlemekte başarısız olduğunu, bu durumun da özellikle de hava bombardımanında ordunun işini zorlaştırdığını ekliyordu.
O halde mesaj gayet açık. Acaba bu durum Kuzey Irak'a yönelik bir Türk saldırısının yakın olduğu anlamına mı geliyor? Türk ordusunun PKK'yla hesabını görmek ve Kürtlerin Kerkük'ü Kuzey Irak Kürt Yönetimi'ne katma hayalini başarısız kılmak için istediği çifte mücadele şartları olgunlaştı mı?
Siyasi çevrenin öfkesinin varacağı boyutu kestirmek için erken. Kandil'de bombardımanın başlaması ve tezkerenin yenilenmesi, Ankara'nın bu ağır darbeye yanıt vermeme gibi bir lüksünün olmayacağını gösteriyor. Ankara Kuzey Irak'a girme kararı verirse, bu kez Erbil'in veya Irak'taki Amerikalı komutanların tepkisini dikkate almaz. Tabii Irak Kürtleri PKK unsurlarıyla savaşmaya açıkça söz verirse iş değişir. Fakat böyle bir taahhüt, bölge hükümetinin Irak Anayasası'nın 140. maddesinin yakın vadede uygulanmayacağına kanaat getirmesi sonrası asla verilmez. Bu sonbahar Kuzey Irak'ta sıcak geçecek ve maliyeti ağır olacak. Peki bu bedeli kimler ödeyecek? Bir başka soru da bu.

 

Kaynak: Radikal