Uluslararası ilişkiler derslerinde şu basit düşünce öğretilir: Uluslararası sistem 'kaotik' bir yapıya sahiptir ve her devlet düşmanlarına karşı güvenliğini sağlamak için kendisine dayanır, ittifaklarını güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda yapılandırır. İsrail de kendi kendine destek olmaya dayalı dünya düzeni ülkelerinden farklı değil.

Gerçek ve muhtemel düşmanlarına karşı kendisini garantiye almasına destek olacak birilerini arıyor. Yani öncelikle kendisine acı verebilecek olanı hesaba katıyor. Dolayısıyla iki strateji belirliyor: Çatışma veya işbirliği. Ülkeler tehlikeleri bertaraf etme veya kazanımları güçlendirme noktasında kendilerine destek verecek birilerini arar. İsrail de kendisini koruyan müttefik olarak ABD ve Avrupa'yla ittifak kuruyor.

Bu bağlamda Arapların İsrail'e karşı başarısızlığının ilk nedeni, bizim devlet ve toplum olarak İsrail'i ona acı verebileceğimize ikna edemememiz. Ayrıca onu koruma gücümüz de yok. Bizler İsrail'i kendisine acı verebileceğimize veya güvenliğini koruma gücümüz olduğuna ikna edebilseydik durum
değişirdi. Fakat Araplar ne acı verebiliyor, ne de işbirliği yapabiliyor. Dolayısıyla İsrailliler onları ciddiye almıyor.

Bugün Arap Birliği üyelerinin dörtte biri sorunlara boğulmuş durumda. Sudan, Darfur ve güneydeki topraklarının yarısından fazlası üzerindeki kontrolünü kaybetti. Somali'nin devlet olduğundan emin değilim. Kuzeyde Husi isyanına, güneyde de ayrılıkçı eğilime sahne olan Yemen'de devlet başarısız olmak yönünde gerçek bir ihtimalle karşı karşıya. Irak'taki durum ortada. Lübnan devlet veya yarı devlet olmaktan uzak.

Filistin halkıysa, içinden ne zaman çıkacağı bilinmeyen bir tünele girdi. İsrail bu işaretlere baktığında, rekabet edebileceği türden güçlü bir orduya sahip tek ülke olan Mısır'la da barış içinde olduklarını görecekler. Mısır hem tehdit hem de koruma denkleminin dışında. İsrail Ürdün'le de barış içinde. Lübnan-İsrail sınırındaysa çok uluslu güç bulunuyor. İsrail'le Suriye arasında da daimi ateşkes var. Yani İsrail komşularından ne tehlike hissediyor, ne de destekleyici adımlar görüyor. Dolayısıyla hareket etme eğilimi olmuyor çünkü mevcut şartlar mümkün olanın en iyisi.

Araplar Davos filmiyle sarhoş oldu ama...
İran ve Türkiye gibi Arap olmayan ülkelere gelince; İsrail Türkiye'yle stratejik dostluk ve işbirliği içinde. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın tavrıysa sözlü tehdit ve tahta kılıçlardan ibaret. Bazıları Türkiye'nin İsrail'e karşı kendi yanlarında yer aldığını, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın samimi olduğunu sanıyor.

Oysa İsrail uçaklarına Türk hava sahasını kullanma hakkı veriliyor, aynı uçaklar Gazze, İran ve bölge ülkelerinden dilediğini vurabiliyordu. İsrail Türkiye'ye pilotsuz uçak satarken, Araplar Erdoğan'ın bir hareketiyle sarhoş oldu. Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le girdiği tartışmanın ardından Davos'taki bir panelden dramatik bir biçimde çıktı. Araplar da bu filme inandı.

İsrail bugün İran ve Gazze tehlikesiyle karşı karşıya ve bunların ikisi de çok yüzeysel. Ayrıca tehlikeler İsrail'e hizmet ediyor; zira düşmanlarının kendisini yok etmek istediklerine dair sahte solumaları Batı'nın sevgisini kazanmasına yol açıyor ve yardımların sürmesini sağlıyor. İsrail açısından şu anki şartlar ideal. Kendisine zarar verecek kimse yok. Bölge içindeki ve dışındakilerin davranışları ona destek oluyor. Savaş yok, barış da yok. Yani İsrail dış destek yerine kendisine dayanıyor. Bu nedenle de bizi ciddiye almıyor. (Londra'da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 28 Aralık 2009)

Kaynak: Radikal