‘Büyük Ortadoğu’daki stratejik sahne, büyük ülkelerin yeni siyasi gerçekler dayatma, çözümler bulma veya yeni bir güvenlik sistemi oluşturma kapasitesinin sınırlı olduğu mesajını veriyor. ABD, Britanya ve diğer Batılı müttefikleri İran’la nükleer sorunda çözüm dayatamıyor. Irak’taki şartları kontrol altına alamıyorlar. İsrail’i müzakere masasına dönmeye zorlama noktasında elleri kolları bağlı. ABD Başkanı Barack Obama’nın Afganistan’daki stratejisiyse sınırlı bir başarı ya da en azından utanç verici olmayan bir çekilmeyi hedefliyor. Peki şartlar böyleyse çözüm ne?

Çözüm bölgesel güçlerin oynayabileceği rolde saklı. Türkiye, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve İran süper güçlerle birlikte veya onlara karşı hareket ederken geçmişe kıyasla daha fazla manevra yapabilecek durumda. İsrail ve İran daha büyük kazanımlar elde etmek için uluslararası zafiyet hali üzerine oynuyor.

Türkiye Mısır’ı geride bıraktı
Türkiye’yse Avrupa ve ABD nezdinde kazanımlar elde etmek için Arap kartını kullanıyor. Kendisini Avrupa’ya ılımlı İslam ülkesi olarak sunuyor. Hatta iktidardaki partinin İslamcı olması bağlamında Türkiye’nin de Batı’yla Doğu arasında köprü haline gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla AB’nin Türkiye’yi üyelikle ödüllendirmesi, kendi toplumları şiddet ve peçe gibi ‘İslami aşırılık’ türlerine kayan Avrupa’nın çıkarına. Türkiye Müslümanları evcilleştirebilecek ve onları ılımlılara dönüştürebilecek ülke.

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Londra’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde verdiği konferanstaki mesajı da buydu: Türkiye Batı ve Doğu’yla ilişkiler kuruyor, İsrail’le Suriye arasında arabuluculuk yapıyor, Arap ülkelerine kıyasla İsrail’le daha önemli ilişkiler kuruyor. O halde bölgedeki en büyük bölgesel rolü hak ediyor ve ödüllendirilmeli. Türkiye ve başbakanı, Arap sokaklarını kendilerine hayran bırakmalarının hasadını ödüllerle topluyor. Türkiye bu nedenle herkesten kabul görüyor. Bu mesaj, en azından Batılı forumlarda bölgesel rol açısından Mısır ve Suudi Arabistan’ın mesajını gölgede bıraktı.

Hatta İran bile, etkin uluslararası taraflardan kabul görmese de bir tür tanınmadan besleniyor. Uzmanlar dünyasında yapılan konuşmalar İran’ın masaya çağrılmasını, Afganistan, Irak, Yemen, Fetih-Hamas uzlaşısı ve Lübnan-İsrail sınırının yatışmasındaki rolüne vurgu yapılmasını kapsıyor. İç sorunlarına ve Batı’nın takdirini almamasına rağmen, İran bu tür girişimlerde her zaman var olan bir taraf.
İsrail ve bölgesel rolünün kabulüne gelince; İsrail Batı’nın bölgedeki temsilcisi. Bütün suçları ve taşkınlıkları bağışlanıyor. Bölge haritası çizildiği zaman masaya oturuyor; bizse çizilen haritaların ta kendisiyiz.

Araplar açısından karamsar görünen bu tablo karşısında çözüm ne? İlk adım, iki büyük Arap devleti olan Mısır ve Suudi Arabistan’ın güçlendirilmesi. Bunu yapmak için de Araplar uluslararası ilişkilerde birbirlerini baltalama politikasından sakınmalı. Zira Mısır veya Suudi Arabistan ne zaman bir girişimde bulunsa, bir başka Arap ülkesi bu girişimleri baltalıyor. Londra’daki Yemen ve Afganistan konferanslarının ardından düzenlenen bir oturumda, katılımcılardan biri aşırılıkçıların toplumlardan tecrit edilmesi bağlamında Suudi modelinin öneminden bahsetti. Bir başkası da Mısır’ın 1990’lardaki terörle mücadele yönteminin benimsenmesini önerdi. Bir Arap yetkili bu önerilere, “Suudi Arabistan ve Mısır bütün bu belaların sebebi. Riyad Afganistan ve Yemen’de aşırılıkçıların finans kaynağı ve fikri ışığı. Mısır dünyaya [Kaide liderlerinden] mücahit Eyman El Zevahiri’yi, Suudi Arabistan da Usame bin Ladin’i hediye etti. Dünya bu iki deneyimi nasıl örnek alabilir?” diye karşılık verdi. Bu mantık yanlış olabilir, ancak Batı’da, yani Ortadoğu’da yaşananlara dair bilgisi sınırlı bir dünyada yer buluyor.

Masadaki öğün haline geleceğiz
Diğer yandan, pek az Amerikalı yetkili Arapların dış politikada birbirlerini baltalama yönteminden haberdar. Bir Arap heyeti ABD dışişleriyle veya Kongre’yle bir görüşmeden çıkar çıkmaz bir başka Arap heyeti içeri giriyor ve önceki heyetin söylediklerinin hepsini silip süpürmese de kuşku yaratıyor. Mısır bir konuda rol oynasa, bir başka Arap ülkesi bu role son vermek için Washington ve Londra’daki lobi şirketlerine para ödüyor.

Mısır ve Suudi Arabisan’ın stratejik düzeyde ciddi işbirliği üzerine kafa yorma zamanı geldi. Bu iki ülkenin önünde bölgede daha büyük rol oynamak için tarihi bir fırsat var. Mısır ve Suudi Arabistan işbirliğine ikna olur ve büyük ülkelerin bölgedeki nüfuzlarının büyük ölçüde zayıfladığına kanaat getirirse, yeni bölgesel şartlar ortaya çıkacaktır. Fakat bölgedeki stratejik boşluğu doldurmazlarsa bu işi Arap olmayan komşular yapacak. Koltuk sahibi olmazlarsa masadakilerin paylaştığı öğün haline gelecekler. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 1 Şubat 2010)

Kaynak: Radikal