Beklenilen sonuçları versin vermesin ABD Başkanı Obama'nın Kahire konuşması, içeriği itibarı ile ilgi çekici bir metin olarak ele alınmalıdır.
Başkan Obama'nın konuşmasını -şimdiden amaçlarına ulaşıp ulaşmamasını bilmek imkânsız olmakla birlikte- Amerikan resmî bakış açısında önemli ve tarihsel bir değişiklik denemesi olarak görmek gerekmektedir.
İlk olarak Başkan Obama, "İslam, ABD'nin bir parçasıdır. İslam'a karşı önyargılarla savaşmak benim görevim" diyerek en azından 11 Eylül'den beri Amerikan elitlerinin var ettiği ve kendisine göre amel ettikleri bakışı tamamen reddetmektedir. Şimdi en azından ABD Başkanı'na bakarak Amerika'nın bu konuda resmen 'günah çıkarttığı' söylenebilir. Önceki başkanın bir "haçlı seferinden" bahsettiğini hemen hatırlamak gerekmektedir. Obama, dahası bu 'devrimci' söylemini diğer konuları da içerecek şekilde genişletmekten çekinmemiştir: İran'ın barışçıl nükleer enerjiye sahip olabileceği, Filistin'de iki devletli çözüm konusunda ısrar, türban konusuna atıfta bulunarak 'kadınlara ne giyeceğinin dikte edilmemesinin önemi'...
Yukarıda ifade edildiği gibi söylemsel düzeyde hiç kuşku yok ki Obama'nın Kahire konuşmasında yeni bir tarz ile karşı karşıyayız. Konuşmadan hemen sonra kimi çevrelerin yaptığı 'inandırıcılık', 'söylediklerini gerçekleştirebilirlik' konularında şüphesiz çeşitli soru işaretleri vardır. Ancak en azından konuşmanın yapılması ile ortaya konulan çerçeve son dönemde süregelen Amerikan yaklaşımı bağlamında 'devrimsel' özellikler taşımaktadır.
Ancak üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu da şudur: Başkan Obama'nın ağzından Amerikan söylemi ilk defa 'modernist, Batıcı' indirgemeci dili terk ediyor. Eğer bu değişiklik beklenilen sonucu verirse İslam dünyasında pek çok değişimi tetikleyebilir. Bugüne kadar dinsel motiflere dayanan aktörleri ve hareketleri -modernist söylemin doğasına uygun olarak- yok varsayan, onları görmezlikten gelen hatta tehlikeli bulan; buna karşılık radikal laik elitleri muhatap kabul eden Batıcı söylem artık eleştirilmektedir. ABD kendi başkanının ağzından İslam'ı, İslam'a uygun türlü hayat tarzı yaşayanları artık 'normal' kabul etmektedir. Şüphesiz, demokratikleşmeye set çekerek geniş muhafazakâr kitleleri muhatap almadan türlü elitist yöntemlerle Ortadoğu ülkelerini yöneten rejimler açısından bu değişimin keskin bir anlamı var. Modernist ve radikal seküler elitler neredeyse yüz yıldır "biz demokrasinin, modernitenin, laikliğin tek savunucusuyuz, o yüzden bizimle çalışmalısınız" ezberi ile Batı karşısında alternatifsiz bir ortak olarak var olmaktaydılar. Halbuki, Obama'nın ortaya koyduğu yaklaşım radikal modernistlerin pervasız aktörlüğünü derinden sorguluyor. ABD böylece Başkan Obama'nın ağzından radikal ve elitist modernist ajandaların neredeyse yüz yıldır göstermediği 'dünyayı' olduğu gibi görüyor. Hatta, konuşmanın satır aralarında Amerika'nın artık sadece eski seçkinci aktörlerle değil herkesle konuşmaya hazır olduğu çok net görülmektedir.
Ancak önemli bir soru ortada durmakta: Başkan Obama'nın ortaya koyduğu yaklaşım nasıl karşılanacak? Başta Amerika'daki 'rahatsızlar', sonra İsrail ve nihayet Amerika'nın geniş kütlelerle irtibatından rahatsız olan radikal modernist elitler nasıl tepki verecek? Bir benzetme ile sormak gerekirse Amerika yeni bir 'Kennedy' için hazır mı? Dahası, yeni söylemden rahatsız olan çıkar çevrelerinin karşı atağı ne olacak? Amerika'nın yegane ortağı olmak tahtından inmek riski ile karşı karşıya kalan radikal modernist çevrelerin tepkisinin üzerinde durmak o nedenle önem taşımakta. ABD Başkanı'nın kadınların türban takma hakkına atfıta bulunmasının sembolik olarak bazı çevrelerce nasıl algılandığını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Kaynak: Zaman