Fransa'da sol siyaset 17 yıldır cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanamıyor. 2012 seçimlerine giderken ancak durum biraz farklı görünüyor. Fransız solunun adayı François Hollande, seçimi kazanabilir mi? Daha önemlisi kazanırsa Sarkozy ile özdeşleşmeye başlayan aşırı sağ siyasete toptan son verebilir mi? Hollande, sol kulvarın adayı olmakla birlikte epey karmaşık bir seçim profili ortaya koyuyor.
2012, Fransa için cumhurbaşkanı seçimlerinin yapılacağı bir yıl. Ancak Fransa'nın Avrupa siyasetindeki yeri ve etkisi düşünülürse bu meselenin aynı zamanda bir Avrupa meselesi olduğunu peşinen kabul etmek gerekiyor. Fransa, uzunca sayılabilecek bir süredir Avrupa siyasetini genel olarak "sağa" doğru kaydırmaktadır. Ancak bu konuda sadece Fransa'yı eleştirmek doğru olmaz. Avrupa'da hâlihazırdaki büyük sağ koalisyon esasında Merkel ve Sarkozy arasındadır. Avrupa'nın bu sağa doğru kayışı bir bakıma Fransa'yı aşan bir durumdur ve menfi sonuçları başta kıtada yaşayan yabancılar olmak üzere bütün dünya siyasetini etkilemektedir.
Fransa'da sol siyaset 17 yıldır cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanamıyor. Üstelik geçen 17 yıl içinde sol, neredeyse hezimet sayılabilecek mağlubiyetler alıyor. 2012 seçimlerine giderken ancak durum biraz farklı görünüyor. Gerek içeride gerek uluslararası sistem düzeyinde Sarkozy birinci sınıf bir cumhurbaşkanlığı yapmamış olarak görünmektedir. Bir bakıma kimse Sarkozy'nin herkesin desteğini bir kere daha rahatlıkla alacak bir liderlik yaptığını söylememektedir. Tabii bu durum Sarkozy'yi bir parça hırçınlaştırmaktadır. Daha kötüsü, Sarkozy bütün işi zorlaşan siyasiler gibi sembolik siyasetin alanına girmektedir. Bir taraftan yabancılar ve göçmenlerle ilgili benimsediği söylem diğer taraftan "helal gıda" konusundaki tavrı Sarkozy'nin bu alanı bir siyasi mesele olarak görmeye devam edeceğine işaret ediyor.
Yabancıların, azınlıkların sembollerini diline dolamak genel Avrupa siyasetinin hiçbir zaman iflah olmamış hastalığıdır. 1930'lu yıllarda yaşanan büyük ekonomik felaket sırasında Avrupa siyaseti Yahudileri hedef tahtasına koymuştu. Günümüzde yaşanan büyük ekonomik kriz esnasında ise adım adım Avrupa'da yaşayan Müslümanlar hedef haline getiriliyor. Üzücü olan ise Müslümanların hedefleştirilmesi, siyasi hareketlerin oyunu artırabilmektedir. 11 Eylül yaşandığı zaman Amerika'da bir süpermarkette çalışan Ahmet Arabacı adlı bir Türk vatandaşı, Yahudi patronunun hemen çağırıp "sizi hedef gösterecekler, o nedenle hemen ismini değiştir ve Jacob yap" demişti. Doğrusu 11 Eylül'den sonra gerçekten de Müslümanlar topyekûn bir dışlanmaya uğradılar. Ancak bu olumsuz gidiş Avrupa'da büyük ölçüde Avrupa Birliği ruhu tarafından bastırıldı. Bir bakıma İslam düşmanlığı kıta Avrupa'sında bir türlü bazılarının murad ettiği düzeye çıkmadı. Ancak Avrupa Birliği ruhunun Avrupa içindeki sağcılar tarafından zedelenmesi 11 Eylül sonrası bazı yerlerde yaşanan karşıtlığın Avrupa'da tekrar edebileceğinin erken işaretleri olarak görülmelidir.
Fransız solu: Ümit var mı?
Fransız solunun adayı François Hollande, seçimi kazanabilir mi? Daha önemlisi kazanırsa Sarkozy ile özdeşleşmeye başlayan aşırı sağ siyasete toptan son verebilir mi? Sosyalist partinin eski birinci sekreteri olan Hollande'ın önünü açan esasen güçlü bir aday olarak ismi ortalıkta gezen IMF eski başkanı Kahn'ın cinsel içerikli bir davaya kurban gitmesiydi. Doğrusu Kahn meselesi yakın siyasi tarihin en karmaşık olayı olarak kalacak ve hiçbir zaman aydınlanmayacak.
Hollande, sol kulvarın adayı olmakla birlikte epey karmaşık bir seçim profili ortaya koyuyor. İlk önemli konu, derin bir ekonomik krizin yaşandığı da hatırlanırsa, sermaye çevrelerinin Hollande konusundaki çekinceleri. Büyük varlık sahipleri ve büyük firmalar Hollande'ın bazı önerilerinin kendileri için ekonomik felaket getireceğini düşünüyorlar. Hollande, adaylığını açıkladığı ilk konuşmada "eşitlik" ve "finansal düzenleme" kavramlarını birincil hedef olarak açıklamıştı. Daha sonra ortaya koyduğu 60 maddelik hedefler planında ise gerçekten sermayeye endişe verecek bazı şeylerden bahsetti: Büyük firmaların vergilendirilmesi ve uzun zamandır sahip oldukları bazı imtiyazların gözden geçirilmesi, kamu bankalarının daha etkin yapılandırılması. Şüphesiz bütün bu düşünceler sermaye için soru işaretleri meydana getiren hedefler.
Hollande, belli ki Sarkozy gibi ekonomik krizde Müslümanların da içinde yer aldığı yabancıları değil, içerideki büyük sermaye sahiplerini hedef olarak topluma sunuyor. Bu, Sarkozy'nin yaptığına göre daha makul görülebilir elbette. Ancak Hollande zaman zaman piyasa ile uzlaşacağının örtük mesajlarını da vermiyor değil. O nedenle parti içinde Martine Aubry gibileri kendisini "yumuşak solcu" olmakla hatta "kırmızı değil pembe sosyalizm" peşinde koşmakla itham ediyor. Ancak 17 yıldır cumhurbaşkanlığı seçimi kazanamayan solun daha önce İngiltere'de olduğu gibi seçmen desteğini genişletmek için biraz sağa yaslanması kaçınılmaz.
Avrupa sağı (veya Almanya) Fransa'da sola izin verir mi?
Provokatif görünmekle birlikte en temel soru budur. Bugün bütün Avrupa'da güçlü bir sağdan bahsetmek sadece yakıştırma yapmak demek değildir. Büyük Avrupa sağ koalisyonu uluslar ötesi bazı finansal anlaşmalarla da bir türlü ittifak sağlamış durumdadır. Hollande, bir açıklamasında Merkel ve Sarkozy'nin daha önce yaptığı ve Avrupa'daki ekonomik krize çare bulmak için ilan edilen "AB Mali Paktı"nı eleştirmiştir. Hollande, bunun tekrar gözden geçirilmesini önermiştir. Bu öneri, ekonomik krizi hâlâ ensesinde hisseden Avrupa sermaye yapısı için -ki bunun içine Yunanistan'dan İspanya'ya uzanan bir hattı katmak lazım- bir tehdit hükmündedir. O nedenle Hollande, söyledikleri ile ekonomik krizi atlatmak için kurulan Avrupa düzenine karşı bir şeyler söylüyor konumuna düşebilir. Nitekim bir konuşmasında Hollande, "Merkel, zaten Sarkozy'yi destekliyor." demişti. Daha açık yazmak gerekiyor Hollande'ın vaatleri bazı genel ilkeler üzerinde ittifak etmiş Avrupa sağı ve Avrupa sermayesi ittifakını tehdit ederse Fransa seçimleri bambaşka bir havaya girebilir. AB Mali Paktı her ne kadar Almanya tarafından öne sürüldüyse de herkes bilmektedir ki, bunun altındaki temel dinamik Sarkozy-Merkel yaklaşımıdır.
* Doç. Dr. Gökhan Bacık, Zirve Ünversitesi Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü
Kaynak: Zaman