'Ilımlı Arap' başkentlerinin Gazze'ye yönelik vahşi saldırılara bakış açıları Amman'dan Kahire'ye, Riyad'dan Ramallah'a kadar farklılık arz ediyor. Dolayasıyla, bu Arap hükümetlerinin Gazze sonrası senaryolara yönelik yaklaşımları değişiyor. Peki nasıl?

Amman krizi farklı bir dozla ele alarak ılımlı başkentlerden ayrıldı. Hamas'ı suçlamaktan sakındı ve saldırıları eleştirirken en sert ifadeleri kullandı. Öfkeli kalabalıklara, vicdanlarındaki ve kalplarindekileri ifade etmeleri için kapıları açtı. Cuma namazlarını engelleme ihtiyacı duymadı. Ne güvenlik birimleri harekete geçirildi, ne de 'gürültülü' gösterileri yasaklaması ve insanları bunun yerine para yardımına teşvik etmesi için bir baş müftüden destek istedi.

Amman bu tutumuyla 'ılımlı' başkentlerden ayrıldı. Zira bu ülke Gazze'ye karşı çılgın savaşı, 'Filistin halkı ve geleceği üzerindeki komplo'ya ve ardından 'Ürdün halkı ve geleceği üzerindeki komplo'ya dair bir bakış açısıyla değerlendirdi. Bu, ilkeleri İsrailli general Giora Eiland'ın ayrıntılı biçimde çizdiği, amaçlarını ABD'nin eski BM daimi temsilcisi John Bolton'un özetle açıkladığı ve 10 Şubat seçimleri sonrası İsrail'de iktidara gelirse Binyamin Netanyahu'nun hayata geçireceği komplo bu.

Kahire'yse Gazze'ye yönelik barbarca savaşa farklı bir açıdan baktı: Veraset, hilafet ve Müslüman Kardeşler. Kahire Hamas'a Müslüman Kardeşler'in uzantısı, İslami Cihad hareketine de İran Devrim Muhafızları'nın uzantısı olarak bakıyor. Her ikisini Filistin ulusal hareketinin birer parçası olarak görmedi. Gazze'de yaşananları Kahire'de iktidar değişimi operasyonunun bir parçası ve başka bölgesel rollerin gelişimi altında bölgesel çekişmenin bir halkası olarak gördü. Gergin bir üslup benimsedi, birçoklarını öfkelendirdi ve kuşkulandırdı. Başta Mısır sokakları olmak üzere dünya sokaklarını saran sorgulamalar ve kınamalara yol açtı.

Riyad da krizde Hamas'a öfkelendi. Hamas Riyad'ın 'düşman' listesinde ilk sırada bulunan Şam'ın olduğu kadar İran'ın da müttefiki. Riyad Tahran'ı kendi güvenliği ve rolü  için tehdit olarak görüyor. Üçüncüsü, Riyad Mekke Anlaşması'nın ihlal edilmesinin sorumluluğunu Hamas'a yüklüyor.

Fetih'in politikası geri tepti
Ramallah'sa rolü gereği Gazze savaşını Hamas'la 'intikam hesapları'nı düşünerek izledi. Diyaloğa ve ortak gösteri düzenlenmesine yönelik sembolik çağrılarda bulundu; hedefiyse, Gazze'ye 'tanklar sırtında' denmesin diye barış girişimlerinin gölgesinde dönmekti. Ramallah BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararından ve Mısır girişiminden yana olduğunu da ortaya koydu; zira, Konsey kararı ve Mısır girişimi, Gazze'de yönetimi bazen gözlemcilerin kanatları, bazen de uluslararası güç altında Fetih'in kontrolüne verecek. Filistin Yönetimi'nin tavrı, hem saldırılara karşı sert bir tutum alması zor olduğundan, hem de saldırının meyvelerini topladığı için karmaşıktı: Batı Şeria'da üçüncü intifada kıvılcımının çakılması girişimlerine karşı katı bir savaş yürüttü. Batı Şeria'da Hamas ve İslami Cihad'a yönelik savaş durmadı; Gazze'deki savaşın zirvesinde dahi sona ermedi. Direnişe saldırmak soykırımla eşdeğer oldu.

Bu dört başkentten sadece Amman kendi hesaplarına ve endişelerine yoğunlaştı, politikalarını bu saldırıların Filistin sorununun geleceği üzerindeki vahim sonuçları doğrultusunda üretti ve ulusal çıkarlarını gözetti. Bu nedenle yönetimi halktan övgü aldı. Bu barbarca saldırıdan kimsenin kazançlı çıkmayacağı varsayımını dikkate alırsak, Amman en azından en az zararla çıkacak. (Ürdün gazetesi Düstur, 11 Ocak 2009)

Kaynak: Radşkal