AK Parti kararının yankılarının bir süre daha tartışılacağı kesin. Bu normal de. Davanın üzerinde müthiş enerji birikti. Bunun bir anda boşalmasını beklemek beyhude.
Tartışmalar çok renkli. Zaman zaman kara mizaha kaçıyor. Öyle bir karar ki hemen herkese malzeme var. Durduğunuz yere göre yorum getirebiliyorsunuz. AK Parti'ye soğuk bakıyorsanız eğer, yan sonuçları abartarak kararı olumsuz değerlendirme imkanına sahipsiniz. 'Mahkeme laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu tespit etti' diyerek AK Parti'nin meşruiyetine dönük ağır eleştiriler yöneltebilirsiniz.
Nitekim hem siyasetçiler hem de hukukçular tarafından alabildiğine uç yorumlar yapılıyor da. Neredeyse karar için 'kapatılmaktan beter' diyecekler. Ona yakın sözler söylemekten çekinmiyorlar. En manidarı da CHP'den gelen yorumlar... Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi'nin kararlarından hoşnut olmayanlara 'Lütfen yargıya saygı gösterin' şeklinde sert karşılık veren CHP'liler bu kez Anayasa Mahkemesi'ne tepkili. CHP lideri sıcağı sıcağına yaptığı değerlendirmede 'Mahkeme krizi çözmedi.' diye itiraz ediyor. Krizin çözülmesi için illa AK Parti'nin kapatılması mı gerekiyordu? Bir siyasetçiden duyulmaması gereken sözler aslında.
Kararın şifresi falan yok, her şey çok açık ve herkesin anlayacağı netlikte. Farklı yorumlar önyargıdan kaynaklanıyor. 11 üyeden 6'sının kapatılması yönünde oy kullanmasından medet umanlara rastlanıyor. 'Nitelikli çoğunluk aranmasaydı, AK Parti kapatılmıştı' diyenler var. Son bir yılda yaşanan gelişmeler siyaseti ve toplumu kutuplaştırdığı için kararı sırf olumsuzluklar üzerine oturtanları bir yere kadar anlayışla karşılamak mümkün. Ancak bu yaklaşım uzun zamana yayılırsa bu işten hem siyaset hem de ülke zararlı çıkar.
Anayasa Mahkemesi'nin kararı hiç öyle söylendiği gibi ağır sonuçlar doğurmaz. Aksine normalleşmenin önünü açar. Dava AK Parti'nin temelli kapatılması talebiyle açıldı. Mahkemenin yapısına ve mevcut mevzuata bakıldığında parti kapatma kararlarının çok kolayca verildiğini görüyoruz. İlk günlerde AK Partililer oldukça umutsuzdu. RP ve FP'nin temelli kapatılmasıyla AK Parti davası arasında ilişki kuranlar pek haksız değildi.
Kabul etmek lazım ki mahkeme üyeleri kendilerini atayan cumhurbaşkanlarının siyasi özelliklerini yansıtıyor. 11 üyenin 8'i önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atandı. 5 üye Başsavcı'nın talebini reddederek, 'AK Parti kapatılmasın.' dedi. 5 üyeden üçü ise Sezer tarafından atandı. Mahkemeden çıkan en önemli sonuç bu... Gerisi teferruat. Sezer'in atadığı üç üyenin kapatılmanın aleyhinde oy kullanmasını önemli gelişme olarak kaydetmek gerekir. Unutulmamalı ki bu noktaya '9'a 2' oranından gelindi. Karar, parti kapatmak yerine değişik formüllerin devreye sokulduğu bir dönüme girildiğine işaret ediyor. Bu olumlu bir gelişme. Parti kapatmaktan para cezasına geçiş. Bu bir aşama değil mi? Türkiye'nin reel politiğini göz ardı ederek kararın tümüyle olumsuz değerlendirilmesini doğru bulmuyorum.
Bundan sonra yapılması gereken bir an önce kararın tartışmalarını bir kenara bırakarak ülkenin gerçek gündemine dönmek... Sadece iktidar için söylemiyorum bunu, muhalefet partileri için de söylüyorum. 5 aylık yargı süreci ülkeye büyük zaman kaybettirdi. Bir 5 ay daha kararı tartışma lüksümüz yok. Bu sürede temel sorunlar ihmal edildi. İktidar iç ve dış problemlere yeteri kadar eğilemedi. Hükümetin yanı sıra muhalefet de kendi gündemine dönmeli. Ülkeyi etkisi altına alan gerilimin düşmesinde muhalefetin de sorumluluğu var.
Olan oldu, beğenilse de itiraz edilse de karar bu. Yargı süreci de mahkeme kararı da geride kalmalı, Türkiye önüne bakmalı, geleceğe odaklanmalı. Bu kadar kayıp yeter...
Kaynak: Zaman