Lieberman'ın savunduğu 'Kıbrıs modeli', İsrail'i saf bir Yahudi devleti haline getirerek 1948 Araplarının evlerinden olmasına yol açar.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ilk yurtdışı gezisinde Avrupalılara barış için 'Kıbrıs senaryosu'ndan söz ederken, Avrupalı meslektaşlarının yüzündeki şaşkınlık ifadelerini gözümde canlandırabiliyorum.
Lieberman bu meşum faşist senaryonun ayrıntılarını çizerken, kendisinin ve benzerlerinin uykularını kaçıran 'Filistin demografik endişesinden' hareket ediyor. Kanımca kendisi, hükümetinin 'İbrani devletinin ve Yahudi kimliğinin saflaştırılması' söylemini hayata geçiriyor. Bu endişeyi ve söylemi İsrailli olmayan bir yetkili dile getirseydi, insan hakları komisyonları, uluslararası yargı kurumları ve BM, o yetkilinin yargılanması için harekete geçerdi.
Lieberman'ın Kıbrıs senaryosu, '1948 Arapları'nın büyük bir oranının şimdi oturdukları ve atalarının toprakları olan bölgelerden Batı Şeria'ya taşınmasını ve İsrail'in bazı düzensiz yerleşim birimlerini büyük yerleşim birimlerine katmasını öngörüyor. Bu adam yerleşim birimlerinin çözülmesi veya durdurulmasından değil, bir araya getirilmesinden bahsediyor. Denklem 1948 Arapları karşılığında El Bu'r nüfusu ve düzensiz yerleşim birimleri.
Lieberman 1970'lerin ortalarında Kıbrıs iç savaşına eşlik eden 'toplu transfere' dayanıyor. O günlerde Kıbrıslı Rumların neredeyse tamamı adanın güney kesiminde kalırken kuzey kesimi Kıbrıslı Türklere bırakıldı. Kuzeydeki Rum köyleri ve şehirleri boş; bölünmüş adanın güneyindeki Türk köyleri açısından da durum aynı.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in manevra ve tutumların değiştirilmesi ekolünden öğrencileri olan bazı İsrailliler, bu düşünceleri ancak aptal bir adamın dile getireceğini, Likud'un böyle düşünmediğini ve partinin lideri olan Başbakan Binyamin Netenyahu'nın da bu görüşlere katılmadığını ifade ediyorlar. Aslında gerçek bunun tam tersi. Netanyahu, 1990'ların ikinci yarısında başbakan olduğunda bu düşünceleri harekete geçiren ilk isimdi. Bir anlamda 'deneme balonları' fırlatıyordu. O sıralarda merhum Yaser Arafat'tan ret yanıtı almıştı.
Lieberman-Netanyahu denklemi doğrultusunda, 'Filistinlilere devlet' karşılığında 'Yahudi İsrail devleti' sonucuna varılıyor. İki devletin coğrafyası için belirlenen denklem nihayetinde 'Filistin demografik endişesine' tosluyor. Kanımca Netanyahu 'iki halka iki devlet' çözümünü kabul etse de, Filistinlilerin 'İbrani devletinin Yahudi kimliğini' kabul etmesini şart koşarak tam olarak Lieberman'ın düşüncesini kast ediyor. Filistinlilerin bu önşartı kabul etmesi halinde, Netanyahu'nun bir sonraki adımının 'nüfus değişimi' olması uzak ihtimal değil.
İsrail'de karar alma organındaki yetkilileri böyle düşünüyor. Aşırı ırkçılıkları ve şiddet yanlısı görüşleri, bu yetkililerin özgür dünya ve Arap başkentlerinde karşılanmamaları için yeterli bir sebep. İsrail 'ılımlı' ve 'özgür dünya' sınıflamasına konulurken, Netanyahu-Lieberman-Barak hükümetinin vardığı taşkınlık, aşırılık ve tehdit düzeyine çıkmamış olan Hamas, Hizbullah, Suriye ve İran'ı 'aşırılık ekseni' hanesine yerleştiren birilerinin olması gerçekten ironik.
(Ürdün gazetesi Düstur, 14 Mayıs 2009)
Kaynak: Radikal