İran, nükleer enerji sürecinde düşük yoğunluklu uranyuma karşılık nükleer yakıt alımı ile ilgili takasın Türkiye'de yapılmasını kabul etmiştir.
Anlaşmaya göre İran kendi başına uranyum zenginleştirmekten vazgeçmekte, buna karşılık ihtiyacı olan yakıt çubuklarını uluslararası camiadan temin etmeyi kabul etmektedir. Sürecin kritik parçası olan düşük yoğunluklu uranyum ve yakıt çubuğu takası ise Türkiye'de yapılacaktır. İran'ın anlaşmaya uymaması durumunda ivedilikle yeni bir BM yaptırım ajandası hazır olarak beklemekteydi. Üstelik sürecin daha da ilerlemesi durumunda İran'a yönelik askerî ihtimaller dahi konuşulmaya başlanmıştı. İran'ın Türkiye'de 'nükleer takası' yapmayı kabul etmesinin bölge siyaseti açısından farklı önemi bulunmaktadır.
İlk olarak, Türkiye farklı biçimlerde kırılmış dünya siyasetinde bir tahliye koridoru rolünü yeniden oynamıştır. Doğu-Batı, Müslüman-Hıristiyan vb. farklı biçimlerde 'kamplaşmış' dünya siyaseti bu kamplaşmanın doğası gereği diyaloğu zorlaştırmaktadır. Türkiye, kırılma hangi seviyede ve biçimde olursa olsun taraflar arasında işe yarar bir koridor inşa edebilmektedir. Türkiye, Bosna'nın NATO'ya yakınlaşmasını sağlarken aynı zamanda çelişkili olarak görünse bile Sırbistan'ın uluslararası sisteme entegrasyonu için katkıda bulunmaktadır. Şimdi aynı kritik rol İran üzerinde yeniden tecrübe edilmektedir. Batı ile İran arasında işe yarar birkaç koridordan birisi Türkiye'dir. İran'ın neden Türkiye koridorunu tercih ettiğini hem dünya siyasetini hem Türk siyasetini çalışan kişiler çok iyi analiz etmek durumundadır.
İkinci olarak, güven konusu fevkalade önemlidir. İran, nükleer programına 1950'lerde ABD teşviki ile başlamış daha sonra Fransa ile yakın ilişki kurmuştur. ABD teşviki ile başlayan 'Barış İçin Atom' ajandasında Türkiye ve İran beraber yer almıştır. Daha sonra özellikle 1970'lerden itibaren Fransa, bu süreçte etkin bir rol almıştır. Şah Rıza 1977 yılına kadar Fransa'nın başını çektiği konsorsiyuma (Fransız Cogema ve İranlı Sofidif) 1 milyar dolardan fazla para vermiştir. Ancak 1979 İslam Devrimi'nden sonra Fransa, İran'a olan yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi yasal olarak borcunu da ödemeyi reddetmiştir. Benzer bir durum İran ile Almanya arasında da yaşanmıştır. Bu tarihsel örnekler şunu hatırlatmaktadır: Nükleer, pahalı ve yüksek düzeyde güven gerektiren bir süreçtir. Ayrıca İran'ın bazı Batılı ülkelere bu süreçte güvenmemesi boşuna bir durum değildir. İran, nükleer takas süresince 1200 kg'dan başlamak üzere değerli bir uranyum miktarını Türkiye'ye teslim edecektir. Türkiye ise diğer tarafın yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda bu uranyumu İran'a geri verecektir. Şüphesiz bu durum, Türkiye'ye olan güvenin hem İran hem de diğer taraf nezdinde yüksek olduğunu göstermektedir. Hatırlanacağı üzere yakın bir zamanda Türkiye rekor sayılabilecek bir oy ile BM Güvenlik Konseyi'ne seçilmiştir. Türkiye'nin genel olarak güvenilir bir ülke olarak tescilinin arkasında politikanın maddî olmayan unsurlarına da gerektiği dikkati vermesi bulunmaktadır.
Üçüncü bir nokta, Türkiye 'nükleer takas' konusundaki rolü ile artık Ortadoğu'da düzen inşa edici bir ülke haline gelmiştir. Bu iki anlama gelmektedir: i) Bölgenin alacağı şekilde Türkiye'nin muhayyilesi de belirleyici olacaktır, ii) İçinde Türkiye'nin olmadığı süreçler bölgesel başarı ve hatta meşruiyetten mahrum olabilecektir. Şunu unutmamak gerekiyor ki Suriye, İran, Irak gibi konularda aldığı rol ile Türkiye aynı zamanda büyük bir güç kazanmaktadır. Türkiye'nin olumlu ve olumsuz tavırları hem bölgede hem bölgeye yönelik uluslararası aktörler nezdinde artık daha önemli olacaktır. Burada kritik durumda olan İsrail'dir. Bir bakıma Rusya ve ABD dahil pek çok ülke Türkiye'nin yeni düzen inşa edici rolünü şöyle yahut böyle kabul etmiştir. Aynı konuda İsrail ise bir 'sindirim' sorunu yaşamaktadır. İsrail, Türkiye'nin bu rolünü kabul edip ona göre şekil almadığı sürece yalnızlaşmaya devam edecektir.
TÜRKİYE BARIŞI KURTARDI
Dördüncü bir nokta ise, İran ile ilgilidir. Türkiye en baştan beri İran ile ilgili sorunların barışçıl çözümü için -zaman zaman risk de alarak- elinden geleni yapmıştır. Aynı biçimde İran'ın da Türkiye'ye yönelik anlayışını reforme etmesi gerekmektedir. İran bölgede etkisi olan bir ülkedir. İran'dan şu durumda beklenen, Ermenistan üzerindeki etkisi başta olmak üzere Hazar'dan Orta Asya'ya uzanan coğrafyada daha yapıcı bir rol almaktır. İran eğer Katar'da, Bahreyn'de, Irak'ta ve hatta Özbekistan-Afganistan koridorundaki Şii coğrafya üzerinde daha makul bir pozisyon belirlerse bölgede siyasetin rengi tamamen müspet yönde değişebilir.
Son olarak, Türkiye yakın zamanda nükleer enerji macerasını somutlaştırmak istemektedir. 1950'lerde başlayan bu macera sürekli olarak fiyaskolarla sonuçlanmıştır. Ancak bu sefer Türkiye çok ciddi bir ajanda ile yol almaktadır. 'Nükleer takas' konusunda güvenilir bir ülke olarak Türkiye'nin ortaya çıkması ileride Türkiye'nin nükleer enerji ajandasına yönelik dış eleştirilerin önünü kesebilecektir. Bir bakıma Türkiye, İran ile ilgili süreçte takasın yapılacağı yer olarak seçilmekle son derece hayati bir meşruiyet bileti satın almıştır.
Soğuk Savaş'ın bitiminden hemen sonra Irak-Kuveyt sorunu ile başlayan dönem Ortadoğu için bir savaş döneminin başlangıcı oldu. Bölge için tam bir savaş on yılı olarak geçen bu dönem Ortadoğu'da yıkıcı sonuçlar üretti. Irak'ın çözülmesi zincirleme bir reaksiyona yol açarak bölgedeki ülkeler arası ticarî, kültürel ve siyasî bağları askıya aldı. 1990 sonrası dönem Ortadoğu için tarihî bir perspektiften bakılacak olursa tam bir yıkım dönemidir. Bu dönem ortaya koyduğu sorunların büyüklüğü bağlamında ancak tarihteki Moğol istilası ile kıyaslanabilir. Bölge güvensizliğin, aşırılığın, terörün ve şiddetin sahnesi halini aldı. Şüphe ve düşmanlık arttı. Sınırlar mayın tarlaları halini aldı. Okulsuz, pazarsız toplumlar silaha yüz milyarlarca dolar harcadılar. Ortadoğu'da ortaya çıkan bu karanlık tablo 2000'li yılların başında Türkiye'nin kendi dünya muhayyilesini ortaya koyması ile değişti, bölgede nispi bir barış düzeni ortaya çıktı. Türkiye, bu nispi barışın inşa edilmesine iki temel yolla büyük katkıda bulunmuştur: i) Türkiye, kendi bölge muhayyilesini ortaya koyarak ABD ve İsrail olmak üzere diğer ülkelere şöyle ya da böyle sınırlandırıcı etki yapmıştır. TBMM tarafından 'tezkerenin' reddi ile başlayan süreçte Türkiye herkese 'benim de bölge hakkında bir planım var ve buna göre adım atın' mesajı vermiştir. ii) Türkiye, 2000'lerden itibaren meydana getirdiği istikrar, demokratik reform ve maddi zenginlik ile Suriye'den aşağıya kadar bütün bölgeye tesir etmiş ve bu ülkelerin sistem ile adil irtibatına yönelik ciddi bir koridor var etmiştir. İran konusu da dahil Ortadoğu siyasetini ele alırken akılda tutulması gereken en temel konu, son dönemde ortaya çıkan bu göreceli barışın korunmasıdır. Bölgedeki bu nispi barışın korunması her türlü sorunun ele alınmasında temel bir yaklaşım olarak korunmak zorundadır. Türkiye, İran konusunun barışçıl yöntemlerle çözülmesine katkıda bulunarak Ortadoğu'daki kırılgan barışı kurtarmıştır. Türkiye Başbakanı bu anlaşmanın imzalanması için Tahran'a giderken Irak'ta, Suriye'de, Ürdün'de yaşayan bölge insanının geleceğinin kurtarılması için tarihî bir adım atmıştır.
Kaynak: Zaman