Taraf gazetesinde yayımlanan bir köşe yazısı ile bir mülakatta ortaya konan analizleri son derece anlamlı buluyorum.
Ortak yazarlar Önder Aytaç & Emre Uslu'nun söylediklerini kısaltarak aktarıyorum: "Kürt sorununun ulaştığı en vahim noktada DTP durmakta. Bu beyefendiler açıktan açığa kan üzerinden siyaset yapmaktalar... Operasyonları protesto etmek amacıyla toplanan kalabalıklar neyi protesto ediyor dersiniz? Tabii ki AKP'yi... DTP'li yerel idareciler, AKP'nin bölgede bir daha kendini mağlubiyete iten bir seçim kazanacağından çok korkuyorlar. Bunun için gerilimi arttırıp şiddet politikasından, aynı PKK'nın terör dışında işi olmayan yöneticileri gibi medet umuyorlar. Öyle görünüyor ki, dağda ölen PKK'lının kanı DTP'li belediyelerin seçim yatırımına dönüştürülmek isteniyor." (1 Mart)
DTP'nin Kürt sorununa askeri çözüme karşı çıkmasını bütünüyle anlıyorum. Türkiye Kürtlerinin demokratik hak ve özgürlüklerinin tanınması talebini, kesinlikle destekliyorum. DTP'nin parlamentoda temsil edilmesini Kürt sorununun çözümü için bir şans olarak görüyorum; kapatılmasına kesinlikle karşıyım. PKK'yı bir terör örgütü olarak nitelemekten kaçınmasını dahi, silahların susması için bir aracılık rolü oynama arzusuyla açıklayabiliyorum. Ama PKK'ya yönelik operasyonlara karşı protesto gösterileri düzenleyerek, silahlı ayaklanmayı destekler bir tavır içine giren DTP'lilerin amacı, herhalde ancak Aytaç ve Uslu'nun analiziyle izah edilebilir.
Yukarıda sözünü ettiğim mülakat ise, daha önce Radikal'de şimdilerde Taraf gazetesinde yaptığı mülakatlarla Türk siyasi hayatına ışık tutan, bu açıdan Türk basınında eşsiz bir yere sahip olan Neşe Düzel'in Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji profesörü Faruk Birtek ile yaptığı söyleşi (3 Mart). Bu vesileyle, Neşe Düzel'in 2001 - 2007 yılları arasında Radikal gazetesinde çıkan mülakatlarından seçmelerin "Hesaplaşma" başlığı altında bir kitapta toplandığını okurlarıma duyurmak isterim. Birtek'in Düzel'e söyledikleri, Kemalizm'in yorumu konusunda ortaya çıkan ayrışmayı belki en iyi şekilde ifade etmesi bakımından son derece dikkate değer:
"Türban sorunu, türban takanların değil, Kemalist taassupla siyaset yapmak isteyenlerin yarattığı bir sorundur. Bunlar hakiki Atatürkçü değil, yeni Kemalistler... Toplumu zaptı rapt altına alma meşgalesi içinde olan dar kafalı mutaassıp insanların görüşü bu. Kemalist yobazlık bu."
"Ben Atatürkçüyüm, ama Kemalist değilim. Atatürk çok önemli bir devrim yapmış, ülkeyi Batılılaştırmış, özgürlüklere ve demokrasiye yönelmek isteyen biridir. Ben Atatürk'ün yaptığı, kurduğu ve özlemini duyduğu düzeni seviyorum... Bana göre otoriter boyutlar Atatürk düzeninin geçici unsurlarıdır, özü değildir. Ama bazıları bu geçici otoriter unsurları sürekli hale getirmek istiyorlar. İşte Kemalizm budur. Atatürkçülük ise bu değildir."
"CHP Atatürkçü değildir. Çünkü CHP Atatürk'ün projesinin karşısındadır, kendi yarattığı Kemalizm'in taassubu içindedir. Adı Cumhuriyet Halk Partisi olmakla beraber halkla beraber değildir ve halkı savunmaz."
"Mutaassıp Kemalistler YÖK'ü siyasi payanda olarak kullandılar. Siyasette kendilerine yer açmak için YÖK'ü suiistimal ettiler ve siyasi bir kampın aracı haline getirdiler. Bunun içinde darbe yapma arzusu, silahlı kuvvetleri fıştıklamak da vardı... Türban YÖK tarafından siyasi simge haline getirildi, problem yaratıldı, böylece darbenin yolu açılmak istendi."
"Mutaassıp aileler için türban, kızları toplumsal alana çıktığında onları korumak için kullandıkları bir araç oluyor... Türban köyün açılmasıdır, kasabanın şehre gelmesidir. Toplumsal hayata katılım olayıdır... Bu kızlar şeriatçı değiller. Türbanın köktendincilikle alakası yok. Aksine modern İslam'ın bir parçası..."
Birtek'in "Kemalist yobaz" olarak nitelediği CHP sözcülerinin son günlerde başörtüsü yasağının kalkmasına niçin engel olmuyor, sınırötesi operasyonda niçin ABD'yi dinleyip geri çekiliyor diye TSK'ya dahi çıkıştığına tanık oluyor ve hayretler içinde kalıyoruz.
Kaynak: Zaman